29 Aralık 2009 Salı

TT-Net seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım


Modemim yandı. Ben bunu bilmezken, dün akşam eve bir geldim modem ışığım yanmıyor. Edirne'den annem gelmiş, evde bir bayram havası, linksys beni çok severmiş. Allah dedim yine ödenmemiş faturam var- bir yanlışlık oldu- komşunun gelini yine kabloları koparttı. Her faninin tadacağı gibi internetsiz bir akşam geçirdikten sonra film izleyip zıbardım. Bugün ttnet mucizesini aradım. Böyle 444 lü servislerden nefret ediyorum. Üçe bas beşe bas anasının gözüne bas. Bastım durdum, beni müşteri hizmetlerine bağlarken bile, "size bir haberimiz var vık vık vık.." diye kampanya tanıtımı yapan kadına saydım. Müşteri hizmetlerine bağlandım. Basmakalıp lafları etti, robot gibi mübareki durdur durdurabilirsen. Ezberci sistemi devlet memuru mantığı. Derdimi anlatıyorum, o aynı şeyleri söylüyor. Dedim ki en son: Bakın, adsl hattım açık görünüyor mu? Kadın diyor ki: Zaten kapalı olsa size haber gelir.
Diyorum ki: Ben evde değildim telefon gelse haberim olmazdı. Şu an açık mı kapalı mı? Şu an bunu görebiliyor musunuz?
Kadın: Size haber verilirdi, telefon ediyoruz.
La havle...
Anlaşamadık, anlaşamadan ayrıldık. Arıza kaydımı aldı. Arıza kaydı hehe :D
Telefon hallolmuş ama eve gelince baktım adsl yok. Uzun süre araştırmalar ve işin ehli Uzi ile yapılan görüşmeler neticesinde anlaşıldı ki, modemim mortlamış. Bu arada ben bir kez daha ttnet i aramış ve, ttnet tarafından verilen modemler dışında hat desteği dahil teknik destek alamayacağımı öğrenmiş oldum. Sanki mecburum onlardan modem almaya. Şu an iyi kalpli komşumuzun modeminden giriyorum ama sevgilim aradı. Hadi gidelim sana yeni modem alalım dedi. Yakışıklı prensim benim. Ben gidiyorum. Yeni modemle görüşmek üzere, beni bekleyin anacığım. :)

25 Aralık 2009 Cuma

Köpeğimi vermek zorundayım



İşe başladım köpeğimi vermek zorundayım...
Hamileyim köpeğimi vermek zorundayım...
Çocuğum kıskanıyor köpeğimi vermek zorundayım...
Öğrenciyken aldım mezun oldum ailem istemiyor köpeğimi veriyorum...
Evliyken aldık, boşandık köpeğimi veriyorum...
Taşındık apartmanda köpek istemiyorlar köpeğimizi vermek zorundayız...
Evde biz yokken ağlıyor köpeğimi vermek durumundayım...
Aldık ama kocam istemiyor köpeğimi veriyorum...
Çok üzgünüz...
İnanın çocuğum gibi hiç vermek istemiyorum ama...
İçim parçalanıyor ama ne yapalım...
Zaten ilgilenemiyordum...
Çok üzülüyorum, para istemiyorum iyi bakılsın yeter...

Bunları duyunca, okuyunca ağız dolusu küfür edesin geliyor. İnsanlar bu bahanelerin ardına sığınarak köpeklerini veya kedilerini başkasına veriyor . Bunlar insaflı olanlar. İnsafsız insan müsveddeleri ise barınağa terk ediyor veya direk sokağa atıyor. Bu okuduğunuz maddelere dikkat ettiyseniz hepsi bahane.
Bir canlıyı alırken , sahiplenirken her ama her ihtimali düşünmek ZORUNDASINIZ! Taşınabileceğinizi, hamile olabileceğiniz, çocuğunuzla yaşayacağınız sorunları, evin içine edebileceğini, ağlayıp saatlerce bağırabileceğini, işe durumlarının değişmesini, kısaca hayatta herkesin başına gelebilecek her şeyin sizin de başınıza gelebileceğini BİLEREK ALMAK ZORUNDASINIZ. Üzülüyorum diyorlar ya, buna da inanmıyorum, o kadar üzülüyorsanız bırakamazsınız, kıyamazsınız, inanın bırakılabilecek bir köpek varsa, benim Nancy onalrdan biridir. Huysuzdur, kıskançtır, ısırgandır. Defalarca ısırdı beni, her an yine ısırabilir, milleti kıskanır beni ısırır, hem de öyle böyle değil görseniz düşman gibi atılır ellerime. Üstelik sadece beni ısırır, eğitmenlerin dediğine göre bana güven duymuyor çünkü o da terk edilmiş, önceki sahibinden şiddet görmüş bir köpek.Ama nasıl ki doğurduğum çocukta maraz çıktığında onu sokağa atmıyorsam, başkasına vermiyorsam hatta bu fikir aklıma bile gelmiyorsa (ki çocuk sahibi değilim genel konuşuyorum) sahiplendiğim ve yuva verdiğim köpeğimi de bırakma ve ondan vazgeçme hakkını kendimde bulmuyorum. Onu eğitmeye devam ediyorum. Kurallar koyuyorum. O bir MAL değil, bir canlı. Bu güne kadar bir sürü insana ısrarla laf anlatmaya çalışıyorum. Evde köpek olmaz, bebeğin olunca görürürz, kocan istemezse ne yapacaksın, ya hastalık çıkarsa, ya kist olursan , evde pislik olur diye üstlerine vazife olmadan sorukları soruları cevapladım. Hepsine de cevabım var elbet. Annem astım hastası ve evden köpeğimiz gitmedi, sadece dikkat ediyoruz , kocam istemezse ben de onunla evlenmem, hayvan sevmeyen, beni böyle tanıdığı halde sonradan yan çizen bir adamla evlenmemek daha hayırlı olur zaten, bebeğim olursa da ona göre hayatımızı düzene sokarız. Ben bunların hepsine varım. Gerekirse evimi bile değiştiririm. Gerekirse ona yeniden yeniden eğitim veririm. Her köpek sahibi de böyle olmalı. Sorun çıkartınca başkasına vermektense çözümün bir parçası olup o köpeği bırakmamak için HERŞEYİ yapmalı.
Ama bazı zihniyetler değişmiyor malesef. Bazen Nancy 'yi görüp "Ayy biz de köpek istiyoruz, biz de alalım -alıcaz" diyenler oluyor. Korkuyorum o köpek için. Onlara " Evde bir köpek beslemek harika bir şey ama iyice düşünmeden almayın" diyorum. Ben zorluklarını ve sorumluluklarını anlatmaya başlayınca da gözlerinden anlıyorum ki bunu istemiyorlar. Onlar evde süs eşyası , sokakte ellerine takıp eşe dosta göstermelik bir çanta istiyorlar.
İyice ölçüp biçmeden, barınakları gezip oradaki terk edilmiş yüzlerce cins hayvanı görmeden, her şeye razı ve hazır olmadan köpek almayın. Zor iş.

NOT: Fotoğraftaki köpekler de yuva arıyor. Link burdan efenim.


