31 Mart 2009 Salı

Haftanın ilk günü


*Evet bugün size göre ilk gün değil ama ben seçim tatili yaptığım için bugün benim ilk iş günüm.
Harika geçti bu tatil. Misler gibi dinlendim,kendime geldim oh. Yeni bir aya, bahara hazırım.
*Bu günü takip eden 2 gün boyunca ders yok okulda plan yazacağız erken çıkacağız nefes alacağız. *Bizim iş masa başı bir iş gibi değil insanın kendini şarj etmesi lazım, moralini iyi tutması lazım ki faydalı olabilsin.
*Haftasonu için harika plan yaptık sevgiliyle. Pazar günü hava güzel olursa sabahın köründe yıldız parkına gideceğiz kahvaltıya. Mmmm.
*Dönercilerin yanından geçerken ateşte dönerin yağı patlar da yüzüme gelir korkusundan dönercilerin önünden geçerken tedirginim.
Evet.

30 Mart 2009 Pazartesi

Aşkın gözü kör olabilir ama inan bana karnı açtır

Esther beni mimlemiş. Mim yazmadığım ve okumadığım için görmedim ama bu çok hoşuma gitti yahu.
Konumuz aşk,ilişkiler...
Öyle çok fazla ilişki tecrübem yok ama uzun ve yorucu bir ilişki dönemi geçirdiğim için birlikteliğin en güzel,en kötü,en absürd, en geyik dönemlerini de gördüm.
Sevdiğiniz insan nasıl olmalı ,karşı cinsten beklentileriniz biraz cosmopolitan soruları gibi olmuş.
Gelelim maddelere:
1. Bir erkek akıllı olmalı. En çok aklına hayran olmalıyım. Bir şey konuşurken boş boş bakmamalı. Bu çok önemli.
2.Geyik ya da ciddi meselelerde bile uzun uzun konuşabilmeli tartışabilmeliyiz. Çok ciddi veya çok geyik yılışık olmamalı kararında olmalı. Duruma göre gevşek duruma göre ciddi olabilmeli.
3. Esther gibi ben de şiir sevmem. Depresif ruh halindeki erkeklere tahammül edemem. İnsan her duyguya yenilmemeli hemen kendini salmamalı sürekli acılar içindeyim tavrında olmamalı. O adamla hayat geçmez, geçse de Emrah filmlerindeki gibi geçer. Olmaz.
4. Çok yönlü olmalı tek bir şeye takılmamalı. Örnek vermek gerekirse: bütün hayatı futbol olmamalıi bütün hayatı müzik olmamalı,hatta dinlediği müzikler bile tek tür olmamalı, takık olmamalı. İçimi bayar.
5."Hayatımı yaşamam lazım bebek dünyaya bir kere geliyoruz, ihtiyaçlarım bıdı bıdı" diyen adam buldu mu kaçacaksın, bunun gözü göz değil.
6. Sevgilisini kıskanmayan erkek erkek değildir. "Sevgilimle gurur duyuyorum güzel bacaklarını herkes görsün" türü bir erkek tüylerimi ürpertir. Tabi kıskançlık var kıskançlık var. Karısını eve hapseden camdan baktırmayan da kıskanç ama bu uç bir örnek.
7. Kıskançlıktan dem vurmuşken burada şöyle bir çelişki var; ne giyeceğime, nerede nasıl davranacağıma ,kimlerle görüşeceğime, nereye gidip gitmeyeceğime ben karar veririm. Beni tanıdığında acıların kadını Bergen gibi pavyondan çıkmadıysam,zaten normal olan hayatıma aynen devam edebilirim. Değiştirme operasyonlarına gelemem. Neysem o.
