29 Mart 2010 Pazartesi

Çocuk sahibi olmamak için 30 neden

1. Çocuklar o nette gördüğünüz bebeklerden olmuyorlar.Öyle ışıldayan mavi gözler, Bebeğim ve biz dergisinin kapağından fırlamış mutlu bebeklerden olmuyorlar. O pozlar için saatlerce uğraşılıyor. Özellikle ağlayan bir bebek gözünüzde canlandırın, ne demek istediğimi anlarsınız.

2. Bebekken sürekli ağlarlar, özellikle ilk 4 aya kadar kendini tamamen ağlayarak ifade ederler.

3. Uyku uyuyamaz, yemek yiyemez, banyo yapamaz hale getirirler.

4. Otobüste, minibüste ve özellikle uçakta sizi rezil ederler, ağlar, canı oyun ister, çişi gelir, ısrarla yüksek sesle konuşur, öndekinin koltuğunu tekmeler, kusar, sıkılır, pırt yapar kokutur bir de üstüne söyler.

5. Hamileyken insanlıktan çıkablirsiniz, davul gibi eller ve ayaklarınızla, doğum yaptıktan sonra bile "ama kocam beni böyle beğeniyor" diye kendinizi ve zavallı kocanızı kandırırsınız.

6. Bebek pırt yaptı diye havalara uçarsınız.

7. Normalde klozette görseniz sinirlerinizi tepeye çıkartacak kaka veya çiş kalıntısı zıvanadan çıkmanıza sebep olurken çocuğunuz yaptığında da insanlıktan çıkar sirk maymununa dönersiniz.

8. Göbeğiniz çatlar ve kıllanır, o halini bile güzel zannedersiniz.

9. Normalde kutsal olan değerlerle ilgilenmez ama anneliği daha kutsal sayarsınız.

10. 2 Lafınızdan biri çocuğunuz olur ve arkadaşlarınızın ve- veya insanların sizden bunalmasına yol açarsınız.

11. Arkdaşarlarınız sizinle oturup sohbet edemezler çünkü çocuğunuz sürekli ilgi çekmek için akrobatik hareketler yaparlar.

12. Çocuğunuzun normal doğmama ihtimali vardır ve bu bile kafadan 10 maddeyi geçer.

13. Kocanızla başbaşa iken çocuğunuz anne popişim kaşınıyor diyerek donunu odanın ortasında indirir ve muhabbetin içine eder.

14. Bir dönem maden araştırmalarına merak salar ve uluorta her ama her yerde burnunu karıştırıp koltuklara falan sürter. Siz de pis bir insan olmadığınızı kanıtlama derdine düşersiniz.

15. Bir kitap - gazete- dergi okuyamaz, bi film izleyemezsiniz çünkü çocuk ilgi ister çünkü çocuklar çiçektir çünkü çocuk dediğin şey kızmayı bile ilgiden saydığı için sizi kızdırmak için herşeyi yapar.

16. Okulda öğretmenine evde olan biten herşeyi anlatır, öğretmen eve gelen misafirden, babasının annesini kapının arkasında öptüğünden, annesinin memesini tuttuğundan, kavga ettiklerinden, annesinin babaanneye sinir olduğundan ve diğer her şeyden haberdar olur.

17. Çocuk yanınızdayken palavra sıkamazsınız çünkü hemen sizi bozar. Hayır öyle değildi kiğğğğğğğ der.

18. Özenle boyanmış duvarlarınızı, mutfak malzemelerinizi, milyarlar döküp aldığınız elektronik aletlerinizi unutun!

19. Kilo alıp çirkinleşseniz bile kimse size bunu söyleyemez.

20. Onca eğitim, iş ve sosyal hayatı bir yana, çocuğunuz geç konuşsa soluğu Eyüp Sultan Camii Türbesi'nde alırsınız.

21. Kendinize yeni bir şey almak için para ayırırsınız ya , hah işte şimdi o parayı püff diye unutun. Çünkü çocuk mutlaka en fazla 1 hafta oynayacağı bir oyuncak isteyecek (Barbie evi, Bakugan zıkkımı, Ben10 saati vs.) sizin para da ona gidecek.

