31 Aralık 2008 Çarşamba

Yeni yıl-eski yıl



Nasıl ki doğum günleri bana hem sevinç hem de burukluk yaşatıyorsa yılbaşları da aynen öyle hisler yaşatıyor.Hem sevinçli oluyorum (nedense) hem de buruk,tuhaf...
1 yılda büyüdüm,akıllandım,değiştim demeyi çok isterdim ama şu anki duruma bakılırsa ne büyüdüm ne akıllandım,hala aklım bir karış havada,hala herkesi dinleyip kendi bildiğimi yapıyorum,hala fevriyim,hala iç güdülerime ve duygularıma göre hareket ediyorum,hala manyaklıklar yapmayı seviyorum.Yaşadıklarım değişti sadece,hayatım değişti.2008 e işsiz girmiştim 2009 a işli giriyorum.2008 de hayatım değişti,planlarım değişti,olaylara bakışım da değişti.Daha kötümser olmam gerekirken ters etki yaptı daha iyimser oldum.
Aşık oldum.Kalktım gittim,yol boyu delirdiğimi düşündüm ama onu görünce anladım ki tek deliren ben değilmişim.Meğer ben romantikmişim onu anladım,meğer hala dünyada hayat varmış onu anladım.
Bu yıl,huzur,aşk ve sağlık istiyorum.Herkes için ve bencilce kendim için.


Not:Bu yıl paraşütle atlayacağım ama kararlıyım.

30 Aralık 2008 Salı

Hayat!Tuhafsın!

Bugün en sevdiğim öğrencilerimden birinin uzun zamandır kanser olan babası öldü.Annesi de kanser.Onun gözünün önünde eridi gitti babası da annesi de.Annesi şu an iyi gibi ama ağırlaşacak.Peki benim öğrencim ne olacak?17 yaşında daha.Ben de babam öldüğünde onunla aynı yaştaydım.O,hafif durumda olduğu için her şeyin farkında.Sadece farklı algılıyor ama ölümün farkında.Bana her şeyi anlattı,boğazıma oturdu üzüntü,tıkadı..Bir sn canım dedim gittim yan sınıfta ağladım gizli gizli.

Sonraki öğrencimle ise aramızda şu diyaloglar yaşandı:
-Mertcan merhaba
-Kız seni alan yaşadı!
-Elini uzat bana,merhaba
-İstanbul menkul kıymetler!
-Aferin sana,gel bakalım otur!
-Ankara ticaret odası!
-Hadi al bakalım bunu.
-Ankara ticaret odası!

45 dk sonra çıkarken:
-Hadi Mertcan hoşçakal
-Bay bay!Sütlü kinder çikolatasının tadına doyulmaz lezzeti...


Tuhafsın hayat!

29 Aralık 2008 Pazartesi

Kar

Aha!Kar yağıyor sonunda!Lapa lapa nefis!
Lütfen lütfen yarın yollar kapansın,iş olmasın.
Çocukken karda oynarken su tabancasıyla ıslatılıp zatüree olmuştum.Günlerce haftalarca ateşler içinde yatmıştım.Onu hatırlarım hep kar yağdığında.Çok mutlu oldum şimdi çok çok,dışarı koşup döne döne karda koşmak istiyorum.Yarın tatil olursa Nancy'ye bir güzellik yapıp karda parka götürmeyi düşünüyorum.Tamam kendimi de düşünüyor olabilirim.

25 Aralık 2008 Perşembe

Gidiyorum!

Yarın gidiyorum.
Mutlu olmaya,mutlu etmeye,aşık olmaya, İzmir'e gidiyorum.
Hayat çok tuhaf,çok sürprizli ,çok fena.Bir ay içinde hem sonuna kadar üzüldüm,yok oldum,öldüm,acı çektim hem de yeniden doğdum,mutlu oldum hem de çok mutlu oldum.
Çok mu erken acaba?
Gitmesem mi acaba?
Delirdim mi sonunda acaba?
Öldüm mü?
Rüya mı görüyorum?
Ne hissediyorum-ne hissediyor?
Boşlukta mıyım?Ondan mı böyle davranıyorum?Yalnızlık çok mu zor geldi?
Karnım,midem niye böyle pır pır?
Gitme Ayşegül biraz zaman tanı kendine olmaz mı?
Ama zaman dediğin nedir?Mutsuz geçirilen dakikalar hayat mı ki?
Mutluyum evet eminim kendimden,hayatta her zaman böyle hissedemezsin hatta hayatın boyunca bile böyle hissedemeyebilirsin.
Kulaklarım herkese ,herşeye kapalı.
Bir kere üzülmekten korkmadım denedim ya gördüm işte acıdan kimse ölmüyor.
Hayatta her şey mümkün Ayşegül hiç umudu kesme hayattan...
Hissediyorum güzel olacak her şey.
İçimde bayram yaklaşınca sevinen çocukluğum gibi bir sevinç...
Böyle bir şey işte bu da.


