28 Ocak 2009 Çarşamba

Yeni hayat



Bu aralar yazı açısından tıkandım kaldım.Bütün hayatım 2 buçuk haftadır O!
Romantik, tatlı bir şey yaşıyorum 2,5 (yazıyla ikibuçuk) haftadır. Şöyle oldu böyle oldu diye de anlatsam bile o lezzeti anlatamayacakmışım gibi geliyor, büyülü olan şeyler sıradan bir yazıya dönüşecek diye yazmak istemiyorum.
Yeni bir hayat gibi, sanki kötü şeyler kötü bir rüyaymış gibi geliyor bana bu ara. Yeni bir Ayşegül gibiyim, yeni duygularım, yeni anılarım var benim.
Hastalığımı tamamen geçireli daha 4-5 gün oldu ve ben inanılmaz iştahlı olmaya başladım. Aşktan mıdır ahali deliler gibi yemek istiyorum!
Geçen gün evde börek yerken aklımdan ton balıklı sandviç yapıp yumulmak geliyordu -ki aha dedim ne oluyor bana! Uyku hali yetmezmiş gibi iştah da başladı. Hatta sevgilimi de o yolda görüp dobik bir çift olmaktan korktum. Mmmm hmmm diye yemek yiyen,yemek gelene kadar ağzının suyu akan tipler getirin gözünüzün önüne.Resmen açken mutsuz oluyorum. Şimdi kilolu insanların neden mutsuz olduğunu anlıyorum çünkü yemek yemeye bayıldıkları halde kendilerini kontrol etmek zorundalar. Ben eskiden ezelden jet metabolizmaya sahip olduğumdan mütevellit, insanların kıl olduğu tipte olduğumdan bol kepçe yememin bir etkisi olmuyor ama ne oldum dememek lazım dimi, kim bilir bir sabah bir uyanırım vücudum benden intikam almış ve bir gecede yüzü delik deşik olan İzel gibi bir gecede Akrep Nalan olmuşum!! Düşüncesi bile ürpertti!
Kısacası yeme hallerim nedendir bilemiyorum ama mesela bu yazıyı yazarken bile mutfağa gidip yarın çantama atmak ve okulda yemek için yanıma aldığım devasa eti tutku paketini görüp utandım kendimden.
Kısacası aşk-meşk, iş-güç, sağlık-sıhhat durumlarım iyi bu aralar...
Kısacası keyfim yerinde ve hayat güzel...
Kısacası bu yeni hayatımı çok sevdim...
^_^

