29 Aralık 2009 Salı

TT-Net seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım


Modemim yandı. Ben bunu bilmezken, dün akşam eve bir geldim modem ışığım yanmıyor. Edirne'den annem gelmiş, evde bir bayram havası, linksys beni çok severmiş. Allah dedim yine ödenmemiş faturam var- bir yanlışlık oldu- komşunun gelini yine kabloları koparttı. Her faninin tadacağı gibi internetsiz bir akşam geçirdikten sonra film izleyip zıbardım. Bugün ttnet mucizesini aradım. Böyle 444 lü servislerden nefret ediyorum. Üçe bas beşe bas anasının gözüne bas. Bastım durdum, beni müşteri hizmetlerine bağlarken bile, "size bir haberimiz var vık vık vık.." diye kampanya tanıtımı yapan kadına saydım. Müşteri hizmetlerine bağlandım. Basmakalıp lafları etti, robot gibi mübareki durdur durdurabilirsen. Ezberci sistemi devlet memuru mantığı. Derdimi anlatıyorum, o aynı şeyleri söylüyor. Dedim ki en son: Bakın, adsl hattım açık görünüyor mu? Kadın diyor ki: Zaten kapalı olsa size haber gelir.
Diyorum ki: Ben evde değildim telefon gelse haberim olmazdı. Şu an açık mı kapalı mı? Şu an bunu görebiliyor musunuz?
Kadın: Size haber verilirdi, telefon ediyoruz.
La havle...
Anlaşamadık, anlaşamadan ayrıldık. Arıza kaydımı aldı. Arıza kaydı hehe :D
Telefon hallolmuş ama eve gelince baktım adsl yok. Uzun süre araştırmalar ve işin ehli Uzi ile yapılan görüşmeler neticesinde anlaşıldı ki, modemim mortlamış. Bu arada ben bir kez daha ttnet i aramış ve, ttnet tarafından verilen modemler dışında hat desteği dahil teknik destek alamayacağımı öğrenmiş oldum. Sanki mecburum onlardan modem almaya. Şu an iyi kalpli komşumuzun modeminden giriyorum ama sevgilim aradı. Hadi gidelim sana yeni modem alalım dedi. Yakışıklı prensim benim. Ben gidiyorum. Yeni modemle görüşmek üzere, beni bekleyin anacığım. :)

25 Aralık 2009 Cuma

Köpeğimi vermek zorundayım



İşe başladım köpeğimi vermek zorundayım...
Hamileyim köpeğimi vermek zorundayım...
Çocuğum kıskanıyor köpeğimi vermek zorundayım...
Öğrenciyken aldım mezun oldum ailem istemiyor köpeğimi veriyorum...
Evliyken aldık, boşandık köpeğimi veriyorum...
Taşındık apartmanda köpek istemiyorlar köpeğimizi vermek zorundayız...
Evde biz yokken ağlıyor köpeğimi vermek durumundayım...
Aldık ama kocam istemiyor köpeğimi veriyorum...
Çok üzgünüz...
İnanın çocuğum gibi hiç vermek istemiyorum ama...
İçim parçalanıyor ama ne yapalım...
Zaten ilgilenemiyordum...
Çok üzülüyorum, para istemiyorum iyi bakılsın yeter...