Eti Bumbo


2 Gündür Bumbo yiyorum.Kinde süt diliminden sonra buna taktım.Tavsiye ederim.Mis gibi portakal aromalı kakaolu bişey.Çocuklar da sevdi üstünde hayvan kabartmaları var ödül yaptım ben de hadi fil yiyoruz maymun yiyoruz diye.
Nefis bir şey,en son çocukken yemiştim dün okulda görünce yine bayıldım.

23 Aralık 2008 Salı

Uyuz oluyorum!

Ya bıktım forward maillerden!Ya daha kaç kez denebilir ki istemiyorum diye,yahu forward mail alımını kapatacak bir şey lazım bana.Bıktım! Bıktım artık falancaya toplanan sözde bağışlardan,bıktım artık "pazar neşesi" nden,bıktım artık "10 arkadaşına gönder,inanmayıp silersen gününü göreceksin" tarzı maillerden,bıktım bir sürü insanın mail adresinin arasında benimkinin gözüküp abuk subuk insanların beni eklemesinden,bıktım bill gates servetini dağıtıyor ,msn paralı oluyor saçmalıklarından...Bıktım!
Neden erkeklerin evlenme teklif ettiğini,ne bilmemnenin karikatürlerini (ben kendim istesem girip bakamaz mıyım),ne dostlukla ilgili uzun uzun yazıları (dostumsan bana gönderirsin ne yaa!!!) merak ediyorum ne ilgileniyorum,o kadar uyuz oluyorum ki bana kainatın sırrını versen okumadan sileceğim.Yeter!!!
Ya daha msn iletime mail forward etmeyin yazmamın akabinde forawrd mail gelir mi ya! Yeteeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeer!!!!!

Zor hafta

Bazen bana böyle olur.İşimi severek yapsam da bazen yapamam,zorlanırım.Düşünün günde en fazla 8 seans alsam bu 15 dk da bir yeni çocuk demek.Tamamen farklı özrü bulunan biri demek.Down sendromludan hop kendine zarar veren otistik çocuğa,hop 15 dk sonra spastik özürlü çocuğa.Bugünkü programım tam olarak böyle.Bu ara özllikle son seans geçmiyor,son seans pilim bitik oluyor.
Sevmeden asla yapılamayacak bir iş bu,milyarlar dökseler yapamayacak kişiler var.Benimse böyle zaman zaman kalmam dışında başka bir iş yapmayı düşünmediğim bir iş.Zor.
Neyse ki haftam güzel bitiyor.Neyse ki haftanın sonunda Kaptan var..İyi ki de var.