Köpeğini bırakacaklar, önce bu yazıyı bir okusalar iyi olurdu. Belki "biraz da olsa" dokunur, ve belki de vazgeçerler.
Bebek ve köpek evde nasıl olur diyenler için de buraya lütfen.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Avatar


İnsanlık üzerine, içimizdeki doymak bilmezlik üzerine enfes bir film. Sık sık demişimdir, ilkel dediğimiz insanlar mı gerçek insan, yoksa medeniyet adı altında doğadan sadece alan alan ve alan bizler mi gerçek insanlarız? Film boyunca insan ırkının tüketme isteğinden nefret ediyorsunuz.
Ne yazsam az, koşun izleyin, hatta 3 boyutlu izleyin. Beni yormayın :)

17 Aralık 2009 Perşembe

Somaly Mam



Somaly Mam , Kamboçya'da doğdu. Benim hep gitmek istediğim, tapınaklarıyla meşhur o ülkede... Anne- babası o daha çok küçükken bilinmeyen bir sebeple onu anneannesine bıraktı. Anneannesi de onu ebeveynlerinin yaptığı gibi terk etti. 11 Yaşında Dede adını verdiği adama hizmetçilik etmesi için satıldı. 12 Yaşındayken bekareti Dede'nin borcuna karşılık Çinli bir tüccara satıldı. Tecavüze uğradı. Dayak yedi, defalarca tecavüz edildi. Dede onu 14 yaşındaken zorla evlendirdi, İlk gece dayak yiyerek tecavüze uğradı. 16 yaşına kadar gönüllü hemşirelik yaptığı yerdeki doktorlar dahil tecavüze uğradı. 16 Yaşında kocası onu götürüp geneleve sattı. Dayak yedi, aç bırakıldı, bağlandı, üstüne yılanlar ve kurtlar döküldü, defalarca tecavüze uğradı.
İradesini kaybetmişti.
Kamboçya'da kendisi gibi binlerce kız vardı. Kamboçya 'da bakire bir kızla seks yapmanın gençleştirdiğine ve hastalıklardan koruduğuna inanıldığı için küçücük kızlar 6-7 yaşında satılıyor, tecavüze uğruyor ve anestezisiz dikilip tekrar satılıyor.
Bazı insanlar ona yardım ettiler, o da kendini bu hayattan çıkarmayı başardı, ama kaçmadı. Olanları görüp yaşayıp sessiz kalamadı. Sığınma evleri açtı, binlerce kızı genelevden kurtardı. Dernekler kurdu. Tehtid edildi. Hatta genelev sahipleri 14 yaşındaki kızını kaçırıp tecavüz etti. Ama yılmadı.
Ben onun kitabını okuyorum 2 gündür. Hayretler içerisindeyim. Turist olarak gezdiğimiz, hayran olduğumuz ülkelerde neler olup bitiyor haberimiz yok. Tayland 'da da bunlar oluyor. Küçücük kızlar beyaz turistlere peşkeş çekiliyor, zincirleniyor, dayak yiyor.
Somaly bir keresinde bir kızı kurtarıyor. 6 Yaşında sokakta gezerken ellili yaşlarında 4-5 adam kızı kaçırıyor, tecavüz ediyor, kızın vajinası küçük diye bıçakla kesiyorlar. Sonra da dövüp atıyorlar. Dehşet! 6 Yaşında inanabiliyor musunuz?
Nice aile kızlarını borcuna karşılık genelevlere satıyorlar. Okumak, duymak, bilmek istemeyeceğiniz bir sürü dehşet olay okuyorum 2 gündür. Kızıyorum, köpürüyorum, minicik kızları düşündükçe kendimi yiyorum.
Yitik Masumiyet'i mutlaka okuyun. İnanamayacaksınız.
Ve bunu mutlaka izleyin.

Anladım

Anladım ki insan yeterince isterse ona kendini anlatma şansı veriliyormuş. Anladım ki anlamışız birbirimizi bunca zaman. Aynı şeyleri düşünmüşüz yaşamışız bunca zaman.
Zaman her şeyin ilacıymış derler ama asıl ilaç konuşabilmekmiş, dinlemekmiş, susmakmış...
İyi oldu. İyi ki oldu.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Robinko

Annem evde değil bir kaç haftadır, ben de sevgilimde kalıyordum. Bu akşam bazı işlerim için buz gibi eve döndüm. Ev haftalardır ısınmadığı için şu an resmen buzhane gibi. Yazacak mecalim yok. Bu arada neler yaptım neler ettim anlatmaktansa fotolarımı ekleyeyim dedim.
Onlar anlatsın.



12 Aralık 2009 Cumartesi

Karar

Zamanla hayatta verdiğimiz kararlar bizi nasıl etkiliyor değil mi? Bir gün acaba verdiğimiz kararın yerine başka bir karar verseydik neler olacağını,nasıl bir hayatımız olacağını öğrenecek miyiz?
Geçen gün Marilyn Monroe'nun hayatını anlatan bir film izledim. Eğer Marilyn Monroe olmasaydı da Norma Jean olarak kalsaydı, veya beyzbol oyuncusu kocasıyla evli kalsaydı nasıl bir yaşamı olurdu. Bazı insanlar "özgür ruh" tur. Ne yaparsanız yapın onunla ilgili olacakları değiştiremezsiniz.
İnsanlar verdikleri kararlar doğrultusunda hayatlarını idame ettirirler. Ve onların arkasında durmazlarsa da ölünceye kadar mutsuz olurlar. Hep derim kendime derim ki ; "Hayatım başka türlü olabilirdİ. " Bu zamana kadar verdiğim kararlara sadık kalsaydım, şimdiye ressamdım, tiyatrocuydum, au pair olmuştum, interrail yapmıştım, evlenmiştim belki de, belki nişanlıydım, anaokulu öğretmeni olmuştum, event ajansta çalışıyor olurdum, bir spor kulübünde koç olmuştum, aldatılan biri olmuştum vs. . Ama olmadım, ama biliyorum ki yine olabilirim, yine bir karar verip hayatımı değiştirebilirim.
İstersem, karar verirsem her şeyi yapabilirim. Herkes gibi...

5 Aralık 2009 Cumartesi

İzlememeli - Okumalı


Ben adam olmam! Daha önce Exorcism of Emily Rose adlı filmi izlemiş, akabinde onunla ilgili gece gece araştırma yapmış, gerçek bir olayı anlattığını görmüş, fotoları incelemiş ses kayıtlarını dinlemiş ve gecelerce uyuyamamış ve bir daha bu tür filmler izlemeyeceğime, izlesem de hakkındaki şeyleri okumayacağıma dair kendime söz vermiştim.
Ama bir süredir altyazısını beklediğim filmin altyazısının çıktığını görür görmez neden atladım bilmiyorum. Neden Ekşisözlük'te, diğer sitelerde filmle ilgili yazıları okudum bilmiyorum. Ama ne yaptım ettim bu tür şeylerden hoşlanmayan sevgilimi de ikna ettim ve onunla birlikte dün gece Paranormal Activity filmini izledim! İyi bok yedim !
Bir de ben filmle ilgili yazıp meraklandırmayacağım, ben ettim siz etmeyin!
Ha tabi benim şu an en çok korktuğum ama en sevdiğim korku filmim oldu, filme bayıldım ama altıma da ettim.
Daha önce bu yazımda belirttiğim gibi bu tür paranormal şeylere ilgim var. O yüzden ayrı bir zevkle izledim. Ama diyorum ya iyi bok yedim!
Bir de güzel bir yazı haberi vereyim dedim:
Çocukluğum ne de güzel geçti! Bununla ilgili bir sürü yazı yazdım. Ama bizim bayırla ilgili en güzel yazıyı bizim Şebo yazdı.
Buradan


Kısacası; filmi izlememli ama Şebo'nun yazısını okumalı.

3 Aralık 2009 Perşembe

Köpeğim hır hır der

Geldi kucağımıza sevilmek için, ben huysuzluğunu biliyorum ya, indirdim onu. İkinciye gelmek istedi, aldık kucağımıza, tam yatmış mutlu mutlu uyurken ben sevmek için dokundum ve hır haııırğğğğaah! diye atıldı. Bir süre sevgilimle başında ona ne ceza vereceğimizi düşündük. O da minderde bize dişlerini kuduz köpek gibi gösterir halde idi. Gittim motor eldivenlerimi giydim. Oturdum koltuğa gel buraya dedim. Hırlaya diş göstere geldi. Tuttum ensesinden ısıracak atılıyor bıraksam elimi kopartacak, bırakmadım ensesini, ağzına terlikle vurdum, vurdum, ağzı köpürdü havlamaktan, atılmaya çalışmaktan. Tam bir kuduz gibi. Terlikle bir vurdum, ıykladı. Bırakmadım. Bastırdım yere, yan yattı. Sakinleşene kadar tuttum. Sonra kalk dedim defol.
Gitti koltuğun altında şu an. Ben de ağlıyorum :( :( :(

