29 Mayıs 2009 Cuma

Veda, ölüm, saplantı


Vedaları sevmem. Benimki de laf, kim sever ki. Babama bile vedam tuhaf oldu benim. Evden biri giderken de vedalaşmayı sevmem hemen kapıdan ayakkabılarını paltolarını giyip çıksınlar arkalarına bakmasınlar uzun uzun öpüşmesinler, sarılmasınlar bize de gel yapmasınlar isterim.
Çünkü içimden onları son görüşürüm olabileceği fikrini atamam. Benimki de hastalık gibi bir şey sanırım. Ölüm fikri saplantı gibi. Sevdiğim biriyle ilgili de hep ya ölürse paranoyası yaşarım. Çocukken okuldan eve döndüğümde hep kapıdan girerken korkardım annemi babamı veya ablamı ölü bulursam ne yaparım diye. Gece Nancy derin uyurken kıpırdanmazsa hemen dürtüklerim öldü sanıp. Babam hastayken de öyle olurdu. Çok sessiz uyursa şüphelenirdim öldü mü diye dinlerdim nefesini.
Yolculuğa çıkarken de hep öleceğimi düşünürüm.
O yüzden yolculuğa çıkmadan önce de vedalaşmayı sevmem ölümü çağrıştırır bana.
Yine de ölüm olmasın ben geçici vedalara razıyım.


Bu da böyle bir yazı işte.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Medeni (mi) yiz?!


Bu akşam, şu anda birden bir olay meydana gelse. Öyle bir şey olsa ki insanların yarısından fazlası ölse, sahip olduğumuz her şey yok olsa. Evimiz, ailemiz, sahip olduğumuz eşyalar vs. Bir hastalık çıksa veya ne bileyim Stephen King romanlarındaki gibi bir olay olsa. Elektriğimiz, suyumuz, gazımız vs. olmasa ne yaparız.
Hayatta kalmak için ne kadar ileriye gidebiliriz. Bir çocuğun elinden açlıktan gözümüz dönmüş bir şekilde yiyeceğini alıp kaçabilir miyiz? Hırsızlık yapabilir miyiz? Güvenliğimizi sağlamak için bize tehtid oluşturan birini öldürebilir miyiz? Ne kadar medeni kalabiliriz?
İnsanlar medeni hayatın bize sağladıkları olduğu sürece bence medenidir. Ve toplum ahlakına aykırı olan şeyler de toplumlar ve medeniyet var olduğu sürece geçerlidir.
Bir düşünelim. Eski insanlar avcı, toplayıcı, muhafız vs idi. Yani görme, işitme gibi duyular en üst düzeyde olmak durumundaydı çünkü bu mevzu hayatiydi. Etrafındaki aslanın çıtırtısını duymazsan ölürdün, uzaktaki avını vuramazsan aç kalırdın. Aynı zamanda iç güdülerine de kulak vermek zorundaydılar. Susuz idare etmeyi bilirlerdi ve mevsim değişikliklerine uyum sağlarlardı.O yüzden şimdiki modern insandan daha gelişmiştiler. Sanıldığı gibi ilkel değillerdi bence. Şimdiki modern insana bakalım. Yiyeceklere, kokulara, polenlere, havaya, toza alerji geliştirmiş halde, biraz fazla yürüse koşsa 2 gün evde yatar halde, yaşlanınca görme işitme durmuş halde, zihinsel aktiviteler yavaşlamış paslanmış halde, unutkanlık, kişilik bozuklukları, stres, bunalımlar, buhranlar... Yediklerimiz zaten hormonlu ha karton yemişiz ha domates, beton bloklarda pis egzoz kokularıyla oturuyoruz, daha fazla daha fazla tüketmek arzusuyla yanıp tutuşuyoruz, yapılandırılmış alanlarda doğayla baş başa kalıyoruz , elektriğimiz var karanlıkta değiliz, suyumuz var temiz pakız ,kışın ısınıyoruz, yazın serinliyoruz, yiyecekten bol hiç bir şey yok elimizin altında , güvenliğimizi, eğitimimizi, sağlığımızı bizim yerimize düşünen yapılandıran sağlayan var ( tartışmalı bile olsa var) ve nasıl beceriyorsak mutsuz oluyoruz.
Konuya dönecek olursak. Bütün bunların gittiğini düşünün bir gün. Hayatta kalmak zorunda olduğunuzu düşünün, bütün amaçlarınız , sahip olduklarınız veya size sahip olan her şey yok. Hayatta kalma iç güdüsü o kadar keskin ve güçlü gelecektir ki bence hepimiz birini su için öldüresiye dövebiliriz, uyuyan birinin üstünden ısınmak için giysisini bile çalabiliriz, bir hırsız olabiliriz, barbar olabiliriz. İlkel ilkel dediğimiz kabile insanlarından daha da "ilkel" olabiliriz bence.
O insanlar bana göre ilkel değil. Modern toplumun getirdiği imkanlar vardı da hala bambu evlerde mi yaşıyorlar sanki. Veya kabile girişinde supermarket ve paraları vardı da yine de geyik mi avladılar "vahşice". Bir taksi veya bir ambulans mesafesi doktor vardı da hala çocukları kendileri hastalıktan, doğum yaparken, hamileyken öldü. Onlar hayatta kalma iç güdülerine kulak verdiler ve ona göre yaşadılar.
Biz o şartlarda bu kadar " medenileştikten" sonra bu şartları kaybedince onlardan daha "ilkel" daha "vahşi" olacağımıza emin olun arkadaşlar. Şimdi de vahşi değil miyiz zaten. Güya medeni, güya moderniz. O yüzden tecavüzcü, işkenceci, hırsız, dolandırıcı, katiliz.
Medeniyet görecelidir.
Hepimiz medeniyiz ta ki imkanlarımızı kaybedinceye kadar.