22. Tatil zehir zıkkım olacak, çocuğunuz sıcaktan- sinekten- sudan- kumdan rahatsız olacak. Siz en afilli mayo veya bikininin içinde (artık neye sığarsanız) elinizde meyve püresi, baba çocuğu tutarken püreyi ağzına tıkıştırmaya çalışır olacaksınız. Herkes sizden illalah diyecek,kimse çocuk büyüyene kadar bir daha sizinle tatile gelmek istemeyecek.

23. Suçluluk duyguları içinde işe gidip işten geleceksiniz . İşe lanet edeceksiniz, neyse ki eşşekler gibi çalışan kocanız var o halde işi bırakabilirsiniz. Adam sırf siz evde çocukla kendinizi devirin diye çalışmak için doğdu zaten. O halde full time annelik hoşgeldin!

24. Ateşi, diş çıkarması, çocuk hastalıkları (çiçek, kabakulak, kızamık vs.) ev kazası , böcek sokması, gıda zehirlenmesi, havalesi, parmak emmesi, tırnak yemesi, altına çiş yapması, anneye- babaya bağımlı kişilik geliştirmesi, geç yürümesi, geç konuşması ve daha bir sürü korku yaşatması.

25. Doğumdan taraflardan birinin yaşamını yitirmesine kadar hamileliğinden doğumuna, aşıları, anaokulu dahil dershanesidir özel dersidir bütün eğitim hayatı boyunca en az bir ev ve araba parası harcayacaksınız. (Eğer çocuk sahibi olamıyorsanız olmak için de tedavi sürecinde bir o kadar para daha)

26. Doğum yapınca her kafadan bir ses çıkacak, kimi gelenekselci kimi yeni nesil bilmiş, gibi pedagojik kimi felsefik açıdan yaklaşacak biri kundaklayın biri çocuğu tuzlayın ki ilerde ter kokmasın biri yelek giydirin diye kurdeşen döktürecek, kimi kafasındaki konakları kazıyacaktır sizin de kafanız karışacaktır.

27. Romantik hayallerle evlendiğiniz eşinizle çocuk dışında başka ortak noktanız yokmuş gibi olacaksınız. Sırf çocuk üzerine bir hayat kurup bütün haftasonu tatil vs programlarınızı çocuğun isteği üzerine şekillendireceksiniz. ( Haftasonu alışveriş merkezlerine gidip çocuklulara bir bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız. )

28. Ergen problemleri, ikili ilişkileri, ya kötü alışkanlıklar edinirse, ya okulda başarısız olursa, ya nete bağımlı olursa , ya yanlış kişilerle arkadaşlık kurarsa, ya başına birşey gelirse gibi türlü türlü risk faktörü ve endişe kaynağı.

29. Türlü reklam müzikleri ve saçma sapan şarkılar (İsmail yk mesela ) sizin en yakın arkadaşınız olacak, çünkü susmak bilmez bebeğiniz ancak bu şekilde sakinleşecektir. Çocuktan önce elit olan müzik zevkinizi (!) bir kenara bırakın . Artık evinizden şahane Petek Dinçöz şarkıları yükselecek.

30. Hayatınız boyunca eşşekler gibi çalışıp , çocuğun bunca harcamasına rağmen iyi kötü mal mülk edinirsiniz. Emekli olunca onları satıp dünya turuna çıkmak yerine bir baltaya sap olamamış evladınıza miras bırakırsınız. Hastalanınca da onlar sizin evinizde otururken sizi birbirlerine postalayıp güya bakarlar.