8.Anladığım ve öğrendiğim bir şey var ki erkeklere fırsat verirsen bütün hayatın O'na endeksli olur ve sonunda kişiliğini kaybetmiş ve terk edilmiş olursun. Israrla aynı kişi olmaya çalışmak gerek. Sizi seven böyle sevsin. Kimse için olmadığınız biri gibi davranmayın. Nice arkadaşım evlendi-kapandı, boşandı-açıldı, sevgilisi oldu-evden adımını atmadı, ayrıldı-alemlerin kızı oldu. Buna düşmeyin. Erkek arkadaşınız istiyor diye gardrobunuzu değiştirince size madalya takmıyorlar.
9. İyi ilişkinin bence kilit noktası dostluktur. Birlikte sürekli dudak dudağa, el ele göz göze olamazsınız. 7/24 aşık olamazsınız. O uçucu heyecanı hep beklerseniz geçince mutsuz olursunuz ve "Sen böyle değildin", "Ne oluyor bize" türü konuşmalar yaparsınız. İlişkinin her anından keyif almak lazım. Birlikte aynı odada ayrı takılabilmek lazım. Bir film hakkında konuşabilmek lazım. Herkesin işine gücüne bakmasına zaman tanımak lazım. Kikirdeşebilmek, saçma sapan sululuklar da yapabilmek lazım. Sevgili en iyi dost olmalı bence.En güvendiğin sırdaşın olmalı.
10. Güven çok zor olan ve çok çabuk bozulan birşeydir. Bunu yıkmamak için çaba lazım.
11. Fiziksel görünüm kesinlikle önemlidir. Görünümüne dikkat etmeli erkekler de kadınlar da.
12. İlişkilerde kaçan kovalanır kuralı olsa da ne kaçın ne kovalayın. Böyle oyunla, stratejiyle ilişkinin masum ve güzel olan durumlarını kaybedersiniz.
13.
Ne olursa olsun kavgada "sen şöylesin böylesin" demeyin. Haklıyken haksız yere düşmeyin. Erkekler bir yağ olsa kesinlikle zeytinyağı olurdu kuralını unutmayın. Duygularınızdan dediğininin veya yaptığının sizde uyandırdıklarından söz edin. Tartışmayı örtmeyin iyice konuşun,suçlamadan yargılamadan konuşun. Ne olursa olsun ağlamayın erkekler ağlayan kızlardan nefret ederler.
14.
"Nasılsa benim", "Artık birlikteyiz elde ettim" türü şeylere kanmayın ilişkiyi güzel şeylerle besleyin, kendinizi salmayın. Adam olun!
Vay be yazdıkça neler neler geldi aklıma daha da gelmeye devam ediyor.
Kısaca ;ilişki başlar. Kız ve çocuk aşıktır,maymundur,saftır. Zamanla benim ilişki eşiği dediğim krizler olur. Kavgalar başlar. Bunları mantıklı bir şekilde birlikte ele alırsanız o eşikler ilişkiye level atlatır. Atlatamazsanız o ilişki bitmeye veya sürünmeye mahkumdur. O heyecan uçmaya başlayınca ilişkinin gerçeğe dönmesi başlar ve rengi, kokusu o sıra çıkar.
Aşk zeytinyağlı sarma gibidir. Soğuyunca daha lezzetli olur. Üzerine de yoğurt koymayı unutmayın.
Afiyet olsun.

29 Mart 2009 Pazar

Seni seçtim Pikaçuu

Şu an seçim sonuçlarına bakıyorum. Henüz bitmedi elbette açılan sandıklar ama sonucu görür gibiyim. Ankara'daki o pişkin yine önde , İstanbul'daki rantçı bir dönem daha bizimle belli ki. Toplumlar hak edildikleri şekilde yönetilirmiş şimdi doğrulandı işte. Ben zaten inancımı genel seçimlerde yitirmiştim. O kadar Cumhuriyet mitinglerinin ardından sonuç hayalkırıklığıydı, şimdi de öyle.
Aziz Nesin'e katılmamak elde değil ne yazık ki.
Ben oy kullanamadım çünkü kayıtlı seçmen olmama rağmen oy kullanacağım yerde adım yokmuş. Benim de yokmuş annemin de. Netten bakıyorum oy vereceğim yer belli, ama orada adım yokmuş kullanamıyorum,kullanamadım.
Pes!