not: Böyle yazınca aklıma sineklerin tanrısı filmi geldi. Mutlaka izleyin şahane filmdir.

22 Mayıs 2009 Cuma

Hayvansevmezler

Hayvansevmezler benim gözümde insanlığın gelebileceği en iğrenç noktadadır bence. Benim nazarımda en ufak bir kıymetleri yoktur. Bir insanın "Hayvan sevmiyorum" demesine aklım hafzalam almıyor. Huylanıyor, tüylerinden rahatsız oluyor vs olabilirsin ama sevmemek bambaşka bir şeydir. Hayatım boyunca hayvan sahibi oldum. Kedi, köpek, kuş, ördek, kaplumbağa, hamster türlü türlü hayvan... Ailede bildim bileli herkes hayvanları sevmiştir, merhamet etmiştir, sokakta ağlayan kediye üzülmüştür, balkona yuva yapan kuşlar uçmasın diye çamaşır bile asılmamıştır. O sebeplerdendir ki ben hayvan sevmeyen, hayvanlara merhamet etmeyen birini insandan bile saymam sayamam. O kişilerin son derece ciddi kişilik bozuklukları olduklarını düşünürüm. Nitekim son olanlarda hamile bir köpeğe yapılanları okuyunca tüylerim diken diken oldu yine. Yine diyorum çünkü bu ilk değil son da değil. Bunu yapanlar insan değil, bunu yapanlar hayvan bile değil.
Bunları yapan,yapabilen,bunu onaylayan yüzde yüz Aşşağılıktır !

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Olmaz

Patatesli yumurta, beyaz peynirsiz
Yumurtalı ekmek, beyaz peynirsiz
Sosis sote, beyaz peynirsiz
Fondu, çileksiz
Patates kızartması, yoğurt- mayonez karışımsız
Köfte, patatezsiz
Kahve, bisküvi- kurabiyesiz
Kaymak, balsız
Salata, zeytinyağsız
Ton balığı,göbek salatasız
OLMAZ

Yalın'ın ağlak sesine tahammül edemiyorum!
Dantelli taytlardan hiç hoşlanmıyorum, beğenmiyorum
İnsanlar yolda yürümeyi bilmiyorlar azizim. Bir sağdan bir soldan yürüyen, aheste aheste bakınan yürü(me)yen, yolun ortasında muhabbete dalan, taa sen 250 metre ötedeyken seni görüp ne yana gideceğini kestiremeden sağa sola gidip şaşırtan, seni gördüğü halde istifini bozmayan çarpıp geçen öküzler, daracık kaldırımda 3 lü 5li arkadaş grubuyla yolu kapatan tipler sözüm size! İlla kaldırımlarda çizgi mi olacak buralardan yürüyün diye!

Bazı kadınlar vardır. Şişman , türbanlı, pardesülü (nasıl yazılıyordu bu) , kıpkırmızı terli bir vücut, koca eller, ten rengi çorap altına terlik giyerler. Bu kadınlardan korkuyorum ben arkadaş!
Dikkat edin bu kadınlar toplu taşıma araçlarına binemezler. Binerler de yara yara binerler. Otobüs gelir, bu kadın kalabalığı yara yara milleti ittirir koca poposuyla doğrulamaz bir türlü ve biner, bununla da bitmez yine milleti ite ite oturacak yer bulur ve genelde de koridor tarafına oturur. Sen gider cam kenrarına yönelirsin kadın sadece bacaklarını toplar. Yahu nasıl geçeyim Allahaşkına ordan?
Ya da ineceksinizdir. Müsaade istersiniz kadın sadece yana döner kalkmaz yani yerinden. Nasıl kalksın bir daha nasıl sığacak oraya.
Ya da minibüse bineceksiniz. Kadın yaldır yaldır sizi iter minibüse binerken "bissssssssmill.." der hatta, geçer oturur ,kocaman bir sesle konuşur. Eğer oturursa neyse de ayakta çok fena oluyorlar. Tutunmazlar da öyle üstünüze yıkılırlar ayağınıza basarlar.
Neyse ne aslında da beni sinir eden kısmı kabalıkları, itmeleri, nezaketsizlikleri.