28 Mart 2010 Pazar

Taraf

Bi gün mutlaka görüşelim
Bi gün şuraya gidelim
Aaa seni ben götürürüm
Bi gün bize de gelin
Arayı fazla açmayalım
Kendine iyi bak
Kendine iyi davran ( buna ayrıca kılım)
Ne kadar çok laf olsun diye söylediğimiz söz var.
Okuduğum bir kitapta İran'da bundan Taraf diye bahsedildiğini okumuştum. Laf olsun diye verilmiş söz.
Ben de yapıyorum bunu bazen, alışmışız işte.
Ama sinir bozucu bir durum. Bir keresinde netten birisiyle tanışmıştım. Mutlaka görüşelim ay mutlaka görüşelim deyip duruyordu. Bir gün dedim görüşelim. Kız da ses yok ık mık tısss pısss. O zaman ne buluşalım diyorsun.
Çocukken de böyle olurdu. Mesela bir yere misafirliğe gideriz. Ev sahibi der ki ay şuraları gezdirelim size , falanca yerde lunapark var. Beklersin ki gün gelsin seni götürsünler.
Mesela işyerine bir kadın gelmişti öğretmen. Biz havuçlu kekten bahsederken aa ben size yaparım yarın getiririm dedi. O yarın her gün ertelendi. Kadın işten ayrıldı hala kek yok öyle diyeyim ben size. O zaman niye kendini öne atıp beni gün be gün kek hayalleriyle oyalıyorsun, niye middesel duygularımla oynuyorsun kadın?

Ya bu yemekteyiz programına taktım ben. Kızkar pek bir naifler özellikle. Onu yiyemiyorum ben mideme dokunuyo, bunu yiyemiyorum alerjim var, maydanoza bakamıyorum kafam kaşınıyor, limona dayanamıyorum bayılıyorum. Ay tabakta kara bişey var, ay bardakta dudak izi var, ay peçeteler böyle mi olur. Bunlar neyle besleniyor abi. Evlerinde böyle sofralarda mı yiyorlar?
Ne kadar nazenin herkes.

26 Mart 2010 Cuma

Hangisi hayvan

Az önce Nancy 'yi gezdirirken bir kadın ve çocuğu yoldan geçiyordu, Nancy de onlara doğru koşmaya başladı. Daha it varamadan ben çağırdım geri hayvanı. O da geri döndü. Kadın o sırada " Köpeği çeker misiniz?" "Köpeği çeker misin?" "Çek köpeğini!" "ÇEK HAYVANINI! " "HAYVANININ ÇEEK ÇEEK" diye gittikçe süsü yaldızı düşen bie şekilde bağırmaya başladı. Ben şok olmuş halde :
-Çektim. Dedim.
Kadın hışımla döndü:
-Ne bağırıyorsun? Diye saçmaladı.
- Ben değil siz bağrıyorsunuz?!
- Hayvanını ipsiz gezdiremezsin herkes sevmek zorunda değil, hayvanını al burdan! HAYVANINI AL HAYVANINI AL!!
Şeklinde şuursuzca bağırmaya başladı.
Sonda bağıra bağıra apartmana girdi, 1 dk dolmadan çıktı.
-BURASI OTLAK DEĞİL! AHIR DA DEĞİL! AL HAYVANINI DEFOL GİT! SENİN DE YERİN ORASI HAYVANININ DA YERİ ORASI! Dedi!
Ben:
-Bu gidişle sizin yeriniz de tımarhane !

Söylendi söylendi mahalle karısı gibi ( bakın avamlaşıyorum mütemadiyen ) bağrındı gitti.

Şimdi sorarım size. Hangisi daha hayvan?

25 Mart 2010 Perşembe

Ne olacakti ?