28 Mart 2009 Cumartesi

Bahar


Sanırım sonunda geldi. Hava nefis. Herkesin yüzü gülüyor,mağazalara baharlıklar gelmiş mis gibi. Ben mutlu, sevgilim mutlu. Nefis bir günün ardından güzel bir akşam bizi bekliyor . Gizmo'm Hollanda'ya gidiyor. Gitmeden önce son kez toplanıyoruz bir araya geliyoruz. Ayrıca öğrendim ki Pazartesi okul tatilmiş. Değmeyin keyfime.
Herkese güzel haftasonları diliyorum.

23 Mart 2009 Pazartesi

Bu aralar

Bu aralar evde net yok giremiyorum nete evde.Sürekli film falan izliyorum.

Bu aralar olan sıkıntımı atttım çünkü yaza kadar olan tatil programımız yapıldı.Buna göre 30 Mart'ta 12:30 da işe gidilecek toplantı var,onu takip eden 2 gün ders yok sadece plan yazılacak programlar düzenlenecek erken çıkılacak . (Plan yazma çok keyifli geçiyor) 23-24-25 Nisan'da tatil yapacağız okul kapalı böyle bir güzellik var. Yazın 24 Temmuz 'dan itibaren 15 günlük iznimiz başlıyor.

Bu aralar havaların düzelmesini dört gözle bekliyorum, geçen bir baktım sümbüller açmış ne güzeller.

Bu aralar işte girebildiğim her an bloga giriyorum takip ettiklerimi okuyorum yorum bile yazamadan çıkıyorum.

Bu aralar seçimlerden gına geldi. Gıygıdıgıygıdı aptal müzikler, görütnü ve ses kirliliği, ucubik fotoğraflardan gülen samimiyetsiz adaylar, zavallı vaatler...Öff.

Bu aralar sevgilimle hafiften rüzgarlı günler yaşıyorduk, alışmanın, ilişkinin gerçeğe dönmesinin sürecindeyiz. Normal, kabul edilebilir didişmeler. Sonra o tartışmadan sonraki zaman bize yarıyor, sanki içimizi döküp ferahlıyoruz ve daha aşık bir şekilde devam ediyoruz.

Bu aralar çok iştahlıyım. Sevgilimle yemek yapıyoruz yiyoruz, yapıyoruz yiyoruz, ısmarlıyoruz yiyoruz. Hep yemek düşünüyorum.

Bu aralar anneme artık daha ne kadar takla atabilirim diye düşünüyorum. Daha önce hiç bu kadar arkadaşımda kaldığım olmamıştı. Ama nasıl söylerim ki her haftasonunu sevgilimle geçirdiğimi. Her bir arkadaşımda 89435902 kez kaldım 2 ayda :)

Bu aralar ailelerin ayaklarına kapanıp "Çocuklarınızı ,özellikle de bebeklerinizi televizyondan uzak tutuuuuuuun" diye yalvarmak istiyorum.

Bu aralar bütün hafta geçmiyor, ama o haftasonu hemen geçveriyor.

Bu aralar bazı arkadaşlarımla daha yakından ilgilenmem gerektiğini düşünüyorum. Dostluk ihmale gelmiyor.

Bu aralar tv de kolbastı görmeye dayanamıyorum. Bu nasıl dans ya allasen?!

Bu aralar hala aşığım blog midemdeki kıpırtıların orada olduğunu hissetmek çok önemli. Kıpırtıyı hissetmek çok mutluluk verici.
^_^

17 Mart 2009 Salı

Öff

Bugün çok sıkıntılıyım. Göğsümün tam ortasında bir ağrı , biri oturmuş gibi. Atamıyorum fenayım. Bastı beni neyse.
Of.
Ellerim buz gibi nefesim kesiliyor.
Yorganımın altına girip 1 hafta sonra uyanmak istiyorum.
Neyim var offfff?!