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bayramlık ağzım


Bayram ve yıllık iznimin geri kalanı da böylece bitti. Önümde yaza kadar çalışmakla geçirilecek aylar var. Yılbaşı tatili , 23 Nisan, 19 mayıs tatilleri dışında (evet o günleri tatil günleri diye ayrıca seviyorum ama o günler şöyle böyle demeye gerek yok, vatanseverliğimi o günlerle ölçmeyeceğim) tatil olmaksızın çalışacağım.
Kırmızı et sevmem de pek yemem de. O yediğim Burger King menülerinin tarlada yetişmediğini de gayet iyi biliyorum ama bu kurban meselesi kafamı karıştırıyor. İnsanlık oldu bitti zaten adaklar adamış , kurbanlar kesmiştir. Bu kurban ister yağmur tanrısına sunulan bakire olsun ister hindu tapınağındaki tavuk olsun insanlar Tanrı'nın kan istediğini, kurban istediğini düşünüp adamış kesmişlerdir . Ben Tanrı'nın yanlış anlaşıldığını düşünenlerdenim. Bence biz ölünce mahşer günü ne büyük bir yanlış anlamalar içine girip her şeyi nasıl batırdığımızı öğreneceğiz. Diğer insanların ne düşündüğü belli de benim Tanrım, öfkeli, kan isteyen, yakıcı, cezalandırıcı, açıktaki saçıma omuzuma bakan bir varlık değil. Lütfen biraz mantıklı olun. Tanrının sizin kurbanınıza, başörtünüze ihtiyacı yok. Bence her şey düzgün bir insan olmak için kurallandırılmış. Belirlenmiş. Ama insanlarımız Tanrı'nın kararlarıyla emirleriyle ilgili konuşmayı, bilmeden atıp tutmayı ve kralcılık yapmayı pek seviyor. En basitinden biri mutlu olduğunda "Ay Allah bozmasın" deriz. Bu ne şimdi, Allah senin mutluluğunu niye bozsun. Allah bozmaz sen bozarsın. Sanki Allah, Muzip Tanrı kitabındaki gibi insanların mutluluğundan hoşlanmayan bir varlıkmış gibi. Sonra biri kötü bişey söyler hemen "tövbe tövbe" der. Yahu tövbe tövbe deyince Tanrıyı mı kandırıyorsun arkadaş. Zaten senin içini, niyetini, ne demek istediğini senden daha iyi biliyor. Sonra bir laf daha : "Ay Allah günah yazmasın ama..." Oldu başka? Allah günah yazmak için insanların açıklarını aramıyor arkadaşlar. İbadetler dahil Allah'ın emirleri ve yasakları yine insanların tamamen ne yapacaklarını bilememelerinden doğmuştur bana göre. Kendi yaptıkları heykellere, güneşe, ineğe tapınıyorlar, Tanrı yol gösteriyor. İnsanlık bir yaratıcıya ibadet etmek istiyor Allah peygamber yollayıp bunun yolunu gösteriyor. Doğru ve düzgün bir insan olmamız için bize yol gösteriyor. Ve yine kullarını bildiği için cezaları da yasakları da koyuyor. Eğer Tanrı bize; "Ne yaparsanız yapın hepiniz ödüllendirileceksiniz" deseydi nasıl bir dünyada yaşardık sizce? Cehennem olduğu halde ve bunu bildiğimiz halde yaşananlara bir baksanıza. İçimizi temizlemeliyiz, kendimize karşı dürüst olmalıyız önce bence.
Şeytan icadı diye evine tv sokmayan, peygamberimiz böyle yaşıyordu diyerek yerlerde oturan yemek yiyen insanlar tanıyorum. Bir kadınla göz göze gelmemeye çalışan, eline dokunmayan kişiler de tanıyorum. İçimden diyorum ki; Ne kadar korkuyorsunuz günaha girmekten. Gerçekte demek inancınız ve iradeniz o kadar zayıf ki tv izleyerek yoldan çıkabiliyor, Tanrı'dan uzaklaşabiliyorsunuz.
Bu yemekteyiz nedir yahu. Yemek yeniyor herkes kraliyet ailesine mensup çatal sağda olmaz, tatlı kaşığı çatalı üstte olur ay yok kağıt peçete mi olur bilmem ne. Bir de fiks, "yemekten sonra size bir sürprizim var" lafı. Süpriz de çalgılı türkülü eğlence. Herkes ne bok olacağını biliyor ama sürpriz. Bizim yemek ve sofra kültürümüzde böyle bir şey mi var ben bilmiyorum? Bunca zaman evine gittiğim kaldığım arkadaşlarım ne tatlı çatalı kaşığımı üste koydu ne yemekten sonra "sürpriz" yaptı. Eğer normali buysa bileyim de arkadaşlarımla arama mesafe koyayım, baksana bunca zaman nasıl ağırlanmışım haberim yokmuş. Ben yanlış yapıyorsam eğer bundan sonra evime gelecek arkadaşlara önce değişik bir menü hazırlayacağım, sonra tatlı çatal ve kaşığının üstte durduğu ve ortasında çiçek olan bir masa hazırlayacağım, daha sonra da size bir sürprizim var diyerek yan oadada saatlerdir Nancy ile bekleyen saz ekibini çağırıp konuklarımı eğlendireceğim.

Bu da böyle biline.


foto

25 Kasım 2009 Çarşamba

Bir kaşık bal yesem iyileşir miyim?

Çocukken babam en ufak bir hastalık belirtisinde bal yememizi salık verirdi. Sesin mi kısık, git bir kaşık bal ye, boğazın mı acıyor ,git bir kaşık bal ye geçer. Benzer durumlarda bunun bir kaşık zeytinyağı versiyonu da vardı onu da başka bir gün anlatırım.
Bu ararlar tadım yok. Cumartesi günü arkadaşlarım geldi, güzel bir akşam geçirdik, evde 3 köpek ve 8 insan evladı idik. Yedik içtik şarkılar söyledik. Ertesi gün gittim kendime zam hediyesi teknolojik ciciler aldım. Pazartesiden beri izinli olduğum için evdeyim . Dilediğim gibi geç saate kadar oturup, kitap okuyabiliyorum, tüm gün 1 kadın 1 erkek'i izleyebiliyorum vs. Bunlar iyi şeyler olmalı dimi. Ama bunlardan keyif alacak bir ruh hali olmayınca istersem Maldivler'de olayım kaç yazar.
Dönemim gecikti ondan mıdır, bazı şeyler aslında sandığım gibi iyi ve güzel değil midir, tatilimde birinin gözü mü kaldı, birinin ahını mı aldım bilmiyorum ama tadım tuzum yok arkadaş.
İçim karanlık, gece uyuyamıyorum. Dün gece ağladım durdum gözlerim bugün mahvolmuş durumda.
Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Mutsuz, kırgın, dargın, düşünceli, huysuz, hassas, takık, küskün hissediyorum.
Öyleyim de.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Dogumgunu ardı dogumgunu, nereden nereye yazi


Pazartesi akşamı sevgilim beni aldı, siyah atımıza bindik Cibalikapı Balıkçısı'na gittik. Mekan güzel, balıklar güzel, müzik güzel, adam güzel eh ben de fena sayılmam. Yemeğimizi yedik, sohbetimizi ettik. Biz ilk çıkmaya başladğımız gün de balıkçıya gitmiştik hatta üstümdeki kıyafeti çıkmaya başladığımız gün de giymiştim. (Tesadüfen)
Şimdi bu cumartesi kalabalık olacağız. Çok güzel olacak. 80'ler partisi yaptığımız grupla kutlayacağız bir de doğum günümü. Şımardıkça şımardım anlayacağın. Ne mamalar hazırlasam acaba onlara. Yemek konusunda iyiyimdir ama börek çörek gibi şeylerde hiç iyi değilimdir. Nasıl bir menü hazırlayacağımı bilmiyorum, hile yapıp dışardan mı alsak hehe.
Bu aralar kısırım yazı konusunda nedense. Blogları okuyorum bir sürü insan da öyle yazamıyor. Yorum bile bırakasım gelmiyor. Halbuki takip ettiklerimi okumayı ihmal etmiyorum bilsinler.
İzlenecek bir dizi buldum Flash Forward adı. Daha 8 bölümü yayınlanmış indirmek gerek.
Stephen King 'in yeni kitabı çıkmış çevirmenler uyuyor muu?
Teftiş gördük sonunda ama günlerdir harıl harıl yazdığım programlarım incelenmedi gerek duyulmadı boşuna yazdım pee.
Taksiciler, minibüs ve dolmuş şoförleri niye arabesk müziğe ilgi duyar? Dün bindiğim minibüs kırmızı kadife ile baştan aşağı kaplıydı ve kırmızı da ışıklandırması vardı ve müziği de tahmin edebileceğiniz gibiydi. Akşam ablamdan dönerken bindiğimiz taksi çok teknolojikti koltukların arkasında lcd ekranlar vardı ama Devran Çağlar çalıyordu. Dikkat ettim de yeni nesil genç minibüs şoförleri tenko falan dinliyor ama yine de arabesk müzik hakim bu kültürde. Neden ama?
Aklıma takılıyor böyle şeyler.