Acaba bir gün bize başka seçimler yapsaydık hayatımızın nasıl olacağını gösterecekler mi? O yoldan değil bu yoldan girseydik ne olacaktı, o uçağa binmeseydik ne olacaktı, şu konuşma yapılmasaydı ne olacaktı, az daha sabretseydik ne olacaktı diye merak ediyorum sık sık.
Kendimden örnek vereyim, kiracımız aniden evden kaçarcasına çıkmasaydı ve biz o eve apar topar taşınmasaydık ve evin karşısındaki köpeği görmeseydim ne olacaktı? Veya Msm'e gitmBeseydim ne olacaktı? O cocker sitesi buluşmasında Şevo ile tanışmasaydım ne olacaktı? Başka bir şehirde tartışma olmasaydı ne olacaktı? Lisede özel eğitim veren bir kurumda staj yapmasaydım ne oalcaktı? Aort damarı 2. kez patlayan babama 5 gün mide kanaması tedavisi yaparak zaman kaybetmeselerdi ne olacaktı?
Yaşadığımız hiç bir şeyi geri alamayız, en fazla yaşadıklarımızdan kendimize pay biçerek bir sonuç çıkartırız.
Ama hep şunu düşünüyorum, bu güne bütün bu olanlar sayesinde geldim. Yaşadıklarım, ilişkilerim, hayal kırıklıklarım, biten arkadaşlıklarım, ailevi, işsel durumlarım, depresyonlarım beni bu günkü Ayşegül haline getirdiler. Dolayısıyla o yoldan değil de bu yoldan gitseydim veya öyle değil de böyle yapsaydım veya o köpeği görmeseydim başka bir Ayşegül olacaktım ben. Daha mı iyi daha mı kötü bunu da tecrübe etmeden söyleyemeyiz.
"Yaşadıklarımdan çok pişmanım" cümlesini kullanan insanlar bana kendilerine ihanet etmişler gibi gelir hep. Zaten yaptığın kötü şeylerden üzüntü duyuyorsan bile artık yapacağın bir eşy yoktur, olan olmuştur yaşanan yaşanmıştır. Artık sadece -dan sonra kısmı için bir şeyler yapabiliriz.
Yaşadıklarımdan pişman değilim. Yaşadığım olumlu ve olumsuz tecrübeler sayesinde bu bilince erişebilmiş olmaktan mutluyum. Sonuçta bu tür tahlilleri yapmak da kişisel gelişimim açısından önemli bir durum bence. Zamanında kötü şeyler yaptım cümlesi bile umut vaadedicidir kanımca. Çünkü hem bunun zamanında olduğu yani geçmişte kaldığı vurgusu, hem de yaptıklarının kötü olduğunu bilmek de bir adımdır neticede daha iyi biri olmak için.