İşte hepsi bu.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Bir kayıp

Bir 10 sene daha sana ihtiyacımız vardı belki 20 belki daha uzun. İnsanların elini atmaktan kaçındığı şeyleri kucakladın , sahip çıktın, önemsedin çırpındın.
Bu sabaha karşı melek oldun gittin aramızdan.
Bunlara rağmen arkandan söylenecekler şimdiden midemi bulandırıyor. İki yüzlüce cenazende saf tutacak devlet erkanını (!), içlerinden veya dışlarından "ohh" diyen insan müsveddelerini, arkandan atıp tutulacakları düşündükçe daha da hırslanıyorum, daha da bir şeyler yapmak istiyorum "senin gibi".
Mekanın cennet olsun nurlarla dolsun Türkan Saylan.

15 Mayıs 2009 Cuma

Rimoş


Ya Rima
Annenle ve teyzenle olan çılgın fotoğraflarımıza bakıyordum da
Bu fotoda ne komik bakmışsın kucağımda yaa :D

12 Mayıs 2009 Salı

Özlemişim


Tenimi ısıtan güneşi
Tişört giymeyi
Sabah odama güneşin dolmasını
Akşamları cam açık oturmayı
Elbiselerimi
Öğlen arasında güneşte oturmayı
Çimenlere basmayı
Dondurmayı
Eriği
Karpuzu
Kuru ayakkabıları
Gülen insanları
Sokakta terlemeyi
Dışardan gelen çocuk seslerini
Ayaklarımı serin çarşaflara sürtmeyi
Eve gelip dizime kadar ayaklarımı suya sokup suyla oynamayı
Güneşi
Baharı
Ohh!

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Huysuzum

Bekle...
Derin nefesler al...
Dinle...
Kendi içini dinle...
İçine dön...
Bekle...
Dur...
Sakin ol...
Sakin...

Hezeyan...
Şakakların atması...
Bağırmak...
Öfke... öfke...

Sonra...
Sessizlik...
Kırılan kalplerin sessizliği...
Pişmanlık...
Uykunun gelmesi...

Kendimle ilgili hemen her şeyi kabullendim, kabullenemediklerimi de aşmaya çalıştım. Ama ne yapsam ne etsem fevriliğimi, öfkemi, aniden parlamamı aşamıyorum.
Etrafımda olup da bunlardan nasibini almamış insan yoktur. Kendimde değiştirmek istediğim şey ne dış görünüşüm, ne saçım ne boyum. Ben öfkemi, hırçınlığımı, huysuzluğumu değiştirmek istiyorum.



not: Bazı adamlar vardır, sen yanından geçerken şarkı söylerler anlamlı anlamlı (!) , onlar kadar cesur ve kendine güvenen tipler görmedim yahu.

Oh mayıs geldi!

İnternetim geri geldi!
Tam bir haftadır ttnet le savaş halindeyim. Her gün aradım aynı şeyleri söylediler durdular,bir sürü şey denedik denedik bir gece sevgilimle 12:30 a kadar uğraştık yok olmadı. Sorun sizde deyip durdular sonra ansızın netim geri geldi ben bir şey yapmadan. Yazıklar olsun türk telekom sana.
Ben 28 Nisan'dan beri netsizim. Bu araya annemle kavga, cumartesileri 12 'ye kadar çalışma izni (4 e kadardı), zam haberi (evet evet evet! ) , sevgilimle çocukluk arkadaşıma ve onun kız arkadaşına yemek yapmak gibi bir dolu şey sığdırdım.
Bu arada mimlenmişim yine. Konu çok güzel gerçekten ama daha önce de dediğim gibi mim yazmayı sevmiyorum ısmarlama olmuyor olamıyor yazamıyorum tıkanıyorum elim gitmiyor, en fazla verilen linkle ilgili şeyi yaptım o da inşallah amacına ulaşır.
Bahar tüm hızıyla geldi. Bir sürü konu birikti aklımda ama bende yazar tıkanması oldu yazamıyorum.
Mesela bugün.
Hava nefiiis...
Sevgilimle Nancy'yi alıp kendimizi sahile vurduk. Çimenlerde Nancy coştu biz uyukladık tembellik ettik havanın tadını çıkardık. Tişörtler çıktı ortaya misler gibi.

Netim de açılmış bana müsaade.