15 Kasım 2009 Pazar

Morukladım


Günler deli gibi geçip duruyor. İşte kasım ayının da ortasına geldik bile. Yarın da doğum günüm.
geçen yıl da yazı yazmıştım buraya doğum günümle ilgili. Ne çabuk geçti bir yıl. Bir sürü şey değişti hayatımda. Yarın müfettiş teftişe geliyormuş, hazır değilim ki, programlarım eksik. Göründüğü gibi yaş alsam da öğretmen olsam da hala son dakika insanıyım. İnsan doğası değişmiyor işte. Önümüzdeki günler yoğun ve güzel. Yarın doğum günüm, cumartesi çok sevdiğim arkadaşlarımla kutlayacağız sevgilinin evinde, ve cumartesiden itibaren 8 günlük kooocaman tatilim da başlamış olacak, Nensi hanımla Uzi'ye geleceğiz , sonraa 12 Aralık Gizem'in d. günü falan filan.
Oğlum zaman çok çabuk geçiyor zaman. Ben 25 yaşıma gireceğim. Çeyrek asırlık insanım neticede :)
Pinhan bitmek üzere. Kesinlikle tavsiye ederim. Kitap beni benden aldı. Okudukça içine akıyorum kitabın. Sırada Dorian Gray'in portresi var.
Bir şeyler yazacaktım aklımdan gitti iyi mi. Bir de morukladım ya ondandır :p
Gittim.

12 Kasım 2009 Perşembe

Sustum

Bugün gittim evlerine...
Bebek kokuyordu hala ev...
Sarıldık...
Dayandık...
Anlattı o, nasıl olduğunu nasıl bulduğunu...
Sustum...
Sustu...
Keşke bu kadar güzel, bu kadar tatlı olmasaydı dedi...
Niye doğdu, niye sevdirdi kendini bu kadar dedi...
Sustum...
Ev boş dedi bomboş...
Sustuk...
Gitme zamanı geldi...
Sarıldık sıkı sıkı...
Arabaya bindim...
Koyverdim kendimi...

11 Kasım 2009 Çarşamba

Üzgünüm

Bu akşam öğrendim ki 1,5 yaşındaki down sendromlu öğrencim Deniz vefat etmiş. Bana geldiğinde 8 aylıktı. Yarın annesine başsağlığına gideceğim. Ne diyeceğim ki? Ne söylenir ki?
Üstüne titriyordu, aşıktı oğluna. Benim de en sevdiğim öğrencilerimden biriydi. Benim en sevdiğim olsa kaç yazar. O annesinin bir tanesiydi.
:(
Üzgünüm.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Matematik- Edebiyat bilmem, ben nasıl öğretmen oldum onu hiç bilmem.

Ben okumayı-yazmayı çok küçükken öğrendim. Dün gibi aklımda. Bir tane ilkokul birinci sınıf kitabı vermişlerdi elime. Bütün aile toplanmış etrafıma. Ben başladım okumaya. Herkes aa okuyor bu çocuk dediler. Okula başladığımda gazete okuyordum ben. 1.Sınıfa da erken gönderdiler beni. İlk günler herkes başladı çizgi çizmeye. Düz çizgi yan çizgi çiz babam çiz. E ben gazete okuyorum. O zamanki favori kitabım Fadiş'i hatim etmişim, Kim kimdir ansiklopedilerini okuyorum. Öğretmenime dedim ki "Ben çizgi çizmek istemiyorum." Bu sefer de verdi Ali gel. Ali gelemez olası Ali, sayfalar dolusu Ali gel, Ali bak, Emel bal al. Eve geliyorum öğretmen vermiş sayfalarca Ali türevleri. Ben bitiriyorum ödevi, başlıyorum Denizler altında 20.000 fersah'ı okumaya. Evde, yatakta, yorgan altında lambayla, çatıda, ağaçta, hamakta, misafirlikte her yerde okuyorum da okuyorum , okumalara doymuyorum. Bana kitap yetişir mi bu hızda. Daha beyaz opak çoraplarım ayaklarımda okulda Ali gel ama ben banliyö trenlerini biliyorum, ısırgan neden yakar onu biliyorum, fotosentez nedir onu biliyorum. Rahmetli babam da çok ama çok okuyan bir adamdı. Bir sürü kitabın ilk baskıları vardı onda. Bir soru sorardın hemen kitapları sererdi önüme al öğren diye. Gazeteden bir yazı okutur sonra da sorardı ne anlatıyor diye. Hep elinde kitap olurdu.
Neyse okulda baktım arkadaşlarım dışlamaya başladı okulda fiş yazıyorum diye, bu sefer dedim öğretmenim ben de çizgi çekmek istiyorum. Bu sefer çizgiye döndük.
İlkokul öğretmenim lanet bir kadındı. Eğer ki bir hakkım varsa helal etmiyorum kendisine beni çürüttü kadın. Bir gün okula müfettiş geldi. Ben 3. sınıfta falanım. Çocuklara GAP nedir çocuklar diye sordu. Ben hemen parmak kaldırdım. Zaten benden başka kimse kaldırmadı. Ben hemen cevap verdim. Gazeteden okumuştum ya ordan biliyordum. Müfettiş aferin dedi oturdum. Ben anlattım dedi öğretmen. Halbuki yalancı kadın anlatmamıştı.
Matematik dersine başladığımızda bir baktım ki matematik özürlüyüm. Öyle böyle değil anlamıyorum olayı. Kümlerden sonra karıştı işler. Ben matematikte yetersiz oldukça öğretmenim mankafa diye kafama vururdu benim. Hiç unutmam. İnşallah ilkokul öğretmenim Neriman Güzel benim gibi diğer çocuklara da unutamayacakları böyle iğrenç anılar bırakmamıştır. Ben o zaman bu zamandan beridir matematik derslerinde kitap okurum. Öğrencilik hayatım boyunca böyle geçti. Sırf o yüzden ortalamam tutsa da matematik yüzünden teşekkür falan alamadım. Matematiği umursamadım o da beni umursamadı, hep böyle seviyeli bir ilişkimiz oldu. Ben markette falan para üstünü hesaplayamadım, öğrencilerimle matematik çalışırken masa altından parmak hesabı yaptım, dolmuşta falan 2 Bostancı ne eder uzun süre düşündüm, yüzde 50 lik dışında indirimleri hesaplayamadım ama yine de sevindim, hatta daha önceki bir yazımda bahsettiğim gibi müthiş bir matematik seviye belirleme sınavıyla ortaokula alındım ama yine de uzak durdum matematikten.
Ben uzak dursam da matematik beni bırakmıyor ki.
Bir kaç gün önce komşumuzun kızı geldi. Lise 1. sınıfta. Bir soru soracağım dedi elinde defteri. Bakayım dedim ve dannn! O da ne? Bu matematik mi dedim kıza. Çünkü sayı mayı yoktu. P vardı q vardı, değişik şeyler vardı.Gözlerim kamaştı bir an. Ne diyeceğimi bilemedim. Ben dedim matematik özürlüyüm ebe ebehhşlkldsfkişflasafploprlgk gibi sesler çıktı benden. Öyle gitti kız elinde defter.
Bu akşam da yine kapımı çaldı. Baktım bu sefer edebiyat defteri elinde. Sınavı avrmış. Hah dedim getir. Ama o da ne? Tamamen ezbere dayalı, tanım soruları. Aptal aptal şeyler. Öğretmen anlatmamış bir halt sadece ezbere yazdırmış ha babam. Hay dedim tüküreyim böyle eğitim sisteminin içine. Bu çocuklar ondan okuldan dersten bucak bucak kaçıyorlar. Hiç bir fikir tartışması, beyin fırtınası yok. Kızın yazılanlardan haberi yok. Geçeceği kadarını ezberlemiş bitmiş. Tamamen edebi bir dille yazılmış, tanımlarla ezbere dayalı sistemin esiri müfredat kitabı ve belli ki müfredat öğretmeninin esiri lise öğrencisi. Bazı şeyleri anlattım açıklamaya çalıştım ama baktım bakıyor öyle bana. Kusura bakma çok ayrdımcı olamadım sana dedim. İçinden demiştir sen nasıl öğretmensin be, matematik yok edebiyat yok. Yok canım yok bende bir bok yok. Millet o p leri q ları öğrenirken ben sıra altında Kaptan Grant 'ın çocuklarını okuyordum çünkü. İyi ki de okumuşum. Ha ilerde amacım atom mühendisi doktor falan olmak olur çabalarım ama ben zaten ressam oalcağım, tiyatrocu olacağım diyordum ne matematiği.
Kendi çocuğumu da bu sisteme kurban vermeyeceğim. Geçeceği kadar not alsın bana kafi. Ödev ödev diye karabasan gibi başına çökmeyeceğim, notu 4'ten 3 e düştü diye psikolog psikolog gezmeyeceğim, özel dersler aldırmayacağım. Okulda öğretilenlerin onu yemesine izin vermeyeceğim.
Bu da böyle biline.
Foto