13 Mart 2009 Cuma

Çocuk meselesi



İşim çocuklarla. Özel olanlarla. Daha önce de normal çocuklarla çalıştım. Ama onlara tahammül edememem çok mu anormal?


Bana her çocuk öyle aman sevimli, tatlı, öpülesi falan gelmiyor. "Afacan", "Çok akıllı", "Çok bilmiş" çocuklardan hiç hoşlanmıyorum. Öyle olduklarını da düşünmüyorum. Böyle nitelendirilen çocukların ciddi davranış bozuklukları olduklarını görüyorum ve hoşlanmamakta haklı olduğumu görüyorum. Dahası böyle çocuklara tahammülüm yok. Etrafımda normal bir çocuk sinek gibi vızıldayarak dönüp bir şeyler anlatmaya çalıştığında hiç bir şeye konsantre olamıyorum dahası sinirleniyorum. Şu ana kadar hiç bir çocuğu ittiğim, aşağıladığım vurduğum yoktur ama içimden bazılarını değneğimle puf diye yok etmek istiyorum. (Hangi değnek mi? Bazı velilerin elimizde olduklarını ve tek dokunuşla çocuklarını normal çocuk haline getirebileceklerimizi düşündükleri değnekle tabi ki.)


Çocukların bazı hareketleri bana çok anlamsız ve saçma geliyor. Bunların gelişimlerinin- sürecin bir parçası olduğunu çok iyi bilmeme rağmen hem de.


Bir keresinde rüyamda (çok canlı bir rüyaydı hala hatırlarım) hamileydim ve bir erkek bebek dünyaya getirmiştim. O kadar mutluydum ki ağlıyordum mutluluktan ve bebeğe öyle yoğun bir sevgi duyuyordum ki içimden fışkırıyordu adeta. Dünyada hiç bir sevgi böyle olamaz derken uyanmıştım ve rüyam bittiği için çok üzülmüştüm.


Bir çocuğun dövülmesine, her türlü istismar edilmesine asla tahammül edemiyorum çocuk ne kadar saçma davranırsa davransın.


Ama bana ait bir bebek fikri çok korkunç geliyor. Sonsuz endişe, sonsuz sabır, sonsuz özveri. Kendinden önce gelen bir canlı. Sana bağlı ilk zamanlar, sana muhtaç, ilerde ruhsal olarak muhtaç, yaptığın yanlış bir hareket hayatını etkiliyor falan. Ya babasız kalırsa, ya annesiz kalırsa, ya kötü bir travma yaşarsa, ya sigara içerse, ya daha kötüsünü kullanırsa ya ölürse?! Mutlu bir yuva veremezsen daha da fena. İyi bir anne olabilir miyim kaygısı bambaşka. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş misali.Sanırım asıl olay korku. Çocuk sahibi olma fikri korkutucu. Yoksa sevdiğin kişiyle ikinize benzeyen ikinize ait içinde gün be gün büyüyen, sonra da seni Ayşegül olma durumundan "Anne" konumuna getiren bir varlık... Hmm

İşimden dolayı bir çocuk gördüğüm zaman otomatikman davranışlarını inceliyorum ve ufacık davranış problemleri gözümde büyüyor. Aileleri eleştiriyorum en çok ta. Nasıl görmezler nasıl umursamazlar diyorum. Umursamıyorlar. Görmüyorlar kör olmuşlar resmen. Hareketli olan her çocuk "çok zeki" olmuş mesela.

Daha evli arkadaşlarım olmasına alışamadan çocuklu arkadaşlarım oldu. Ve ben bunun tamamen farklı bir dünya olduğunu anladım. Evliler dünyası başka, hamileler dünyası başka, evli çocuklular dünyası bambaşka.