20 Aralık 2008 Cumartesi

Ergenlik


Kabul ediyorum berbat bir ergendim.Sabah içim öfke dolu uyanırdım ve gün içinde böyle giderdi.Dünyaya kafa tuttuğumu düşünür,dünyada bir başıma olduğumu zannederdim.Her lafım edebi eser,her hissettiğim dünyada tekti.Her şey mücadele konusuydu benim için.Bir yere gidecekken annemlerin nereye demesi bile batardı.Ben nereye gidip nereye gitmeyeceğimi bilemez miydim sanki peh!İşine gelince büyüksün gelmeyince küçük!Ne yetişkinsin ne çocuk.Toplum da kabul etmiyor ki seni.Seni de göreceğiz lafı alıp başını gidiyor.Yüzün gözün oturmamış,sakarsın,vücudun orantısız.Cosmo girl alıp olmayan sevgiliye testler yaparsın,oradaki güzellik reçetelerini uygularsın yine de öyle görünmezsin.Ablan,arkadaşlarıyla bir araya gelip sohbetin kralını yapar seni de aralarına almazlar öyle kalırsın.Günlüklerim öfke kusuyor bakıyorum da o zamankilere.Liseye gelmişim hepsi bitmiş.Bir sürü arkadaşım olmuş,beni sevmiş,kabul görmüşüm,beğenilmişim hepsi bitmiş.Buradan anlıyoruz ki ergenlerin derdi kabul görmek.Bulundukları yerde oldukları gibi kabul görmek.Lise 2.sınıfa geçmeden o yaz ani bir kararla upuzun saçlarımı tam bir erkek gibi kestirmiştim.Tam bir erkek gibi tanımlaması boşa değil,babamla giderdik onun berberine,o saç sakal derdi ben sırf saç:) O halimle ne kimse dalga geçti ne dışladı,aksine çok sevildi saçlarım.
Sonra tiyatro dönemi başladı,kendimi tanıdım orada,daha olumlu duygular geliştirdim,sonra babam öldü ben acayip bir döngüye girdim.Bu konuya girmeyeceğim zira bu ergenliği ve kendini bulma sürecini anlatan bir yazı.Sonraki sene bir sürü hip-hop çı, punkçı arkadaşım oldu,orada insanları yargılamamayı,dış görünüşle karar vermemeyi öğrendim.Çünkü o kendini bulmaya çalışan, sokaklarda break dans yapan,deri dikenli bileklikler takan arkadaşlar ne dışardan göründüğü gibi "uçmuş" ne de dışardan göründüğü gibi ipsiz sapsızdı.Onlar da benim gibi kendini bulma yolculuğunda insanlardı.Yavaş yavaş oturdu tarzım,benliğim.Daha da bitmiş değil elbette.Ama bu yolculuğu seviyorum.Yine bir eşik çıktı karşıma 2 ay önce,onu da geçiyorum.Yaşadıklarım deneyimlerim herhalde beni ben yapıyor.Hala törpülemem gereken taraflarım var.Fevriliğim en sevmediğim özelliğim mesela.Bir anda dünyaları yıkıyorum sonra da tıss.

Ergenliği kızlarımız ve erkeklerimiz farklı yaşarlar elbette.Dün de bana uğurlu gelen biriyle konuştuk bu konuyu.Benim en çok komiğime giden şeylerden biri,ortaokul-lise 1 dönemlerindeki sesi çatallaşmış ne yetişkin ne çocuk erkeklerdir.Bir kere çok gururlulardır bunlar.Mesela top oynanır.Güçlü çocuk ( gücünü de kesin toptan alıyordu,top onundur yani) zayıf çocuğu ittiğinde falan zayıf olan o minik kuş sesiyle "napıyosun sen ya" der.Güçlü çocuk "yürü len bilmemnaptıım" diye küfürü basar ama aynı minikkuş ses onda da vardır.Zayıf olan hem geri geri gider,hem de parmağını sallayarak "senin ananı bilmemnapcam olum görürsün sen"der.Der ama artık gözler dolmuştur,ses iyice incelmiştir.Ama arkadaşları önünde ağlayacağına ölür ya,ondan tutar kendini.Çok acıklı ama çok ta komik bir durumdur aslında.Benim Nancy yi gezirdiğim yerde böyle bir sürü çocuk var.Ben varken mesela görece dikkat ederler konuşmalarına.Hatta bir gün bir tanesi beni gösterip "hoop beyler (!) bayan var(!)" demişti de çok gülmüştüm kıs kıs.
Ergenliğe adım atan er kişiler henüz er kişi değil de aklı evvel kişi olduklarından dolayı akılları fikirleri güçtedir.Karıdadır kızdadır.Mesela benim köpeğimi severken bile "ben daha büyüğünü alıcam,kocamanını alıcam,herkesi parçalıycak",ya da kendi aralarında "Ben geçen kadına gittim", "Ben 2 kadına birden gitim","Benim abim beni her hafta götürüyo karıya" diye konuşurlar garipler.
Bir de bu er kişiler biraz daha büyüyünce deri bileklik,kirpi saç,elde sigara öbür tarafta bira ve gitar olayına girerler.O çatlak sese biraz da Kurt Cobain etkisi verilir tıngır tıngır çalınmaya çalışılır.
Kızlarımız da genel olarak bu süreci "ağlayarak yatağa atılma" süreci olarak geçirirler.Yastığa da sarılanlar olur tabi.Bir llafla hooop yatağa ağlayarak.Günlük ele alınır.Sevgili günlük beni kimse anlamıyor çok yalnızım bık bık,annem şöyle babam şöyle ablam şöyle,ben de bir bireyim ama günlük tripleri vs.
Neyse kızlarınkini kısa keseceğim,aslında konu uzun da çok uzattım yoruldum hasta hasta.Başka gün artık.Vurkaç yapmayayım yani:)