26 Ocak 2009 Pazartesi

Ev


Çocukluğum harika bir evde geçti.Kocaman bir bahçe içinde kocaman bir evdi.Bahçesinde hemen her tür ağaç vardı.Cevizden ıhlamura,incirden hurmaya ne ararsan vardı.Çocukken manavdan pazardan meyve alınmazdı,meyve ağaçtan koparılır yenirdi.Tam ev kapımızın önünde mandalina ağacı vardı mesela.Çiçekleri mis gibi kokardı,kokusu evimize girerdi.Mutfağımız ıhlamur ağacının hemen önündeydi oradan da ıhlamur kokuları gelirdi.
Üstelik hemen her bir ağacın ayrı önemi vardı.Birisi birinin doğumunun şerefine dikilmişti ötekisi torunun sünneti için falan.Hatta babam işi büyütüp sokağımızın ortasına kocaman bir çınar ağacı diktirmiş şu an 50 yaşında falan.
Yazın ceviz ağacının tepesinde kitap okur,evin çatısına çıkıp dürbünle manzaraya bakardım.Ne kadar başka gelirdi dışardaki dünya,apartmanlar,apartmanda hayat...Yönetici,balkon,kapıcı,otomatik falan yabancı şeylerdi bana çocukken.
Koca bahçenin içinde bana ait bir bölüm de vardı "Ayşegül'ün bahçesi" yazmıştım tabela yapmıştım oraya.Orada bana ait deveci armutu ağacı,fasulyelerim,erik ağacım,mısırlarım vs. vardı.
Tam ortada göbek vardı içinde muhteşem beyaz güllerin olduğu,baharda sümbüllerin leylakların açtığı.Şezlongu alıp oraya yatıp kitabımı alıp keyif yapardım.Fadiş'i,Denizler altında 20.000 fersah'ı,Dört kafadarlar'ı hep o bahçede keşfettim,okudum...
Yazın bahçeye kurulurdu kahvaltı sofrası,aygın baygın çiçek kokuları ile havuzdan gelen su sesiyle kahvaltı edilirdi. Bazı akşamlar mangal yapılırdı gece 11 e kadar masada sohbet edilirdi.
Gelen misafir bayılırdı eve,bahçeye.Köpekten korkardı ama sonra alışırdı.
Bir de havuz vardı minik,orayı temizler suyunun ısınmasını bekler, içinde çoluk çocuk oynardık.Hıdırellezde bahçedeki yediveren güllerinin altına dileklerimizi yazıp gömerdik. Saklambaç oynarken incir ağacına tırmanıp hem saklanıp hem incir yerdik.
Yazın camlar bütün gün açık durur,her zaman hafif eser,dışardan kuş sesleri gelir ve birden floppp diye bir ses!Şeftali ağacından fazla olmuş şeftaliler artık dayanamayıp düşmüştür.
Yazın kendine hamak yapıp tembel tembel yatarken çok sıcaklarsan açarsın suyu bir güzel ıslatırsın kendini oturursun.
Çocukluğuma dair hatırladığım görüntüler ve kokular ve hep bahçeye o eve dair.
Evim..Büyürken kapılarına boyumuzu işaretlediğimiz,kendime oda yaptığım asma odalı,hep soğuk olan misafir odasından korktuğum,duvardaki her girintisini çıkıntısını ezberlediğim,çocukluğumda o desenlere bakarak hayaller kurduğum,ergenlikte duvarlarını mora boyadığım,hayata dair,kendime dair düşüncelere daldığım , rafını babamın elleriyle yaptığı odamın olduğu,babam ölünce dört duvar arasında yalnız,küçülmüş ve hayatım sona ermiş gibi hissettiğim,ölen hayvanlarımızın gömülü olduğu ,hayatımın en önemli anılarına sahip evim,yuvam.
O evden sonra hiç bir evi kendi yuvam gibi hissetmedim,hala rüyamda ev olarak eski evimizi görüyorum. Şu an başkaları oturuyor,o evin asla anlamını bilmeyen ve bilemeyecek insanlar oturuyor orada.
En son gittiğimde sahipleri sümbüllerin üstüne çöp atmışlardı içine etmişlerdi.Ben de ağlayıp babamın elleriyle diktiği ve her baharda açan sümbüllerin soğanlarını ağlayarak söküp eve getirmiştim balkona dikmiştim.
Biliyorum normal değil o eve böyle bağlanmam ama bu yazıyı yazarken bile ne kadar üzüldüğümü anladım bir kere daha.
Daha yazmayayım...
Çok özlüyorum evimi,yuvamı,babamı ona dair her şeyi...
Bugün böyleyim...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Bu haftam


Pandora'da çok seviyormuş ben de bayılıyorum.Bulamamıştım ama sonunda buldum şarkıyı.
Güller ve dudaklar adlı yazıma koyacaktım kısmet bu güne imiş.
Son bir haftadır çok mutluyum.Mutluyum demeye korkuyorum ama dayanamıyorum.Ama düşündüm de burada uzun uzun mutsuzluk yazmadım mı aylarca.Ağlayarak kaç yazı yazdım buraya mutluyken mi yazmayacağım.1 Hafta önce dünya durdu ve başka bir yere geçtim sanki bulutların üstünde.Halbuki çok aceleci olma Ayşegül diyordum kendime bu kez ama onu her gördüğümde,elini her tuttuğumda "Evet" diyorum "Bu aşk!Bu o!Bu kez o!" .
Bir sürü duyguyla birlikte geliyor aşk. Tutku,özlem,mutluluk,bir sürü "yeni"...