Bunları duyunca, okuyunca ağız dolusu küfür edesin geliyor. İnsanlar bu bahanelerin ardına sığınarak köpeklerini veya kedilerini başkasına veriyor . Bunlar insaflı olanlar. İnsafsız insan müsveddeleri ise barınağa terk ediyor veya direk sokağa atıyor. Bu okuduğunuz maddelere dikkat ettiyseniz hepsi bahane.
Bir canlıyı alırken , sahiplenirken her ama her ihtimali düşünmek ZORUNDASINIZ! Taşınabileceğinizi, hamile olabileceğiniz, çocuğunuzla yaşayacağınız sorunları, evin içine edebileceğini, ağlayıp saatlerce bağırabileceğini, işe durumlarının değişmesini, kısaca hayatta herkesin başına gelebilecek her şeyin sizin de başınıza gelebileceğini BİLEREK ALMAK ZORUNDASINIZ. Üzülüyorum diyorlar ya, buna da inanmıyorum, o kadar üzülüyorsanız bırakamazsınız, kıyamazsınız, inanın bırakılabilecek bir köpek varsa, benim Nancy onalrdan biridir. Huysuzdur, kıskançtır, ısırgandır. Defalarca ısırdı beni, her an yine ısırabilir, milleti kıskanır beni ısırır, hem de öyle böyle değil görseniz düşman gibi atılır ellerime. Üstelik sadece beni ısırır, eğitmenlerin dediğine göre bana güven duymuyor çünkü o da terk edilmiş, önceki sahibinden şiddet görmüş bir köpek.Ama nasıl ki doğurduğum çocukta maraz çıktığında onu sokağa atmıyorsam, başkasına vermiyorsam hatta bu fikir aklıma bile gelmiyorsa (ki çocuk sahibi değilim genel konuşuyorum) sahiplendiğim ve yuva verdiğim köpeğimi de bırakma ve ondan vazgeçme hakkını kendimde bulmuyorum. Onu eğitmeye devam ediyorum. Kurallar koyuyorum. O bir MAL değil, bir canlı. Bu güne kadar bir sürü insana ısrarla laf anlatmaya çalışıyorum. Evde köpek olmaz, bebeğin olunca görürürz, kocan istemezse ne yapacaksın, ya hastalık çıkarsa, ya kist olursan , evde pislik olur diye üstlerine vazife olmadan sorukları soruları cevapladım. Hepsine de cevabım var elbet. Annem astım hastası ve evden köpeğimiz gitmedi, sadece dikkat ediyoruz , kocam istemezse ben de onunla evlenmem, hayvan sevmeyen, beni böyle tanıdığı halde sonradan yan çizen bir adamla evlenmemek daha hayırlı olur zaten, bebeğim olursa da ona göre hayatımızı düzene sokarız. Ben bunların hepsine varım. Gerekirse evimi bile değiştiririm. Gerekirse ona yeniden yeniden eğitim veririm. Her köpek sahibi de böyle olmalı. Sorun çıkartınca başkasına vermektense çözümün bir parçası olup o köpeği bırakmamak için HERŞEYİ yapmalı.
Ama bazı zihniyetler değişmiyor malesef. Bazen Nancy 'yi görüp "Ayy biz de köpek istiyoruz, biz de alalım -alıcaz" diyenler oluyor. Korkuyorum o köpek için. Onlara " Evde bir köpek beslemek harika bir şey ama iyice düşünmeden almayın" diyorum. Ben zorluklarını ve sorumluluklarını anlatmaya başlayınca da gözlerinden anlıyorum ki bunu istemiyorlar. Onlar evde süs eşyası , sokakte ellerine takıp eşe dosta göstermelik bir çanta istiyorlar.
İyice ölçüp biçmeden, barınakları gezip oradaki terk edilmiş yüzlerce cins hayvanı görmeden, her şeye razı ve hazır olmadan köpek almayın. Zor iş.

NOT: Fotoğraftaki köpekler de yuva arıyor. Link burdan efenim.


Köpeğini bırakacaklar, önce bu yazıyı bir okusalar iyi olurdu. Belki "biraz da olsa" dokunur, ve belki de vazgeçerler.
Bebek ve köpek evde nasıl olur diyenler için de buraya lütfen.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Avatar


İnsanlık üzerine, içimizdeki doymak bilmezlik üzerine enfes bir film. Sık sık demişimdir, ilkel dediğimiz insanlar mı gerçek insan, yoksa medeniyet adı altında doğadan sadece alan alan ve alan bizler mi gerçek insanlarız? Film boyunca insan ırkının tüketme isteğinden nefret ediyorsunuz.
Ne yazsam az, koşun izleyin, hatta 3 boyutlu izleyin. Beni yormayın :)