Masamın üstü


Aynı anda 2 kişi masaüstü mimi yapmış bana.Sevgili blogçu arkadaşlarım;ben ne yaptım ettim keyif alamadım bu mim işinden,bu sefer son mimimi de yapayım bitsin.
Ya bu arada PrimaRima hastalık dedi dedi ben hasta oldum iyi mi?Günlerdir zaten ağrılarım vardı dün bir baktık okulda ateşim 38 buçuk,eve de dönmedim derse devam ettim ama bu haftayı zor kapattım.
Köpek katili olmama ramak kaldı.Nancy hanım bu aralar şımardı da şımardı sürekli ığ ığ ağlamalar,burnuyla dürtmeler,ilgi istemeler.Olmaz ki benim de bir hayatım var.Onun nasıl kendi hayatı olmaz,gitsin kemiğini kemirsin,çorap kaçırsın,uyuklasın tv karşısında.Ama yok,şu an bile kucağıma zıplayıp kuruldu.
Aslında çok ilginç bir konuda yazacaktım ama üşüyorum düşünemiyorum yazamıyorum.
Üf!

19 Aralık 2008 Cuma

A lot like love


Favori filmim!
Kız güzel,adam güzel,hikaye güzel film de haliyle güzel.Güzel kız ve güzel adam uçakta karşılaşıyorlar,uçak tuvaletinde aşna fişne yapıyorlar,öyle başlıyor:)Sanmayın ki kızla çocuk orada tanışıyor ve aşk başlıyor.Yoo öyle değil,yıllar süren bir zaman diliminde kadın ve adam bir araya geliyor bir kaç gün aşk yaşıyor sonra yollarına hayatlarına devam ediyorlar,bir kaç yıl sonra tekrar...tekrar...Filmi izlemeyenler için sonunu söylemeyeyim ama sıcacık nefis bir aşk hikayesi izliyorsunuz.Cıvık bir yapaylık yok filmde,hatta bir sahnede çin lokantasında çeşitli tiplere giriyorlar romantizimden çok uzak.Bir aşkın yıllarca dip dibe olarak değil de zamanla,uzaklıkla nasıl geliştiğini güzelleştiğini görüyorsunuz.
Defalarca izledim yine mi izlesem acaba yahu.Bu filmde Amanda Peet e aşık oldum ayrıca.
Aşk her an görüşmek midir? "Çocuk kıza kavuşamaz aşk olur" demiş Aşık Veysel.Öyle mi olur?Aşk kavuşamamak mıdır peki.Biriyle sürekli dip dibe yaşarken aşk olmayacağının gayet bilincindeyim.Önemli olan bence dip dibe geçirdiğin süre değil o sürede geçirdiğin zamanın niceliğidir bence.
Filmi izleyin,izleyin ve aşık olmak isteyin.

18 Aralık 2008 Perşembe

Mide

Midemden bahsede bahsede böyle oldum iyi mi?Günlerdir iştahım yok yani var da yemeğe gelince yiyemiyorum,midem ağzıma geliyor,bulanıyor.Çok severek kendime hazırladığım kahvaltıları edemiyorum son günlerde.Bana bir şy diyorsun midem ama ben anlamıyorum derdin ne?
Bir de uyku hali geldi bana.Bıraksalar gündüz durmadan uyuyacağım.Bugün toplantıda müdürümüz "Boş derslerinizi verimli geçirin,programınızı düzenleyin" derken ben daha yeni uyanmıştım mesela.Boş dersimdi ve koltuğuma uzanıp bir güzel uyudum.
Dün gece rüyamda gördüğüm kabusta Jessica Alba oynuyordu.Şimdi ne tarafım nancy yüzünden açık kaldı bilmiyorum ama rüyam şöyle:
İnsanlar 28 gün sonradaki gibi öfke visürüne yakalanıyorlar.Birden her yer karışıyor.Cesika ben ve bir kaç kişi daha bir binaya saklanıyoruz.Visürlü tipler önlerine ne gelirse yıkıp paralıyor.Mesela araba geçiyorsa topluca saldırıyorlar.Tam saklandığımız yerden çıkıp güvenli bir yere gitme kararı vermişken uyandım.
Korktum.
Sanırım Jones un korku filmi tespitlerinin etkisinde kaldım:)

Bugün okulda sıvı sabun şişesine vernel koymuşlar iyi mi.