23 Mart 2010 Salı

Üzüntüden beslenen insanlık


Bazı insanlar vardır, acıdan üzüntüden beslenir. Her boku takar, her boka dertlenir. Ben önceden bu tür insanların üzüntülerine üzülür, uzun uzun çareler düşünürdüm. Artık uğraşmıyorum. Çünkü ne desem ne etsem boşa gidiyor. O kişi kendine yeni üzüntüler buluyor. Etrafımda bu insanlardan fazla bulundurmamaya dikkat etsem de bir şekilde buluyor işte beni. Aralarında kıramadığım insanlar da var çünkü.
Ya sevgili problemleri vardır, ya ailesel, ya işsel, ya hayatsal genel. Arada sırada hepimizde olan sorunlardan söz etmiyorum, sürekli bu sorunlar yaşayan insanlardan bahsediyorum.
Bir tane arkadaşım var mesela , bütün hayatı erkekler. Önceden sadece hayatının erkeğini beklemeyi düşünür ve kendini ona saklarken zaman geçtikçe "nefes alsa yeter" kriterine göre erkek seçer oldu. Bütün hayatındaki mutluluk ve mutsuzluk kaynağı erkeklerdir. İşin tuhafı henüz adam gibi bir ilişkisi olmadı. Tanıştığı çocuklar bir süre sonra kıza tamamen ilgisiz kalıyorlar kız da peşlerinden koşuyor. Sürekli bir dert halinde. Bana rastladığı her an ama her an "ay çok mutsuzum Ayşegül ne yapsam sence? ne desem sence? onun gibi mi yapsam sence? sence neden böyle yapıyor? neden neden neden?" . Karşılaşınca naber de cevabı hazır: eh işte. Niye sorun ne? Ya ne bileyim.
Ne bileyim ne yahu. Varoluşunun yegane amacı erkek midir allasen? Kendi kendine mutlu olmayı beceremeyen biri hayatında bir çift olarak ne derece mutlu olabilir bu da tartışılır.
Acıdan beslenenler asalak gibidir. Hayatın farkında olamazlar, hep aynı şeylerde takılıp yaşayıp giderler. Hayatlarındaki her an yeni bir küçük emrah film sahnesine gebedir. Mottoları: "Kan kustum kızılcık şerbeti içtim" dir .Kendilerinden hiç beklenmeyen "fedakarlıklar " yapıp mutsuz olurlar. İnsanlarla da araları pek iyi olmaz. "Ay bugün hiç keyfim yok yaaa" , " Ay bugün moralim çok bozuldu yeaa", "Ay hayat çok anlamsız yeaaa", "Ay falanca bana taktı hep benle uğraşıyorlar yaa" diye sızlanırken çok duymuşsunuzdur mutlaka.
Erkek kısmında bu olay arabesk müzikle, şiirsel zıttırık yazılarla, kadersimse çekerim mantığıyla kendini gösterir.
Bir de başkalarını da mutsuz görmekten zzevk alır gibi bir halleri olur. Mesela sen sevgilinle yaşadığın hoş birşeyi anlatırsın "ah ah biz de öyleydik evlenince hepsi değişiyor, imzayı attın bambaşka biri oluyor" veya "ay herkese anlatma nazar değer" falan der. Mutlaka bir şekilde mutsuz olmuş kişilerden örnekler verir. Falancanın falancası da öyleymiş de sonradan neler neler gelmiş başına. İlla örnek vereceği olumsuz şeyler vardır yani.
Annem öylelerine kara haber müjdecisi der.
İşyerinde de böyle bir kız vardı. Bana fenalık gelirdi onun mıymıntısından, mutsuzluğundan. Bana neyse. Gerçi bana ne değil işte, benim enerjimi de emiyor vakum gibi.
Hayatları dram olan bu insanlardan uzak durun. Kendileri bütün dünyanın kendilerine karşı, bütün insanların içten pazarlıklı veya arkadan vurucu olduklarını, herkesin onunla uğraştığını söylerler. İnanmayın. Üzülmeyin. Dinliyormuş gibi görünüp geçiştirin veya hiç dinlemeyin. Çünkü ne derseniz deyin "ama " ile başlayan cümleler kuracaktır kendisi.

foto

21 Mart 2010 Pazar

Yaşam'a yardım



Yaşam'a Ankara -Eskişehir yolunda bir insan müsveddesi çarpıp kaçtı. Yol üstünde bir hayvansever tarafından görülüp yine başka bir hayvansevere haber verildi. İpek Ruacan adlı iyi kalpli kişi de hemen veteriner kliniğine götürdü. Beyin sarsıntısı geçirdi ve akciğerlerinde hasar var. Tabi ki de operasyon masrafları vs. var .Şu an durumu iyiye gidiyormuş. Dişleri kötü durumdaymış, bir dişi kaza anında kökünden kopmuş.

Ona yardım etmek için İpek hanımla temas kurmak isteyen:
iruacan@yahoo.com

http://hayvansevergazetesi.com/haber/1876-aci39nin-fotograflari-lutfen-yasam39a-yardim-edeli.html
http://www.facebook.com/album.php?aid=205889&id=601330489&ref=nf

17 Mart 2010 Çarşamba

dis iz e buk

Yepyeni kitaplar ısmarladım.

Tavsiye üzerine Momo

Bu zamana kadar okumadığım ,için kendimi ayıpladığım Çavdar Tarlasında Yetişen Çocuklar, yani Gönülçelen.Filmine bayıldığım , küçükken kitabını okuduğum ama kitaplığımda olmayan, bir daha bir yetişkin olarak okumak istediğim Sineklerin Tanrısı.