Başka türlü bir şeydi istediğim bambaşka bir şey buldum.Hayat dolu,sevinç dolu..
Aşk insana enerji katan bir yakıt gibi.Hayat yakıtı gibi.
Ve korku,yine üzülmekten,her şeyin mahvolmasından,sıradanlaşmasından,birbirimizin gözündeki ışığın gün be gün sönmesini izlemekten,elini tuttuğumda hiç bir şey hissetmemekten duyduğum büyük korku.
"Yine olmuyor" demekten duyduğum korku...

Her şey iyi olacak değil mi,iyi olmalı...

15 Ocak 2009 Perşembe

Güller ve dudaklar




Neredeyse 1 haftadır hastayım.Hem de çok.Nasıl böyle üşüttüm,nereden kaptım bilmiyorum ama cumartesi günü işten eve geldiğimde bayılmak üzereydim.Şu anda da böyle dolu dolu öksürüyorum gece-gündüz.

Ama şu hasta geçen 1 haftam aynı zamanda en mutlu haftalarımdan biri. Böyle tıkanıp kalıyorum söze,yazıya dökmekte bile zorlanıyorum duygularımı.

Bu güller bugün O'ndan bana,okuluma geldi...
Güya sürprizin kokusunu alırım diyordum bunca zaman.Almıştım da hep... Bu güne kadar...
Aşık olma halleri çok tuhaf ,güzel. Daha önce de yazmıştım ya midede bir şeyler oluyor diye evet midede işte tam orada. Elimi tutunca,gülünce,gözüme bakınca,sarılınca orada bir şeyler oluyor işte.

Aklım bir karış havada. Şu yazıyı bile bin kere silip yazdım. Önce odunsu kokular hakkında yazdım. Sonra madem şapşal bir ruh halindeyim onu yazayım dedim sonra ortaya böyle bir şeyler çıktı.
Bukle demişti; "Önce dibe ineceksin ki tekrar yükselesin" demişti. İndim ve yükseldim..
Şükürler olsun.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Bu o!


Hiç aklımda yoktu artık bu işler.Ama serseri bir köpeğin tv kumandası yeme olayıyla buraya kadar geldik.İyi ki de geldik.
Eh hadi bakalım :)
Ayşegül'ün "Ben" halinden, "Biz" haline geçişini okuyacaksınız bundan böyle...




not: Yazı, sevgilim var,mutluyum,huzurluyum,aşıkım anlamında yazılmıştır!
Foto kafanızı karıştırmasın :)