Dün akşam Melih Gökçek'i şovunu izledim biraz.O bile yetti gerilmeme.Olmuyor olmuyor böyle çocuk gibi tartışmaktan yoksun adamın bağıra çağıra pisliklerini saldırarak kapatmaya çalışmasını izleyemiyorum nefesim kesiliyor.
Uğur Dündar bile pes etti sonunda lafı koydu ama onu da anlamadı pis adam.

Not:Gülcan bu arada Olasılıksız'ı sonunda buldum,okuyorum,sonuna geldim sayılır.Çok beğendim çok.

adios admiyos
(jones um bu sana:) )

15 Aralık 2008 Pazartesi

Votka ve mide


Evet alkole dayanıksızım bunu anlıyorum.Evet ne kadar içtiğimi bilmiyorum çünkü elimde bardak durdukça içtim ve böyle günlerde de içmeyi seviyorum.Lisedeyken falandı bir yılbaşı günü eski dostumla light bira alıp içip sarhoş olmayı beklemiştik.Sarhoş olmak nasıl bir şey merak ediyorduk ama bekleye bekleye anladık ki sarhoş olamıyoruz.Sonra denemeleri extra ve dark birayla denedik,sarhoş olmasak da epey çakırkeyif olduk.Ama lisedeki aklıevveliğimizden olsa gerek içince cılkını çıkartana kadar içme gereği duyduğumuzdan limitimiz "kusana kadar içmek" ti.Kusana kadar içti mi tamamsın.Ben o günlerden olsa gerek artık bira içemiyorum,içmeyi bırak koklayamıyorum bile.Hemen midem bulanıyor.Sonra baktık ki bira bizi fena yapıyor votka alalım dedik.Gittik tekel bayiine,bir küçük votka aldık.Bir de vişne suyu ile gazoz.(Ne alaka demeyiniz).
Başladık içmeye içtikçe bir şeyler oluyor bize.O gece 2 kişi bir küçük votkayı içtik.Gece eve bir gittim yattım sanki birisi bacağımdan tutmuş beni fırıl fırıl döndürüyor.Yine de anneme çaktırmamıştım ama.
Sonra bir yaz akşamı Akçay'da votka enerji denedim.Aa o da nesi?Gece yatağıma yattım eve geldim ama uyuyamıyorum.Yatakta her türlü atraksiyonu yapacak enerjim var ama vücudum müsaade etmiyor.O gün bu gündür tercihim odur.Normal hafif geçen bir gecede kokteyl türü şeyler içerim ama güzel bir eğlence varsa votka-enerji ,votka kola benimdir.İçince öyle dağıtmam,bas bas bağırmam anırmam ağlamam sürünmem sadece çok eğlenirim ve nedense çok cesur olurum.İçkiyi öyle sünger gibi içemem ama 1 bardakta çakırkeyif olurum zaten.Gerisi bu hali sürdürmek için.
Geçen gece çok içmek istedim çünkü çok eğlenceliydi,ne kadar içtiğimi bilmiyorum fark etmedim dikkat etmedim etme gereği duymadım öyle eğlendim.Ya o değil de ben hiç bütün bir geceyi hatırlamayacak kadar sarhoş olmadım.Sadece o akşamki bazı görüntüler eksik ama uzun bir bölümü değil.Ama olmak isterdim bir kerelik.
Bugün 2 gün geçmesine rağmen hala biraz başım dönüyor,yanaklarım sıcak,midemde bir ağrı var.Her şey niye mideye vurur ki?
Şimdi midenin öneminden bahsedelim; çocukken izlediğimiz çizgi filmdeki gibi (adı neydi yahu hani vücudun içini gösteriyordu mikroplar organlar falan,yabancı bişeydi) besinler boğazımızdan girdiği gibi parçalanmıyor.O orada biraz bekliyor,eminim iğrenç görünüp kokuyordur midemiz.Sonra biraz safra biraz kasılıp gevşeme ile tahmin ettiğim çözülme oluyor,faydalı şeyler bir yere tahliye edilecekler bir yere.Mide neden önemlidir?Çünkü her şey midede başlar midede biter.Mesela aşk.Midende kelebekler uçuşur fark etmediğin bir şeyler olur midene,güzel ve mutlu bir histir.Mide de reaksiyon gösterir."Yemek yee yemek yee" der.Aynı şekilde ayrlık raddesine gelen olaylar da mide bulandırıcı raddeye gelince de ilişki biter."Çok sancılı bir süreçti" lafı buradan gelir:P Çoğu kişi aşkın kalpte-yürekte vs olduğunu söyler ama bence midede.Asıl tepkiyi o verir,aşık olursun midende kelebekler,aşna fişne yaparsın sonra karnın acıkır,kavga edersiniz karnın ağrır,seni üzer adamdan miden bulanır vs. vs. .
Mide önemlidir,midemi severim ayrıca bu yazı boyunca mide kelimesine yabancılaştım.




not:Jones'um iyi ki doğdun!