Uzun zamandır dilimden düşmeyen, merak ettiğim Siddhartha.



Vee yine uzun zamandır merak ettiğim, hakkında çok şey duyduğum ünlü Ütopya.



Bir an önce gelsin istiyorum, hangisinden başlayacağımı da bilmiyorum. Yeni kitabın hem sevinci hem de hangisinden başlayayım derdi çok enteresan.
Neyse efenim.
Mutluyum neticede :)

14 Mart 2010 Pazar

Kilo,anasının kuzusu erkekler, it , foto vs.

Fark ettim ki metabolizmam yavaşlamaya başlıyor. Çünkü kilo almaya başladım. Senelerdir 48'den asla şaşmayan vücudum artık 51 kiloda. Bunda Uzi ile yaptığımız yemeklerin katkısı da olabilir aslında. Çünkü sevgiliyle yemek yapmak şahane bir şey.Birlikte şahane yemekler yapıyoruz. Anasının kuzusu Türk erkekleri malum sadece kızları eve atmak için "gel sana yemek yapayım" taktiği ile mutfağa girer. Onda da domestik harikası Türk kızlarımız yemeği hazırlar sofrayı kurar hatta bulaşık bile yıkar. Bu erkeklerin mutfağa girmeme, spastik gibi suyu bile annelerinden isteme olayına sinir oluyorum. Bizim işyerinde evli biröğretmen var. Her pazar kocası onu uyandırıyormuş kalk kahvaltı hazırla diye. O da diyor ki bütün hafta zaten çalışıyorum bi pazar rahatça uyuyamıyorum acıkıyor diyor. E kalkma o zaman kadın. Adam da açlıktan ölmez. Paşa mübarek! Acıkmışmış. O zaman kalk hazırla ben de nasipleneyim. Maşallah her şeye kudreti yeten Türk erkeği kalkıp 2 yumurta kırmaktan aciz.
Ben şanslıyım ki kendi başına yaşayan, yani yemeğini yapan, çamaşırını yıkayan, kısacası evle ilgili şeylerini kendisi (elbette ki) halleden bir sevgilim var. Kendisinin benden önce kalkıp kahvaltıyı hazırlaşmışlığı da çoktur, gömleğimi ütülediği de. Bunu işyerindeki o kadına söylediğimde önce bir güldü. Ne biçim erkek be o dedi. Asıl dedim seninki ne biçim. Aciz gibi karısının ağzına bakıyor. Suyunu bile alamıyor yazık seninkine, doğada var olamaz sensiz yaşayamaz resmen dedim. Sustu kaldı.
Bu toplumsal rolleri kim nasıl ne zaman belirlemiş merak ediyorum doğrusu. Benzer durum çocuk doğuranlarda da var. Çocuk doğuyor adam sadece pışpışlıyor. Çocuk ağlayınca kadına bağrıyor sustur şunu diye falan. Gerçi şimdi yeni nesil anne babalar pek meraklı ortak bebek bakmaya ama genelde bu kadınların zoruyla oluyor.Diyelim baba maç izliyor. Annenin mümkün mü hayatım kalk çocuğun altını değiştir demesi. Amaa anne diyelim dizi izliyor. Baba anırıyor kalk da çocuğun altını değiştir veya uyut veya emzir veya mama hazırla vs. Anneninki batıyor çünkü.
Neyse yahu ben onu anlatmayacaktım.
Annem gitti, ben de itimi alıp Uzi'nin yanına geldim. Fırsat bu fırsat iti attım parka koştu coştu bir güzel yoruldu.