1 Kasım 2009 Pazar

Cins köpek mi istiyorsunuz? Bu cinsleri gördünüz mü? -Hayvan ambulansı




Diyelim yolda , sokakta vs. yaralı bir hayvan gördünüz, eve götürseniz bir türlü sokakta bıraksanız bir türlü. Kimi arayacağınızı bilmiyorsanız BGD Hayvan ambulansını hizmete sokmuşlar. Arıyorsunuz 153 'ü , geliyorlar alıyorlar hayvanı en yakın kliniğe götürüyorlar.
Lütfen bu numarayı, bu imkanı duyuralım.

Buyurun buradan bilgi edinebilirsiniz.

...

İşte böyle dargın yatılan bir gece daha... Ziyan bir gece daha... Umurunda değil ki, horul horul uyuyor.

25 Ekim 2009 Pazar

Heebirneebir

Cuma günü uyandım, üstümde bir ağırlık. Annemin çıkardığı yün yorgan olsa gerek dedim kalktım. Otobüste midem bulanmaya başladı. İşe gittim, titriyorum, üşüyorum, halsizlikten kırılıyorum. Biri dokunsa "Beni öldürmeye mi çalışıyorsun" bakışları atıyorum. Saat 1 e kadar zor dayandım atladım taksiye eve döndüm. Attım kendimi kanepeye, üstüme aldım yorganı, dedim yolun sonuna geldim kızım. Millet arıyor "Domuz gribi olmuşsundur sen koş koş hastaneye" deyip kızıyorlar bana. Beni bilen bilir ben her hastalıkta hastaneye doktora koşmam, ilaç da almam hemen. Vücudum önce kendi kendini tedavi etmeye çalışsın diye beklerim. "Vücut zaten mücadele edememiş ki hasta olmuş cahil" demeyin fena yaparım. O bayıla bayıla koştuğunuz antibiyotiklerin vücuda ne tür zararları var biliyor musunuz? Ya tylol hot? Apranax ? Çok mu faydalı? Neyse efem. Sürüne sürüne banyoya gidiyorum, klozet bile buz gibi soğuk geliyor, domuz gribi belirtilerine bakmak için zar zor neti açıp bakıyorum anam diyorum belirtiler aynı işte. Yok diyorum kızım daha önce de böyle oldun sen. Pimpirik yapma. Uyudum uyandım. Saatin kaç olduğunu içerden gelen seslerden anladım. Uyudum uyandım Derya'lı günler var, hmm daha erken. Uyudum uyandım yemekteyiz var. Hmm akşam oluyor. Uyudum uyandım Thriller çalıyor! Orda kaldım. Ondan saati bilemezdim. Sırf merakımdan gebere gebere tv başına geldim, Popstar Alaturka 'da dansçılar falan var. Herhalde iyice ateşten aklımı oynattım diyip yatıyorum. Uyandım Hanımın Çiftliği var. Kalktım yemeği zor yedim. Sardı korkular beni. Ya domuz gribiysem, ya sabaha ölü bulurlarsa diye. Öte yandan da her yerim ağrıyor kim gidecek hastaneye bana ne ben iğne yaptırmam diyorum. (İğneden çok korkarım, en son çocukken oldum daha da yaptırmadım.)
Baktım başım dönüyor atladık taksiye gittik. Gitmesem annem döve döve götürecekti kuşkusuz.
Hastayken huysuzum ne yapayım içimden geliyor. Gittim, herkes maskeli. Muayene ettiler falan. Teşhis: Akut faranjit. Hebirnebir değilmişim yani gözüm aydın.
Daha yeni iyiyim. Şu anda da başım ağrıyor ateşim var ama iyiyim diyebilirim.
En kısa zamanda aşı olmam lazım. Normal grip aşısı. Hesap ettim geçen yıl 4 kez böyle ağır hasta olmuşum. ( Neye göre ağır bir de o var dimi. )
Şimdi sevgilime geldim. O bakıyor bana. Biraz iyi oldum koştum hemen ona. Almaya gitti bana pasta. Pastayı yiyince kocaman sarılacağım ona. Ohh yeaah. Rap bile yapacak kadar iyileşmişim işte.

22 Ekim 2009 Perşembe

Kendi kızını öldürür müsün?

İşyerinde bir veli var. Sık sık kuruma uğrar, öğrenci bulur falan. Dün de geldi. Bir tanıdıklarının kızı kocaya kaçmış. Bizim Antakya'lı psikoloğa soruyordu "sizin orada kocaya kaçanı vururlar mı? " diye. Kendisi G.Antepliymiş. "Bizim orada vururlar" dedi. Ben önce güldüm falan. Şaka yapıyor zannettim. "Hadi canım" dedim olur mu öyle şey. "Ne var ben de vururum ki " dedi. "Kendi kızım kaçsın ellerimle vururum hatta" dedi. Kanım dondu birden.
"Aile toplanır en az cezayı alacak erkek vurur " dedi. "14-13 Yaşında erkek kardeş varsa o vurur" dedi. "Niye vuruyorsunuz ki ?" dedim kaçtıysa kaçtı evlenir oturur, evlat öldürülür mü dedim. Ya benim öbür kızım da kaçarsa benim öldürmememden cesaret alıp dedi. Ne diyeceğimi bilemedin kaldım. Karşımda her zaman bize karşı nazik, saygılı olmuş, 15, yıldır kuruma gelip giden, çocuklara şefkat gösteren ağır engelli kızı olan bu adam kendi evladını vurur mu? Ve bunu sonuna kadar savunur mu? Bu nasıl mümkün? Hep gazetelerden okuruz, tv den izleriz ya. Sanki o adamlar çok uzak gibi gelir. Sanki o adamlar dağda köyde doğuda yaşar ama hayali bir imge gibidir ya. O adam kanlı canlı gerçek imiş onu anladım.
Ama dedim Allah seni affetmez, kimseyi öldürme diyor Allah. Nasıl çıkarsın dedim karşısına sonra. Güldü bana. Allah affeder bir şey demez dedi. Allah affetmez dedim. Sen kendi evladını öldürmüyorsun Allah'ın bir kulunu öldürüyorsun dedim. Bir şey olmaz dedi. İnsan namusu için yaşamaz mı dedi. O da benim namusum kirletirse öldürürüm dedi. Şok edici dimi. Ne cehalet yarabbim. Bu adamın kızı olsaydım çoktan mezardaydım. Eminim onun namus kirletme gördüğü bir sürü şey yapmışımdır. Bu adamın erkek çocukları da böyle büyüyor, onlar da belki böyle evlatlar yetiştiriyor.
Pes doğrusu.

20 Ekim 2009 Salı

Hamilelikten itibaren anlatır mısınız?

Hamileyken:
- Grip oldum.
- Ateşli hastalık geçirdim.
- Suyum azaldı.
- Düştüm.
- Doktor "özürlü bu" dedi.
- Doktor fark etmedi.
- Akraba evliliği vardı.

Doğumda:
- Erken doğdu.
- Oksijensiz kaldı.
- Mosmordu.
- Doktor "özürlü bu" dedi.