8 Ocak 2009 Perşembe

Hükümsüz yazı


Yine sürprizli yerlerini gösteriyor bana hayat bu ara.
Minik minik bir sürü mutlu edici şey oluyor hayatımda. Bir de uzun zaman önce yaptığım seçimlerin insanları nasıl etkilediğini görünce şaşırıyorum. Ne kadar bağlıyız birbirimize aslında. Ya da o seçimleri biz mi yaptık bilemiyorum, çünkü ne planlarsam da her şey kendi akışına göre yolunu buluyor ve beni bir kere daha şaşırtıyor. Boşuna plan yapıyor gibi hissediyorum kendimi bazen.
"Tanrı'yı güldürmek isterseniz O'na planlarınızdan bahsedin" demiş ya Woody Allen o hesap işte.
Bir güç dalga geçer gibi düzenleyiveriyor her şeyi.
Bugün de her zamanki gibiydi. Boş derslerim oldu, dinlenme vakti buldum. Bu iş sayesinde ön yargılarımdan kurtuluyorum sanırım. O kadar çeşitli insanla çalışıyorum ki artık hayret etmiyorum. Okuma-yazma bilmeyen velilerim, daha nişanlısının elini tutmamış ve bunu haram gören iş arkadaşım, kocasından dayak yiyen, aldatılan başka arkadaşlarım, acı biberin yıkanınca acısının gittiğini düşünüp ısrarla bize acı biberli salatalar yapan aşçımız, kendisine sürekli kızların asıldığını iddia eden ve sık sık kendini müdür zanneden kafasına göre öğrenci alan-almayan şoförümüz, maaşlarımızın ödeneceği gün konusunda asla kendini mecbur hissetmeyen kasmayan patronumuz, çocuğu odamın camının önünde pantolonunu indirdiğinde bana üzüntülerini özürlerini bildirmek için okula gelen, daha sonra da ilerleyen günlerde "benim çocuğumun bir şeyi yok oradaki çocuklardan etkilenmiştir" diyen veliler, çocukların özürünün ağırlığı yüzünden bizim evine gittiğimiz, masa olmadığı için yer sofrasında ders yaptığımız, hatta mahçup olup bize evinde yaptığı ekmeğini, memleketten getirdiği cevizlerini ikram eden aileler, veli toplantısında bana dua eden beni ağlatan aileler, çocuğunu mecburiyetten ayağında çorap olmadan incecik hırkayla kahvaltı bile ettiremeden yollayan aileler, yoğun şiveden ne konuştuğunu çözemediğimiz başka aileler, dersin ortasında kapının açılıp içeri avazı çıktığı kadar bağıran ellerini sallayarak peşinde öğretmeniyle koşan ve aynı hızla çıkan bir öğrenci, akşamları yolda görürsem sohbet ettiğim fiziksel engelli adam, köpeğimi parkta gezdirirken rastladığım, köpeğimi seven, bana aklınca sahip çıkan, eve kadar benimle gelen "serseri" çocuklar, inanılmaz ayıp fıkralar anlatan ve bize her öğlen arasında cinsel eğitim dersleri veren emekli 60 lık kadın öğretmenimiz, bugün dışarda hızla volta atıp telefonda heyecanlı heyecanlı konuşurken camdan tık tık yapıp bana gelmemi işaret edip "eyvah fırça mı atacak " diye yanına gittiğimde "bir genç eğer böyle ileri geri heyecanlı heyecanlı yürüyüp telefonda konuşuyorsa mutlaka özel birisi vardır" diye muzur muzur gülen, beni utandıran müdürümüz, 7/24 depresif ruh haliyle takılan canım arkadaşlarım her gün karşılaştığım insanlar...
Yargılamaya, etiket vurmaya, eleştirmeye kalksam ağırlığında ezilirim. Oysa çok basit; nişanlısının elini tutmak haram mı? Hadi canım yobaz. Dayak mı yiyor kocasından? Enayi ayrılsın o zaman. Bu devirde nasıl okuma-yazma bilinmez hiç mi utanmıyor peh peh. Elin serseri çocukları parklarda her yerde anneleri doğurup doğurup sokağa atıyor. Bu kadın işten çıkartılmalı yemekleri berbat. Şoförse şoförlüğünü bilsin görevi neyse onu yapsın. Sokaktaki adamla ne konuşurum bilmem elin adamı geç git işte ne selam veriyorsun. Of yer sofrasında ders mi yapılır, yiyemem ben burada bir şey pistir. Bu ne böyle çocukların ayağında çorap yok, fosur fosur sigara içeceğine gitsin çocuğuna çorap alsın. Pantolonunu indirmiş çocuk demek, o da terbiye versin çocuğuna,burada ağlayan bendim sanki...
Bu böyle devam eder işte. Ne kadar negatif ne kadar utanç verici. Eminim bazıları için evet ya haklı ne yapalım yani falan diyen çıkacaktır. Öyle değilmiş işte. Öyle olmuyor işte. O zaman çok yorulursunuz,yıpranırsınız,negatif biri olursunuz. O böyle diye kabul edeceksiniz ve ona göre davranacaksınız. Tanıdığımız insanlara bir kimlik yükleyip ona göre davranmamız, sonra da olmayınca huysuzlanmamız doğru mu?
"Kimseyle uğraşamam " diyoruz ama aslında miniciğiz evrende,yalnızız,bizimle kim uğraşsın. Ya da neden "uğraşmak" oldu ki bu durumlar.
Biz her öğlen, genellikle benim odamda öğretmen arkadaşlar çayımızı kahvemizi alıp yemekten sonra bir araya gelip şahane sohbetler, beyin fırtınaları yapıyoruz. Konu bulmakta hiç sıkılmıyoruz ve aslında o kadar farklıyız ki birbirimizden... Onlar benim evlilikle, sevgililikle ilgili fikirlerimi çok radikal buluyorlar belki, ben de amcanın-teyzenin-dayının oğlu-kızı ile evlenmeyi çok normal bulan arkadaşıma gözlerim yuvalarından fırlamış bir halde bakmış olabilirim ama onu yargılayamam. Ben kim oluyorum ki yargılayayım.
Evet kolay olmuyor. Ama gerçekten çabalıyorum. Gözlerim yuvalarından fırlıyor ama susuyorum,kötü düşünceleri de zihnimin ötelerine kovalıyorum.
Bizim işyerinde başarabildiğimizi çok az kişi başarabilir herhalde.