Babamın foto makinesini buldum geçen. Beier Beirette marka. 1958 Yapımı. Fotodaki değil ama benimkinin fotosunu çekmeye üşendim şimdi. Ben çocukken o makineyi havuza atmıştım. Mantığım şuydu; foto filmlerini kırmızı odada suya koyuyorlar, büyüyüp foto oluyor. Ben de makineyi atarsam suya filmler büyür foto olarak çıkar. Çıkmadığı gibi bozuldu makine. Şimdi onu yaptırıp şahane fotolar çekmeyi düşünüyorum. Eskilerin bir ruhu vardı azizim. Digital makinelerde o ruhu bulamıyorsun. Ruhu yakalayabilmen için profesyonel makinelere bir servet harcaman gerekiyor. Halbuki eski makineyle çekilmiş aile fotolarınıza bir bakın. Anne-çocuk veya baba-çocuk veya çocukluk fotolarımız ne kadar güzel görünüyor. Bir de beklemek güzel. Çekiyorsun, ne çektiğini nasıl olduğunu bilmiyorsun. Çıkartınca bir heyecan bakıyorsun.
Ben fotoları pc'de saklamayı sevmem. Genelde beğendiklerimi tab ettirip odama asarım. Veya albüm yaparım. Biraz antikalık var sanırım bende.


Havalar ısınsın artık. Doğaya salmak istiyorum kendimi. Güneş cildimi ısıtsın ,istiyorum, saçlarım artık uzasın istiyorum.
Yarın iş olmasın istiyorum.

5 Mart 2010 Cuma

Cin Ali

Okulda canı sıkılan Ayşegül ne yapar ?

Oyun hamurlarından kendine Cin Ali serisi yapar.

Kebapçı Cin Ali











İyi haftasonları :)

4 Mart 2010 Perşembe

Star Wars


Bayılıyorum Star Wars'a!
Daha önce niye izlemedim ki ben bunu diyorum kendi kendime.
Serinin en beğendiğim ennnnnnnnn müthiş filmi de elbette ki revenge of the sith. Anakin'in Dark side'a geçiş süreci ( aslında bence onda asıl hakim olan dark side idi , bir jedi olarak eğitilerek bu engellenmeye çalışıldı ama sonuç tam anlamıyla hüsran oldu.) , bir çok olayın birbirine bağlanması , filmdeki o ağır ve hüzünlü ve karanlık atmosfer çok iyiydi.
İzlemeyenlerin "oeh o ne öyle uzay filmi yaratıklar falan" gibi yüzeysel yorumlarını kabul etmiyorum efendim.
Film tam da benim olmak istediğim kendini yenmiş , içindeki iyilikten güç alan kişiler olan Jedi şovalyelerinin ve dark side denilen , kendini yenememiş, içinde korku, öfke, hırs hakim olan kişilerin ekseninde ilerliyor. Yani aslında saf iyilikle hepimizin içindeki saf kötülüğün savaşını anlatıyor.
Bilenler biliyor zaten hakkında yazılan zaten yazılmış, çizilen zaten çizilmiş ben ne yazsam nafile, tam hakkını vermemem serinin.
Herkese tavsiye ediyorum.