Doğumdan sonra:
- Ateşli havale geçirdi.
- Soğuk havale geçirdi.
- Hiç anlamadık, birden öyle oldu.
- Düştü.
- Kafası büyümeye başladı.
- Kafası küçülmeye başladı.
- Basamadı.
- Seslenince bakmadı.
- Başını tutamadı.
- Görmüyordu.
- Duymuyordu..
- Elleri- ayakları içe doğruydu.
- Doktor "siz onu bırakın kendi haline zaten fazla yaşamaz" dedi.
- Hep tv. karşısında oturdu.
- Sürekli reklam, klip izliyordu.
- Aşırı hareketliydi, dikkatini veremiyordu.
- Odaklanamıyordu.
- Konuşmadı.
- Çok sessiz bir bebekti.

Doktoru ne dedi?
- "Bırakın bunu zaten bir şey olmaz bundan " dedi.
- Başka bir doktor önerdi.
- "İkinciyi yapın onunla avunun "dedi.
- "Zaten fazla yaşamaz" dedi.
- "Yürüyemez", "Konuşamaz" , "Her şeye hazır olun" dedi.


Bu zamana kadar neden beklediniz?
- Dayısı da geç konuşmuştu- yürümüştü ona çekmiş dedik.
- Anlamadık.
- Babası "bir şey yok" dedi.
- Kaynanam izin vermedi.
- Kimse bilsin istemedik.
- Gerek görmedik.
- Yaramaz bir çocuk zannettik.
- Geçer zannettik.
- Bundan bir şey olmaz zaten.

Bizden beklentileriniz neler?
- Yürüsün.
- Konuşsun.
- Saçını tarayabilsin.
- Kendi işini görebilsin, ben ölürsem ne yapar?
- Okuma-yazma öğrensin.
- Ben çay koyarken o da koymak istiyor ama yapamıyor onu öğrensin.
- Tepki versin.
- Anne desin.
- Bir beklentim yok valla zaten ne öğrenecek profesör mü olacak?
- El işi öğrensin.
- Çok yemek yiyor kilo alıyor az yesin.
- Kendine zarar vermesin.
- Başını dik tutabilsin.
- Oturabilsin.


Öğrencilerimin aileleriyle yaptığım aile görüşmeleri sonucu ortaya çıkan manzara budur işte.
Üstüne ben daha ne yazabilirim ki...
Yorum sizin.

16 Ekim 2009 Cuma

Kimim ben?


İnsanlar doğdukları andan itibaren hayatı ve kendilerini keşfe çıkarlar. Daha minicikken , bebekken ellerini incelersin, emziğinin sakinleştirdiğini keşfedersin, anneni- babanı tanırsın ve onların seni rahatlattığını keşfedersin. Merakın hiç bitmez; bebeklik döneminde her şeyi ağzına götürerek keşfedersin. Yürürsün, evin geri kalanını keşfedersin. Ergenliğe girersin yine keşif başındasındır ama bu sefer kendini keşfe çıkarsın. Sen kimsindir? Kim olduğunu bulmaya çalışırsın. Kendi bulana kadar tarzdan tarza, arkadaştan arkadaşa koşarsın. Her gün başka birine özenir, öykünürsün. Sonunda bundan vazgeçersin çünkü büyürsün. Ama yine kendini keşfin bitmez.
Ben uzun bir süredir kendimin peşindeydim. Ben kimim? Neleri severim? Neler beni ben yapar? Bu dünyada yerim ne? Neleri yapabilirim , neleri yapamam? Ben zamanla insanların karakterinin oturduğunu, olgunlaştığını görüyorum ama kimse kimseye bunun nasıl süreçlerden geçtiğini anlatmıyor. Bunu merak ediyorum. Ben kendimi tek bir tiple sınırlayamıyorum çünkü içinde bulunduğum koşullar değiştikçe ben de değişiyorum. O halde kendimi nasıl bulacağım ki ben? Yani beni tek bir cümleyle özetleyecek bir cümle bile kuramıyorum.
İşyerimde öğretmen oluyorum, benden yaş ve tecrübe olarak kat kat fazla olan insanlara öğretmen olarak tavsiye ve akıl veriyorum,normalde içimin kalkacağı şeyler görsem de sanki gördüğüm normal bir şey gibi görüyorum. Eve dönüyorum annemin huysuz kızı oluyorum. O bir saat önceki sabırlı , hanım öğretmen kız nerde? O halde ben sabırlı hanım hanımcık değilim. Kişiliğimdeki sabırlı özelliğini siliyoruz o halde.
Zamanında bir sürü huysuzluk ettim, bir sürü de insan kırdım. Hatta bazıları için kırdım geçtim de diyebilirim. Ama bir kaç haftadır hayatımı düzene koymak istiyorum. İşimde bir boşvermişlik geldi bana üstümden atamadığım. Yapmam gereken eğitim planlarını aylardır yapmıyorum elim gitmiyor, odam dağınık karmaşık. Arkadaşlarımın bazılarına karşı tahammülsüz ve istemeden de olsa şımarık davranıyorum. O halde ben böyle miyim? Şımarık, huysuz, sabırsız, disiplinsiz vs. İyi biri olmak mümkün diyorum kendime hafta başından beri. Hani hayatımın uyum evresindeydim? Ne zaman uyuz evresine geçtim?

15 Ekim 2009 Perşembe

Önemli bu!

Büyük büyük laflar etmeye, yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Bu yazıyı ve bu yazıyı okusanız yeter. Minicik çocuklar üşümesinler diye, bir şeyler yapmaksa gayretiniz , bana kendi mail adresimden ve- veya bu yazıları yazanların kendi mail adreslerinden ulaşabilirsiniz.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Mezhebim genis var mi diyecegin?

Benim aklımda ne varsa genelde dilimde olur. İlişkimi, birisi- bir olay- durum hakkında düşündüklerimi anında anlatırım. Sevgilimle birlikte uyumamız, onda kalmam, birlikte tatile gitmemiz bazı bünyelerde tuhaf etkiye sahip oluyor. Kendimi bildim bileli insanların ne düşündüğünü çok fazla umursamadım. O ne düşünür, bu ne der diye kendimi kısıtlamadım. Her zaman doğrularımı da yanlışlarımı da kendime göre yaptım ve onların arkasında durdum.
Bazen, iş yerindeki kızlarla ilişkilere dair konuşurken gözlerinde "Ayşegül senin mezhebin geniş, senin de ailenin de" bakışını yakalıyorum. Paranoya olduğunu zannetmiyorum çünkü bu belli oluyor tavırlarından. Evet sevgilimle birlikte uyuyoruz, bazı haftasonları onda kalıyorum, gece dışarı çıkmama ailem bir şey demiyor, orada kalmama da bir şey demiyor artık haberleri de var bu durumdan vs. Anormal olan bu mu acaba bilmiyorum ki.
Bana kalırsa , yüzde yüz eminim ki, fırsatı olan, sevgilisini seven, güvenen, ailesi müsaade eden her kız ama her kız bunları yapar. Kınayan, cık cıklayan fırsat bulamamış insandır bana göre. Birbirimizi kandırmayalım. Kızlar arasında cinsellikle ilgili mevzular konuşurken , kızların "ay ben korkuyorum" , "ay ben hiç çıplak görmedim ki nasıl bir şey bilmiyorum ", "ay acaba evi nasıldır bilmem ki" laflarını ve tavırlarını ilgiyle gözlemliyorum. Kimse kimseye bir şeyi kanıtlamak zorunda değil ki. Her bokumuz başkaları için. Başkaları benim hakkımda ne düşünür, kaşar mı der motor mu der ne der. Sevgili olursun, başkaları ciddiye alsın diye "artık resmiyete dökelim sözlü diyelim" derler söz keserler, ama insanımızı söz de kesmez, nişanı olur "millet bohça görsün" derler bohça yaparlar.
Adetlerimizin çoğu başkalarının hayatı düşündükleri ettikleri üzerine farkında mısınız?Evleneceksinizdir. Düğün istemediğini her yerde söylersin . " Aaa olur mu öyle piç gibi " Kime karşı? "Elaleme". Hay edeyim elaleme. Elin oğlu kızı düğünümde eğlenecek beni kınamayacak diye bir servet harcayacağım, kıçı kırık iki çeyrek altın takacaklar diye gönlünü yapacağım. Dikkatinizi çekerim evlilik de yine başkaları tarafından kabul edilip çift olabilmek için yapılır. Hatta birlikte yaşayamayan, hayatlarında birlikte uyuyamamış, aynı evde bir an geçirmemiş ve bunu namustan nimetten sayan nice gencimiz bunun için evleniyorlar ilginç. Ben o adamı evde kendi doğal ortamında görmeden evlenemem ki. Akar mı kokar mı, sabah nemrut mudur neşeli mi? Benimle buluşmaya gelirken özenli düzenli, peki ya evde?
Evde adam bir özenir iki özenir üçüncü de kendi haline özüne döner.
Saptamalarıma göre o adamı öyle seversen her türlü seversin.
Belki adam gökgürültüsü gibi horluyor, belki mikrobun teki diş fırçası yetmiş yıl öcnesinden kalma, belki bir sapık dolabında hayvanlı çocuklu pornolar bulacaksın. Türlü türlü insan var.
Bir de ne bileyim ben böyle iyi niyetle safça anlatıyorum. Millet anlatmıyor neler neler yapıyor, yapsın bana ne ayrıca. Ben böyle anlatırken aklından olumsuz düşünceler geçiyorsa bu o kişinin ayıbıdır diye düşünüyorum hep. Kimseye bir şey yapmıyorum, mutlu olduğumu anlatıyorum neticede. O kişinin bu mutluluktan bir maraz çıkarması benim midemin genişliğinden mi yoksa onların içinden mi? Mesela geçen bir tanesi dedi ki "çeyiz yap yarın öbür gün adam evlenirken bir şey getirmedin der" dedi. Nasıl yani dedim desin ne olacak ki, çok mu önemli, o bunu evlendiği kadına diyebiliyorsa onun ayıbı. Bunu diyen yarın öbür gün zaten evlenmeden bende de kaldın evime geldin de der dedim. "Eee bu işler böyle" dedi. Nasıl ya bu ne anlamsız iş. Demezler mi bunu diyen adama ben seni seviyorum sana aşığım yanında olmak mutlu olmak için geliyorum sen altında fitne fesat arıyorsun mendabur herif! Seninle evleneceğime köpeğimle evlenseydim!
Neyse ne. Ben böyleyim, mezhebim geniş var mı diyeceğiniz?
Son oalrak bir şarkıyla bitirmek istiyorum. Bu şarkı bile milletçe bizi anlatıyor aslında.
Aman kimseler duymasın
Aman kimseler görmesin
Sonra düşeriz dilleree...
Vay be!