Ben bu dünyadan uzak hissediyorum kendimi haliyle. Evlilerin ve evli çocukluların gözündeki o "Seni de göreceğiz ben de böyleydim bıdıbıdı" bakışından da hiç hoşlanmıyorum evet .


Çok dağınık söyledim ama sanırım annelik ve çocuk mevzu henüz olgunlaşmadığım bir konu. Yaramaz çocuklar tüylerimi ürpertiyor çünkü. Alışveriş merkezlerinde gözlerinin feri sönmüş bir şekilde çocuklarının peşinden danone kabı ile koşan anneleri gördükçe o çocukların benim olmadıkları için şükrediyorum. Mağazada yerlere yatan çocuk gördükçe irkiliyorum.


Bebek , çocuk severim. Ama seçerim...
Bazen özel çocuklar görüyorum. Normal özel çocuklar. Özel, yetenekli, ilginç, zeki çocuklar. Bayılıyorum onlara. İşte onlardan biri olursa olur:P

10 Mart 2009 Salı

Aşkın halleri


Bu aralar dinlediğim albümü paylaşmak istiyorum tavsiye ediyorum:
Zuhal Olcay'dan Aşk'ın halleri..
Çok güzel çok çok.
Yazayım dedim.

9 Mart 2009 Pazartesi

M.V.A.B


Sanırım bir gün stresten kalp krizi geçirip öleceğim ve böyle son bulacak her şey.
Bu ayın programı çok yoğun, günde bir boş dersim varsa şanslıyım nefes alacak zaman buluyorum.Geçen hafta bazı tatsız şeyler oldu ve ben stres topuna döndüm. Haftasonu Ebrucuğuma gittim. İki aralık normal oldum yedik ,içtik, güldük, sohbet, ettik , Rimoşumla oynadım ettim. Çok özlemiştim çok iyi geldi.
Ertesi gün sevgilim benim için karşıya geçti sabah ve beni aldı. Hava da güzeldi. Mis gibi bir gün ve bir akşam geçirdik. Sakiin, huzurluu, rahaat...
Ama gece yatağa yattım ; ertesi günün stresi sardı, geçen hafta yaşadığım huzursuzluğun çözülmediği geldi aklıma. Aldı beni bir gerginlik. Öyle uyumuşum abuk subuk rüyalar gördüm durdum.
Dün yine gerginlik. İşe geldiğimden, yatana kadar hem de.
Derler ya her şeyin düşmanı stres. Gerçekten de öyle. Kalbim normalden hızlı atıyor, şakaklarım zonkluyor başım sızlıyor. Patlamaya hazır bomba gibiyim.
Kısaca , mazeretim var asabiyim ben!

5 Mart 2009 Perşembe

Kitaplarımm




Pazar günü D&R ın internet sitesinden aldığım kitaplarım geldi.
O kadar mutluyum ki anlatamam.
Bir tanesi şu an işyerindeki odamda masamın üstünde, diğerleri benimle eve geldi baş köşeye kondu.
Kitaplarım:
Auschwitz in külleri
Bin muhteşem güneş
Son ada (Gülcan tavsiyene uydum canım)

Şimdi Auschwitz in külleri'ne başladım. O kitabı her yerde arıyordum netten aramak hiç aklıma gelmemişti ama. Okuyup bitirdikten sonra kitapla ilgili yazacağım.

Hemen her yeni aldığım kitaba yaptığım gibi önce kapağına tarihi yazdım , nereden aldığımı yazdım ve kokladım ama heyhat! Yeni kitaplar kokmuyor azizim!
Bu yüzden en kısa zamanda sevgilimle sahaflara gideceğiz. Yaşanmış, yıpranmış, mis gibi kokan kitaplar ooh canım çekti.