17 Aralık 2009 Perşembe

Somaly Mam



Somaly Mam , Kamboçya'da doğdu. Benim hep gitmek istediğim, tapınaklarıyla meşhur o ülkede... Anne- babası o daha çok küçükken bilinmeyen bir sebeple onu anneannesine bıraktı. Anneannesi de onu ebeveynlerinin yaptığı gibi terk etti. 11 Yaşında Dede adını verdiği adama hizmetçilik etmesi için satıldı. 12 Yaşındayken bekareti Dede'nin borcuna karşılık Çinli bir tüccara satıldı. Tecavüze uğradı. Dayak yedi, defalarca tecavüz edildi. Dede onu 14 yaşındaken zorla evlendirdi, İlk gece dayak yiyerek tecavüze uğradı. 16 yaşına kadar gönüllü hemşirelik yaptığı yerdeki doktorlar dahil tecavüze uğradı. 16 Yaşında kocası onu götürüp geneleve sattı. Dayak yedi, aç bırakıldı, bağlandı, üstüne yılanlar ve kurtlar döküldü, defalarca tecavüze uğradı.
İradesini kaybetmişti.
Kamboçya'da kendisi gibi binlerce kız vardı. Kamboçya 'da bakire bir kızla seks yapmanın gençleştirdiğine ve hastalıklardan koruduğuna inanıldığı için küçücük kızlar 6-7 yaşında satılıyor, tecavüze uğruyor ve anestezisiz dikilip tekrar satılıyor.
Bazı insanlar ona yardım ettiler, o da kendini bu hayattan çıkarmayı başardı, ama kaçmadı. Olanları görüp yaşayıp sessiz kalamadı. Sığınma evleri açtı, binlerce kızı genelevden kurtardı. Dernekler kurdu. Tehtid edildi. Hatta genelev sahipleri 14 yaşındaki kızını kaçırıp tecavüz etti. Ama yılmadı.
Ben onun kitabını okuyorum 2 gündür. Hayretler içerisindeyim. Turist olarak gezdiğimiz, hayran olduğumuz ülkelerde neler olup bitiyor haberimiz yok. Tayland 'da da bunlar oluyor. Küçücük kızlar beyaz turistlere peşkeş çekiliyor, zincirleniyor, dayak yiyor.
Somaly bir keresinde bir kızı kurtarıyor. 6 Yaşında sokakta gezerken ellili yaşlarında 4-5 adam kızı kaçırıyor, tecavüz ediyor, kızın vajinası küçük diye bıçakla kesiyorlar. Sonra da dövüp atıyorlar. Dehşet! 6 Yaşında inanabiliyor musunuz?
Nice aile kızlarını borcuna karşılık genelevlere satıyorlar. Okumak, duymak, bilmek istemeyeceğiniz bir sürü dehşet olay okuyorum 2 gündür. Kızıyorum, köpürüyorum, minicik kızları düşündükçe kendimi yiyorum.
Yitik Masumiyet'i mutlaka okuyun. İnanamayacaksınız.
Ve bunu mutlaka izleyin.

Anladım

Anladım ki insan yeterince isterse ona kendini anlatma şansı veriliyormuş. Anladım ki anlamışız birbirimizi bunca zaman. Aynı şeyleri düşünmüşüz yaşamışız bunca zaman.
Zaman her şeyin ilacıymış derler ama asıl ilaç konuşabilmekmiş, dinlemekmiş, susmakmış...
İyi oldu. İyi ki oldu.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Robinko

Annem evde değil bir kaç haftadır, ben de sevgilimde kalıyordum. Bu akşam bazı işlerim için buz gibi eve döndüm. Ev haftalardır ısınmadığı için şu an resmen buzhane gibi. Yazacak mecalim yok. Bu arada neler yaptım neler ettim anlatmaktansa fotolarımı ekleyeyim dedim.
Onlar anlatsın.