10 Ekim 2009 Cumartesi

Bunca kıyafet ne zaman birikmiş yahu ?!


Şu an kışlıklarımı çıkartıyorum. Bütün kazaklarımı kollarından birbirine bağlasam gezegenin etrafını sarar mı bilmem de kazakların bayağı bir ülke göreceği kesin. Nasıl ne zaman birikti bunlar yahu. Şu an verilecekleri, giyilecekleri ve yıkanacakları ayırıyorum. Hepsi de nasıl kullanılmamışlık kokuyor. Giysilerim terk edilmiş gibiler.
Her biri ayrı bir anı. Hepsinin bir hikayesi var sanki. Kimini veremiyorum, kıyamıyorum elim gitmiyor. Sanki verirsem anısı da kaybolacak gibi oluyor, anılarımı bırakmak istemiyorum. Öte yandan kendimi özgür bırakmak istiyorum. Bunları daha ne kadar tutabilirim ki.
Bilemiyorum ya. Hüzünlüyüm. Mesele belki de sadece kıyafetler değildir. Kim bilir nedir? Belki ben biliyorumdur. Belki işime gelmiyordur, itiraf edemiyorumdur.
Kışlıkların hepsini benzin döküp yakmak istiyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Çocuklu konu


Düşündüm de, ben böyle anne- çocuk ilişkisine gülüp geçerken, çocuk sevmememi anlatır dururken, ya Allah bana "Hmm öyle mi al o zaman sana özel bir çocuk" derse ve bana kendi öğrencim gibi bir çocuk verirse ve ben her gece "Neden ben?" diye ağlayıp yaratıcıya sorarken , yaratıcı bana "Neden sen olmayasın ki, düşündüm de senden daha uygun bir aday yoktu. Çocuklarla annelikle dalga geçip duruyordun, al sana annelik yap şimdi" derse. Ve ben asıl o zaman hayatımın, evliliğimin ,anneliğimin enn büyük sınavını vermek zorunda kalırsam ve bunun acısını minik bir bebek, bir insan yavrusu çekerse ve ben ya bunu bilerek yaşarsam ne olur?



Yeni bir blog buldum. http://www.gezgec.blogspot.com/
Ve ilk kez bir anne - bebek blogunu bu kadar beğendim ve bir sürü bir sürü postunu okudum. Üstelik köpeği de var. Seveceğinizi düşünüyorum. Ben sevmekle kalmadım, anne olup aklını kaybetmeyen birini gördüğüm için çok da sevindim. ( Bak yine yapıyorsun Ayşegül sen adam olmazsın. )

5 Ekim 2009 Pazartesi

80'ler geri döndü !

Cumartesi günü sevgilimle giyindik süslendik motorumuza atladık karşıya geçtik. Önce bir nikaha katıldık. Bu arada topuklu ayakkabı giyebilenleri, onunla yürüyebilenleri tebrik ediyorum. Allah bana da o dirayeti bir gün verir inşallah.
Ayaklarımın canı çıktı! Ne yürüyebildim ne ayakta durabildim, mahvoldum. Bihter gibi, kazma gibi yürümeye çalıştım durdum. Hala zavallı ayaklarım ağrıyor, kör olasıca ayakkabılar.

Neyse.
Oradan da sevgili arkadaşlarımın toplandığı eve gittik. İşte karşınızda 80'li yıllardan fırlamış insanlar!
Bütün o dolma saçlar, Serpil Çakmaklı tokaları, kalın rugan kemerler, vatkalı gömlekler ceketler, tayt üstü mayolar ve tozluklar geri dönmüş! Ve müzikler...



La is la bonita , smooth criminal , one way ticket ve diğerleri. Yaşları 50 ila 19 yaş arası 10 küsür kişi! Çılgınlar evi gibiydi . Ah o danslara ne demeli. Moonwwalk, Ona way ticket dansı, lambada!

Yeidk içtik, eski türk filmlerindeki gibi dans ettik, Tabu oynadık hatta hızımızı alamadık koca koca insanlar kim kiminle nerede bile oynadık. O kadar eğlenceliydki ki en son ne zaman bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Sabah 5 buçuktu oradan ayrıldığımızda. Zaman nasıl geçti anlamadık.
Ama kim kiminle nerede oyununu yetişkin olarak oynamanın keyfi... Paha biçilemez .
Burada azimle akıllarına gelen abuk subuk şeyleri yazan kim kiminle nerede oyuncularını görüyorsunuz .

Uzun gecenin kısası, bir dahaki partiyi iple çekiyorum.

2 Ekim 2009 Cuma

Yuva aramıyoruz

Burada bahsettiğim kediciklereee...
Artık yuva aramıyoruz.
Kediciklere yuva bulunmuş, mutlu mesut yeni evlerindelermiş. İnşallah mutlu mesut devam ederler hayatlarına ^_^
Oh be!

not:Nancy bugün halıya çiş yaptı. Kızdım bir bağırdım tüyleri uçuştu tepesinde. O da korkuyla sehpanın altına girdi. Şimdi beni kesiyor. Ne güzel şey it sevgisi, ve mecburen neredeyse yıkanmış halı sevgisi.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Sonunda

Bir sürü blog inceledim. Bir sürü anne-çocuk blog sayfası okudum. Hepsinin ortak noktası çocukları, yavrucukları. Ben böyle ne zamandır çocukları sevmememle ilgili rahatça atıp tutarken, hormonları ve anaçlığı yüzünden hırsı tavan yapmış birinin bana sonunda "Hey bana bak kızım, yok çocuk sevmem, yok çocuklar böyle, yok çocuk sahibi olunca kadınlar kafayı yiyor bilmem ne diye yazıp duruyorsun .Seni gidi çocuk düşmanı- duygusuz- ruhsuz- sevgisiz kişi! Bir de öğretmen olacaksın ! Puğğ senin kalıbına" diye saydıracağı günü bekleyedurayım sonunda karar verdim ki bu kadınlarla baş edilmez.
Ben de bundan sonra biricik yavrum köpeğim Nancy'yi yazacağım. Belki bir ara adımı "Nancy'nin annesi" , "Primanancy" falan yaparım :P
Mesela Nancy köpek son günlerde koltukların en küçük yastığının yanından ayrılmıyor. sürekli nöbet tutuyor. Çünkü regl dönemi yaklaşıyor ve kızışıyor! Hah! Yastık sevici bir köpeğim var hem de dişi! Bugün yastıkla fotoğrafını çektim. Daha doğrusu yakaladım.