4 Mart 2009 Çarşamba

Yol ağızlarında duran er kişiler


Bu konu hakkında epey düşünceliyim. Siz de görmüşsünüzdür mutlaka. Sokak ağızlarında, cadde üstünde, köşe başında bir grup erkek durur. Genelde "mahallenin serserisi" denilen tiplerdir bunlar. Üstlerinde ; (genelde lacivert renkli) polar mont, üstünde bir takımın atkısı , kot pantolon, ayakta spor ayakkabılar, saçlar acayip bir tarz kesilmiş ve jöleyle yıkanmış, genelde esmer, kırmızı yanaklı ,kollarında faça izleri olan çocuklardır bunlar. Elleri genelde ceplerinde durur, bütün gün geleni geçeni keserler. Yaz- kış demeden. Yahu kış soğuğunda ne işin var sokak başında. Bazıları bazen bir süre ortadan kaybolur ayalr sonra tekrar sokağa gelir saçları kısalmıştır. Belli ki askere gidip dönüp yerini almıştır.

Bazıları da bazen takım elbiseyle dururlar. Genelde siyahlı beyazlı çizgili takım elbise, rugan gibi parlak sivri burunlu ayakkabı, takım elbise üstüne kışın kaban ve yine taraftar atkısı takarlar. Bu tipler işe de gidip gelirler aylak değillerdir ama işten dönüşte yerlerini alırlar.

Nedir bu köşe başı merakı?

Bu insanların işleri güçleri yok mu?

Sabahtan akşama kadar insan ne yapar ki yol ağzında?

Soruları beynimi kurcalar ister istemez.

Bundan bir kaç yıl önce oturduğumuz evin olduğu sokağın girişinde ülkü ocağı vardı. Onun önünde böyle genç çocuklar (komple siyah giysili, kötü bakışlı) dururdu. Bütün bir gün hem de. Sabah gelir yerlerini alırlar, akşam işten döner gibi evlerine giderlerdi. Yemeklerini bile yol üstü ayakta yerlerdi. Bir akşam işten dönerken yol üstüne yeni gelmiş olduğunu tahmin ettiğim biri arkamdan laf atar gibi bir şeyler gevelemişti. O zaman oradaki yol üstü erkekleri çocuğa "hooop aslanım o bizim mahallenin kızı " demişler, beni "kollamışlardı" . Demek böyle yol üstünde sadece aylakça durmuyor , aynı zamanda böyle toplumsal olaylara da (!) el atıyorlardı.
Bir de bayramda tam tekmil orada olurlar. Bayramlıklarını giyer yola çıkarlar. Ya düşünüyorum ama aklım mantığım almıyor :))) Yahu bir insan niye köşe başında takılır durmadan?
Bizim eski oturduğumuz evin oradaki bakkalın köşesinde de bu çocuklardan var. Senelerdir oradalar. Hiç tanımıyorum etmiyorum ama kendimi bildim bileli oradalar. Onlarla büyüdüm desem yeridir. Zaman içinde büyüdüklerine, işe gittiklerine, askere gidip döndüklerine tanıklık ettim. Hatta içlerinden biri bıçaklanıp öldürülmüştü bir ara, yerini başkası aldı tabi yol ağzı boş kalmadı.
Şimdi yeni nesil yol ağzı erkekleri çıkmış geçen gün gördüm. Saçları sultan papağanının tepe tüyleri gibi kesilmiş, kapüşonlu fermuarlı üstler, düştü düşecek pantolonlar giyiyorlar ve ahmak ahmak gülüp gelene geçene bakıyorlar.
Yazıyı değerlendirdim de ne kadar şekilci yaklaşmışım dedim kendi kendime.
Neyse artık oldu bir kere.

2 Mart 2009 Pazartesi

Hanımeller Kurabiyem


Bu nasıl bir lezzet bilemedim.
MMM iyi ki almışım.
Harika.
Tavsiyemdir.
Özellikle de çikolatalısı.




not: Nefis geçen bir haftasonundan sonra gerçek hayata dönmek.. Peeh :(