Efendim bu çalan şarkıyı kaptanımdan aldım geçen gün.O zamandan beridir de sürekli dinliyorum,bayılıyorum. Beni bir sürü şarkıyla tanıştırdı çok memnunum:)

6 Ocak 2009 Salı

Öf


Daha ne diyebilirim ki bu fotoğrafın üstüne.Benim burda saçma sapan hezeyanlarım ne kadar önemli olabilir ki bu annenin yaşadıkları karşısında.
Daha söz söylenebilir mi ki?

Özet


Kendime bir grafik çizsem hayatım nasıl görünürdü acaba.Ya hep diyorum ama unutuyorum.
Okuldaki Ocak ayı programı berbat.Çok yoğunuz.
Aman lanet olsun yazmayacağım ya.
Yazacağım konuyu unuttum.
Okuldaki panomu da ulvi bir amaç için koymuştum ama hatırlayamadım kalsın bari.
Şarkıyı dinleyelim o zaman.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Olmadı

Olmadı..Hayat hep dediğim gibi tuhaf.1 hafta önce nasılsın,şimdi nasıl.Hayır yaşadıkların değişiyor ama duyguların program değil ki denetim masasından kaldırasın silesin.
Bakalım daha nasıl haftalara gebesin Ayşegül...

4 Ocak 2009 Pazar

One Love




En sevdiğim şarkı,15489752632 kere de dinlesem bıkmam,bıkmayacağım.

Tamam


Tamam biraz içmiş olabilirim.Tamam son tekilayı içmemeliydim,tamam ayaklarım dolandığı halde gidip burger king te whooper yememliydim,tamam votkanın üstüne tekila biraz fazla geliyormuş,tamam Asmalımescit'i seviyormuşum anladım.
Çok iyi geldi kız kıza takılmak,Beyoğlu'nda gezmek.Sanırım çirkin vatozum öldü veya ölü taklidi yapıyor.Hayır o kadar çirkin ki dokunup ölüp ölmediğine bile bakamıyorum.
Hayat güzel be!
Yarın mis gibi pazar.Pazar.
Pazar.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Genetiğiyle oynanmış erkek vol.2


Bu sabah işe giderken döktüğüm içimi yeteri kadar dökemediğimi fark ettim.Yani asıl meseleyi tam anlatamadım. Ortaya acayip bir tablo çıkmış.
Şimdi genetiğiyle oynanmış erkeklere gelelim.
Aldatma ihtimali yok.Bu demektir ki,o dışardayken uykusuz gecelere elveda,rahat bir gece uykusuna merhaba.Adamın aldatmasına ihtimal yok.Yanımızda telefonu çalsa ve arayanın adı Muzaffer olarak görünüyorsa o Muzaffer'dir.Melis olmasına imkan yok.
Birden bire üstüne başına dikkat ediyor,tarzında bir değişiklik gözlemiyor,ne bileyim spora başladığını,parfümünü vs değiştirdiğini görüyorsanız bilin ki sırf sizin için! Başka biri olamaz bitti!

Sizi üzme riski yok!Bu çok genel bir tanı aslında üzme riski görecelidir.Kimisi narindir çıtkırıldımdır bir şapşal lafıyla dünyaları yıkılır,kimisi serttir rahattır en fener maçında edilebilecek düzeyde küfürler bile bozmaz.Kimisi var 7/24 mıç mıçtır kimisi var sen orda uzakta dur ben burda arada mutlu olalımcıdır.Çok genel yani üzme riski.