Yastığın ırzına geçtikten sonra çektim bu fotoyu. Ama vahşi bakışlarından ve kırmızı gözlerinden anladığım kadarıyla henüz yastıkla takılacak kadar enerjisi var.
Bundan böyle budur abi. Köpeğimin dediği özlü havlamaları da yazacağım buraya.
Al birini yazayım.
Bugün parkta gezerken bir kedi görmesi üzerine uzun süre:
- Hauğğğğğhavaoağağağağağrğğğğğğ
Dedi. ^_^

29 Eylül 2009 Salı

Yok

Bir önceki postumda bahsettiklerimden beri buraya normal şeyler yazasım yok. Yazmakiçin her açtığımda karşıma çıkıyorlar suçluyorlar beni adeta :( Ben köpeğimin ayağına bastığımda çıkan sese bile irkilir kıyamazken nasıl kıyıyorlar anlamıyorum. Aklımdan çıkmıyor o fotoğraflar. Üzgünüm.

27 Eylül 2009 Pazar

Yazıklar olsun!



Kime ne yaptınız ki siz :(

Bakamam dayanamam demeyin! Siz yüzünüzü çevirseniz de bunlar oluyor!
Yazıklar olsun size bunu yapanlara! Yazıklar olsun buna göz yumanlara! Yazıklar olsun sizi sokakta sadece sevip geçenlere! Yazıklar olsun bunu yapanları eğitemeyen hayvan sevgisi vermeyen ailelere! Yazıklar olsun bize o kadar çok olduğumuz halde hala bunların olmasına! Yazıklar olsun! Lanet olsun size!


Bunlar cinayettir! Bunları yapanlar katildir! Buna sessiz kalmayın.

http://www.facebook.com/home.php?ref=home#/album.php?aid=113419&id=542282334

SESSİZ KALMA, SUÇA ORTAK OLMA! İmza için: http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=68

26 Eylül 2009 Cumartesi

Blogmania benden bahsetmiş haberim yok!

Gidi kuzgun güdük fare blogmania ya çıkmış. Onu okurken aa bir baktım benden de bahsetmiş meğer :) tabi haber veren yok ki peeh!
Okuyucularım benle ilgilenmiyor, fikirlerime , eserlerime sahip çıkmıyor demek :p

Neyse çok teşekkür ederim pek bir mutlu oldum ^_^

Buradan buyurun.

24 Eylül 2009 Perşembe

Yaramıyor

Evde olmak bana yaramıyor anladım. Aklıma bir sürü şey geliyor. Eski günlüklerimi okudum, kendimle hesaplaştım, kendimi seyrettim. Ne kadar büyüdüğümü, değiştiğimi gördüm.
Hayatım çok değişti. Ben o eski ben değilmişim anladım...

23 Eylül 2009 Çarşamba

Tatilcik


Bayram izniyle yıllık iznimin 3 gününü birleştirince güzel bir mini tatile sahip oldum.
Yaptığım iş, seçtiğim meslek çok zor. Haftada 5 gün (ve cumartesi 11:30 a kadar) sabah 09:00 akşam 18:00 arası her saatin 45 dakikası seans 15 dakikası ara. Bir saat 15 dakikaöğlen yemeği, hoop yine seans. Günde 8 çocuk. 8 Özel çocuk... Bazen , daha ne kadar süreyle bu işi yapabilirim diye kendi kendime düşünüyorum. Daha şimdiden çocuk doğurmaktan korkuyorum, bir gün kendim de öyle olabilirim diye korkuyorum, sevdiğim insanların çocukları için bile korkuyorum. Kendimi resetlemeye ihtiyacım var. Biraz öğretmenlikten çıkmaya ihtiyacım var.
Aslında elimden gelseydi bu tatilde mekan da değiştirecektim ama olmadı. Olsun... Tatil bitene kadar çalışırken yapamadığım şeyleri yapmayı düşünüyorum. Geç vakte kadar uyumak, odamla ilgilenmek, Nancy ile ilgilenmek, tv karşısında pineklemek, gece geç vakte kadar film izlemek, iş düşünmemek vs.
Bu tatilimde, sevgilimden başka kimseyle görüşmeyi düşünmüyorum. Bencilce kendimle meşgulum. Oh !

17 Eylül 2009 Perşembe

Sonunda


Cem Garipoğlu'nu ailesi teslim etti.


Bu cümle her şeyi anlatıyor zaten.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Akrep


Az önce baktım Nancy bir şeyle oynuyor halının üstünde. Normalde toka falan bulur onunla oynar. Ama havlayıp geri sıçrayınca merak ettim. Bir baktım ki yaklaşık 4 cm uzunluğunda simsiyah bir akrep!!!! Allahım! Hayatım boyunca en çok korktuğum hayvanlardan biri. (Diğerleri yılan ve kırkayak.) Hemen terlikle ezip öldürdüm. (Normalde böcekleri öldürmem gazeteyle alıp camdan atarım ama yok arkadaşlar yok bu hayvana bunu yapamam.) Ben şimdi nasıl uyuyacağım? Nasıl huylandım. Ya Nancy yi soksaydı? Evde başka avr mı acaba? Ya ben terliksiz üstüne bassaydım? Raid böcek yemi gibi böyle akrep yemi yok mu?
Korkuyorum!!

11 Eylül 2009 Cuma

Çok önemli!!







Burada yaşanan sel felaketinde benim aklıma insanlardan sonra ilk hayvancıklar gelmişti. Sokak köpekleri, barınaklardaki, bahçelerde, otoparklarda zincirlere bağlı köpekler, yavru kediler ve diğer hayvanlar ne oldu diye kendimi yerken nette gördüm göreceğimi. Bahçeşehir hayvan barınağındaki hayvanlardan 130 tanesi sel felaketinde ölmüşler, yavru köpekler çamur altında can vermişler. Hayvanseverler 120 köpek kurtarmışlar ve yedikule hayvan barınağına getirmişler. Ve şimdi yardıma ihtiyaçları var.
Lütfen bu fotolara bakın ve onlar için bir şeyler yapın. Para istemiyorlar sadece bu sitede açılmış ihtiyaç listesinden seçip satın alabilirsiniz, evinizden oturduğunuz yerden.


İLETİŞİM İÇİN:
Mimar Meral OLCAY,
Gönüllü Barınak Yöneticisi
Adres Yedikule Sahil Yolu, Yedikule surdibi, eski havagazı deposu
(Üst Yol Marmaray projesinden dolayı kapalıdır.
Sahil yolunu kullanınız.)
Telefon 0212 633 58 57
Cep 0535 712 63 90
Faks 0212 633 58 57

http://www.kangurum.com.tr/kangurum3-web/donationProducts.do?donationinstituteid=3



Ayrıca http://by.bgd.org.tr/

10 Eylül 2009 Perşembe

Bu benim arkadaşım


Güzel tablolarını görür görmez demiştim ki : "Bunları satmalısın! " . O yüzden ne zaman böyle tablolar satan galeriler görsem hep aklıma gelirdi. Benim Nancy için yaptığı yağlıboya tablo hala odamın başköşesinde durur oldu. Sonra blog açtı kendine. "Acaba beğenirler mi, acaba isterler mi?" diye düşünerek. Sonra ben hızına yetişemez oldum. Önce tablolar, sonra üç boyutlu tablolar, sonra havluluk vb, sonra tişörtler, temalı çalışmalar, organizasyonel işler falan derkeen sonunda olan oldu! Canım arkadaşım şirket oldu! Artık bekarlığa veda organizasyonundan, temalı özel tablolara, tişörtlere kadar geniiş bir alanda yasal çerçevede faaliyet gösterecek.
Sonunda kendi için çoook güzel bir iş yaptı bence. Onunla gurur duyuyorum.
Hayırlı uğurlu olsun Ebrucuğum.

http://primarimadancocukcabirdunya.blogspot.com/
ve yakında
http://www.cocukcabirdunya.com/


^_^