1 Mart 2010 Pazartesi

İşsel

Yeni biri geldi işyerinde. "Yüz verdik deliye geldi s.tı halıya" ayarında biri. Şimdi hiç kimse alınmasın da ben kendisine yüksek bir yetki verildiğinde canavarlaşmayan,cadılaşmayan bir tane kadın görmedim. Bu da onlardan.
Ben özel eğitim kurumunda okulöncesi öğretmeni olarak çalışıyorum yani zihinsel engelli veya hiperaktif, dikkat dağınıklığı vb bulunan çocukları 0-6 yaş aralığındaki gelişimine yetiştirmeye çalışıyorum. Kavram gelişimi de diyebiliriz. Uzmanlığım o. Ama aldığım öğrencilerden bazıları endüstri meslek lisesi öğrencisi, ilköğretim öğrencisi, ağır otistik çocuklar, yatalak durumdanki ağır bedensel ve zihinsel engelli ev öğrencileri... Her telden var anlayacağınız. Alanım dışında her çocuk bende mevcut. 3 Yaştan 30 küsür yaşa kadar uzanan bir yaş skalam da var maşallah.
Bu şöyle bir şey oluyor, kadın doğumcu da doktor ama ona beyin ameliyatı yaptırmaya çalışıyorlar . Yani Kadın doğumcu ne kadar beyin ameliyatı yaparsa ben de bu alanım dışı çocuklara o kadar yardımcı olabiliyorum. Yüzlerce kere bu konuda toplantılar yapıldı, binlerce kere belki açıkladık durumu ama anlamamakta ısrar ediyorlar ee müşteri velinimet diyorlar her türden almak zorundayız, siz de derse almak zorundasınız. Müşteri velinimet sözüne ayrıca dikkat çekerim, veliler müşteri oluyor. Özel eğitim kurumlarının bakış açısı budur arkadaşlar, öğretmenleri de maaşı çok daha yüksek diye tercih etmektedir birbirimizi kandırmayalım. Nerede tecrübesiz , okulöncesi öğretmeni varsa parası için bu alana giriyor olan çocuklara oluyor. Neyse... Bu yeni kadın geldi, bana 2 okul öğrencisi daha geldi, bu kadın geldi cumartesi 12'ye kadar olan çalışma saatim konusunda bana baskılar gelmeye başladı, kadın geldi bir başka atölye öğretmenini işten çıkardılar hem de aniden o gün içinde de gitti kadıncağız, bu kadın geldi benden habersiz velimi aradı aileyle aldığımız karara muhalefet etti beni yok saydı.
Her şeyden önemlisi stres arkadaşlar. Kendime mani olsam da telki etsem de , kimseye bahsetmemek istesem de stresliyim işte!
Yarın gidip patromunla konuşacağım ve cumartesi ile ilgili net tavrımı koyacağım çünkü millete cumartesi tam gün çalışıyor demiş.
İşten çıkıp başka yere geçmeyi düşünüyorum. Geçmeyi düşündüğüm yer çok daha rahat . Hem alanımla ilgili çocuklar var sadece, hem cumartesiler yok, hem sadece saat 5'e kadar hem evime de aynı uzaklıkta.
Amaaaaaa oraya gidersem yıllık iznim yanacak, yazın çalışacağım :( 2 yıllık alıştığım düzenimi bozacağım, bi o kadar emek verdiğim çocuklarımdan ayrılacağım.
Of ya of, sırf bu gibi şeyler yüzünden devlete geçmeyi düşünüyorum. Böyle patron, müdür nazı çekmemek, bu tür kadınlara mahal vermemek için. Onu da hiç istemiyorum. Normal büyüme sürecinde zaten benim vereceğim kavramlara ihtiyacı olmayan sevmediğim veletlerin öğretmeni olmak istemiyorum. Devlette ömür çürütmek istemiyorum. 25-30 Kişilik anasınıfında kafayı yemek istemiyorum. Veli nazıyla uğraşmak da istemiyorum. Anaokulu öğretmenliği yaptığım sırada bunalmıştım velilerden. Hepsinin çocuğu bir tanecik sanki, başka hiç bir çocukta o eşsiz parıltı yook mübareklerin.
Aslıdna bir gün de anaokullarıyla ilgili yazmak istiyorum yahu. Anaokulu öğretmenlerinin bütün gün nasıl sınıfı stajyer kızlara bırakıp çene çaldığından, velilerin nasıl dedikodularını yaptıklarından, yapmadıkları etkinlikleri iletişim defterlerine nasıl da yaptık gibi yazdıklarından, okulların kendi reklamını yapmak için "diyetisyen kontrolünde yemekler" palavrası veya "yaratıcı drama, modern dans" diye yazılan etkinliklerden sene sonu gösterisinde recep ivedik ve kolbastı şaheserleri çıktığıdan da bahsetmek isterim.

Son olarak, bugün meyvelere çalıştığım öğrencimden :
Ben: Bu ne? (Armut resmi gösterilerek)
Çocuk: Hmm ee bilemedim.
Ben : Aarrrrr
Çocuk: Arzu!

:D:D
foto