Diyeceksiniz ki kusursuzluk istemiyorum.Düzgün (!) ,dürüst,samimi (!), sıcak(!) , nazik (!), sorumluluk sahibi (!), zeki (!) vs. olsun yeter. Özellikle ünlem koydum çünkü bunlar de kişiye göre değişir.Bana göre böyledir başkasına göre öyle.
O zaman önce biz dürüst olalım değil mi?
Nezaket arıyoruz,peki kaba,odun,son derece yanındaki kızın hayatına müdahaleci,güvenilmez ve ne idüğü belirsiz adamların yanındaki fıstık kızlar başka planetten mi?
Dürüstlük arıyoruz peki yeni birini bulana kadar elindekini bırakmayan,öbürü garanti olunca bırakan kızlar jetgiller mi?
Samimiyet istiyoruz dimi? Peki bir sorun varken "yok bişey" deyip duran , sevgilisi için kişiliğinden her şeyinden ödün veren , bal gibi de değiştiren, kendi istediği kalıba sokan ama bundan memnun olmayan sevgilisi yokken her fırsatta da bunu dile getiren ,gizli gizli mini etekler giyen makyajlar yapan kızlar harikalar diyarında mı yaşıyor?
Türlü stratejiler yapıp sıcak-soğuk yapmak, 2.çalışta telefonu açarım arasın biraz demek kavgalıyken saatlerce elden telefon düşmediği halde kapıya geldiğinde domuz gibi davranmak,bana ne bana bunu almak,yapmak,etmek zorunda diye düşünmek ,her şey istediği gibi olmayınca huysuzlaşmak çirkinleşmek ne zamandır samimiyet oldu?
Biz erkekler bize ihtiyacımız olan sevgiyi ve ilgiyi gösterdiği sürece mi onlarlayız acaba. Bizden istemedikleri talep etmedikleri ödünleri verip verip kişiliğimiz gitmeye başlayınca ne oluyo be bana deyince gitmek mi gerekiyor yoksa.
Erkekler de elbette sütten çıkmış ak kaşık değiller.Ama tahmin ettiğim kadarıyla stratejik değiller.Spontane davranıyorlar. Bir planları yok kadınlar gibi. Ha evet içlerinde gerçekten düzgün demeye bin şahit türler var doğru. ( Burda yazarın amacı erkekleri, yüceltmek kadınlara çamur atmak, kadın erkek çatışması yaratmak değil çuvaldız batırmak)
Bana bakacak olursak benim kıstasım mutluluk.Mutlu olduğum sürece harikayım.İçimden burnumdan,karnımdan fışkırır mutluluk.Herkesi de mutlu etmeye çalışırım. Yakın zamanda aşık oldum. Oldum işte birden oldu. Hesapta yokken oldu. Ve içimden nasıl geliyorsa öyle davrandım.Hesapsız stratejisiz yarını asla düşünmeden.Böyle saldım kendimi tamamen bıraktım.. Çünkü hayatta bazı riskleri göze almazsanız bence mutlu olamazsınız.Hayatta kendini aşka sevgiye açmamış bir kadını- adamı dinlerken deheşte düşüyorum. Böyle kontrollü gidebilir misiniz ya?Hayat mıdır bu? Üzülmekten incinmekten korkuyorum dedikçe insanlar anlamıyorum. Dertliyim sanırım biraz ya.
Şartlı şurtlu adam olmaz bana göre.Erkeklerin genleri yerinde kalsın ama onlara verilen kalbe hoyratça davranmadan önce bir an, sadece 1 dk düşünsünler.


Uykum da var toparlayamadım da ama geri dönüşleri merak ettim şimdi.İlişkiler mevzusu derin ve bana göre çok keyifli bir konu.İş yerinde her gün mevzusu oluyor beyin fırtınası yapıyoruz.

Son olarak gecenin şarkısı herkese Yeni yıl eski yıl yazımdaki şarkı olsun.
Beatles' dan gelsin efem.