12 Aralık 2009 Cumartesi

Karar

Zamanla hayatta verdiğimiz kararlar bizi nasıl etkiliyor değil mi? Bir gün acaba verdiğimiz kararın yerine başka bir karar verseydik neler olacağını,nasıl bir hayatımız olacağını öğrenecek miyiz?
Geçen gün Marilyn Monroe'nun hayatını anlatan bir film izledim. Eğer Marilyn Monroe olmasaydı da Norma Jean olarak kalsaydı, veya beyzbol oyuncusu kocasıyla evli kalsaydı nasıl bir yaşamı olurdu. Bazı insanlar "özgür ruh" tur. Ne yaparsanız yapın onunla ilgili olacakları değiştiremezsiniz.
İnsanlar verdikleri kararlar doğrultusunda hayatlarını idame ettirirler. Ve onların arkasında durmazlarsa da ölünceye kadar mutsuz olurlar. Hep derim kendime derim ki ; "Hayatım başka türlü olabilirdİ. " Bu zamana kadar verdiğim kararlara sadık kalsaydım, şimdiye ressamdım, tiyatrocuydum, au pair olmuştum, interrail yapmıştım, evlenmiştim belki de, belki nişanlıydım, anaokulu öğretmeni olmuştum, event ajansta çalışıyor olurdum, bir spor kulübünde koç olmuştum, aldatılan biri olmuştum vs. . Ama olmadım, ama biliyorum ki yine olabilirim, yine bir karar verip hayatımı değiştirebilirim.
İstersem, karar verirsem her şeyi yapabilirim. Herkes gibi...

5 Aralık 2009 Cumartesi

İzlememeli - Okumalı


Ben adam olmam! Daha önce Exorcism of Emily Rose adlı filmi izlemiş, akabinde onunla ilgili gece gece araştırma yapmış, gerçek bir olayı anlattığını görmüş, fotoları incelemiş ses kayıtlarını dinlemiş ve gecelerce uyuyamamış ve bir daha bu tür filmler izlemeyeceğime, izlesem de hakkındaki şeyleri okumayacağıma dair kendime söz vermiştim.
Ama bir süredir altyazısını beklediğim filmin altyazısının çıktığını görür görmez neden atladım bilmiyorum. Neden Ekşisözlük'te, diğer sitelerde filmle ilgili yazıları okudum bilmiyorum. Ama ne yaptım ettim bu tür şeylerden hoşlanmayan sevgilimi de ikna ettim ve onunla birlikte dün gece Paranormal Activity filmini izledim! İyi bok yedim !
Bir de ben filmle ilgili yazıp meraklandırmayacağım, ben ettim siz etmeyin!
Ha tabi benim şu an en çok korktuğum ama en sevdiğim korku filmim oldu, filme bayıldım ama altıma da ettim.
Daha önce bu yazımda belirttiğim gibi bu tür paranormal şeylere ilgim var. O yüzden ayrı bir zevkle izledim. Ama diyorum ya iyi bok yedim!
Bir de güzel bir yazı haberi vereyim dedim:
Çocukluğum ne de güzel geçti! Bununla ilgili bir sürü yazı yazdım. Ama bizim bayırla ilgili en güzel yazıyı bizim Şebo yazdı.
Buradan


Kısacası; filmi izlememli ama Şebo'nun yazısını okumalı.

3 Aralık 2009 Perşembe

Köpeğim hır hır der

Geldi kucağımıza sevilmek için, ben huysuzluğunu biliyorum ya, indirdim onu. İkinciye gelmek istedi, aldık kucağımıza, tam yatmış mutlu mutlu uyurken ben sevmek için dokundum ve hır haııırğğğğaah! diye atıldı. Bir süre sevgilimle başında ona ne ceza vereceğimizi düşündük. O da minderde bize dişlerini kuduz köpek gibi gösterir halde idi. Gittim motor eldivenlerimi giydim. Oturdum koltuğa gel buraya dedim. Hırlaya diş göstere geldi. Tuttum ensesinden ısıracak atılıyor bıraksam elimi kopartacak, bırakmadım ensesini, ağzına terlikle vurdum, vurdum, ağzı köpürdü havlamaktan, atılmaya çalışmaktan. Tam bir kuduz gibi. Terlikle bir vurdum, ıykladı. Bırakmadım. Bastırdım yere, yan yattı. Sakinleşene kadar tuttum. Sonra kalk dedim defol.
Gitti koltuğun altında şu an. Ben de ağlıyorum :( :( :(