2 Ocak 2009 Cuma

Genetiğiyle oynanmış erkek


Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyorduk."Genetiğiyle oynanmış erkekler olsa mesela nasıl olur?" dedim.Yine de mutlu olur muyduk?
Gazetede bir haber okumuştum,ailesinde kanser bulunan bir bebek bütün kanserli genlerden arındılırmış öyle dünyaya gelmişti.Kanser olma riski yoktu yani.Erkekler için düşünelim bunu.
Dünyada tıp o kadar ilerlemiş olsa mesela,ve aldatma geni vs bulunsa.Bir erkeğin seni aldatma ve üzme genleri (var olduğunu farzedelim) alınsa ve bunlardan arındırılsa nasıl olur?Kemal Sunal ın bir filminde yardım ettiği bir japon ona robot Fatma Girik gönderiyordu ve olaylar gelişiyordu.Programlıyordun oh mis gibi.Kemal Sunal onu filmde aşık olduğu şarkıcı kadın yerine koymuştu.Düşünsenize,sipariş ediyorsunuz genetiğiyle oynanmış sevgilinizi.Geliyor eve mutlu mesut yaşıyorsunuz veya anneleri hamileyken kanserli genlerden ayırır gibi bunalrdan da ayırıyor ve öyle yaşıyor normal bir insan olarak.İster miydik gerçekten bunu.Bir düşünelim,bizi asla ve asla aldatmayacak,asla ve asla kırmayacak.Hmm açık söylemek gerekirse bu aşrtlarda bu adam aldatılır arkadaşlar.Kadın onu üzen hatta ve hatta belki de aldatan ve-veya aldatma riski olan birine gidecektir.
Evet hiç birimiz üzülmek ve aldatılmak istemiyoruz ama biz kadınlar biraz uğraşmayı sevmiyor muyuz yahu.Biraz karnımız ağırsın,biraz merak yapalım,hatta kırıldığımızda özür dilensin hoş sürprizler olsun.Kırılmayı istemiyoruz ama barışmayı seviyoruz öyle değil mi?Sırf bu yüzden nice çift arasında barışma sevişmesi diye bir şey var.Hatta duyumlara göre kavganın dozuna göre vahşiliği de artıyormuş.Çünkü tespitime göre erkek ve-veya kadın diğer kişinin elinden gitme ayrılma ihtimali belirdikçe daha da o tarafa yaklaşıyor tutmak istiyor.İster buna kaçan kovalanır deyin ister ilişkilerin sözü edilmeyen kuralı...
Adamın risksiz olmasını gerçekten ve samimiyetle ister miydiniz bunu bir düşünün.Başta çok hoş ya ilerde?
Biraz sağımıza solumuza bakacak olursak kızların düzgün efendi adamlardan çok önce yaramaz ve alçak erkeklerle de ilişki yaşadıklarını hatta kör kütük aşık olduklarını,efendi adam bulunca da huzur ve sukunete kavuştklarını görebilirsiniz.Ama o kalp mutlaka bir kez sağlam kırılıyor,hemen her kadın hayatında bir alçak adam bir sakin adam deneyimi yaşamış tecrübe etmiştir bence.Hangi aşk daha alevli,daha tutkuluydu diye bir araştırma yapsak alçak adamın başarı (!) oranı daha yüksek çıkabilir.
Biz kadınlar ne isteriz?Hep deriz ki huzur,mutluluk,sadık ve dürüst olsun,zeki biri olsun,nazik olsun.Dimi?Bunun aksini söyleyecek;ben alçak,namussuz, haysiyetsiz,aramayan sormayan,bağlanma korkusu olan,gel-gitli,dengesiz bir adam istiyorum diyecek olan var mı?Sanmıyorum.
Hiç bir şeyi aslında kontrol altına alamayız.Tamam ne kadar tanırsak tanıyalım edelim her zaman ama her zaman kırılma ve aldatılma riskimiz de var.Ama bu riski seviyoruz belki de içten içe.Bilemedim yani.
Risksiz bir erkek.
Hmm...

Sonra bu konuya geri döneceğim efem.