13 Aralık 2008 Cumartesi

Sarhoşum

Sarhoşumm sarhoşumm sarhoşum amannnn..

2 Farklı şey



Ayrılık mı?Normal mi?Ayrılık mı?Normal mi?
Bu aralar 2 hayat üzerinde gidip geliyorum;ayrılık durumu hallerim ne normal hallerim.
Ayrılık durumu halleri:Sümüklü akışkan bir burun,melankolik ruh hali,panik,ağlama halleri,büzülen dudaklar,arabesk düşünceler ve üzüntülü müziklerden oluşan bir harman.
Normal hayat:Bildiğin normal hayat.Evde yatavizyon yapan,film izleyen keyif alan,Patos critos yüzünden annesiyle tartışan,Nancy'nin kakasını bekleyen (kendisinin bu ara kaka problemi var da),hayattan keyif alan normal işte.
Bir olaya verdiğim tepkiler de öyle gel-gitli.Bu bende çoklu kişilik bozukluğuna yol açmasın bir de.
Tatil çok güzeldi,nefisti,gecelerce oturmak,film izlemek,Nancy ile vakit geçirmek,tıkınmak,yemekteyiz i izlemek (evet taktım gerçekten),balıklarımın ikisinin ölmesini izlemek,öğlene kadar uyumak falan nefisti.(balıklar nefisten sayılmaz).
Yarın 1 hafta sonra ilk kez evden çıkacağım.(Nancy'yi gezdirmek sayılmaz).Yine karşıya geçeceğim.Güç diliyorum kendime.Böyle hayattan üzüntüden kaçamazsın dimi.Yüzleşmek lazım.
Yine ummadığım yerden ummadığım zamanda haberler aldım.Ne diyeyim ki artık...Daha üstüne ne denilebilir ki...
Bugün Wall-e yi izledim.Herkese tavsiye edeceğim harika bir film.Robota aşık oldum,o bakışlarına,ellerini tıkırdatmasına,"iiiivaaa" demesine.
Size yeni sevgililerimi takdim edeyim:Bonus ve vodafone.Ayrıldıktan sonra mesajsız kaldığımı düşünüp üzülüyordum ama zırt fırsat zırt indirim.Eksik olmasınlar,çıkar ilişkisi ama naparsın.
Bu şarkı daa yine favori animasyonlarımdan happy feet in müzikleri arasında yer alan somebody to love.Filmde de var şarkı.Mutlu oluyorum dinledikçe.

Not:Bir sırrım var,ama öyle kalmalı...

10 Aralık 2008 Çarşamba

Arkadaşlar,dostlar ve diğerleri

Hayatımda o kadar önemli bir yer tutuyor ki.Hayatım krokanlı bir pasta olsa en büyük dilim arkadaşlarımla yaşadıklarımın olduğu dilim olur.Arkadaşlığa dair ilk hatırladığım;bahçemizdeki salıncağa iki kişi binmemiz ve arkadan bizi sonsuzluğa doğru uçurduğunu düşündüğüm Burcu'nun uçurmasının neticesinde bu eğlenceden şiş alın ve yarılmış avuç içiyle gözyaşlarımla ayrılmamdı.Evet çok mutluydum çığlıklar atıyorduk gülmekten.İlk hatırladığım bu.
Sonra sokağımızda yaşadığımız sonsuz oyunlar,çocukluk mutlulukları,ellerimizle yaptığımız ev,gecenin köründe oynadığımız saklambaç neticesinde heyecandan tuvaletimin gelmesi(her seferinde).
İlk dayağımı da arkadaşımdan yedim hem de evcilik oyununda evi sen toplayacaksın ben toplayacağım kavgasında.
İlk kandırılmam;Şebnem klozetin içinde gizli bir dünya olduğundan behsdiyordu.Çok uzun süre bakarsan o dünyaya açılıyordun.Eh tuvalette epey vakit geçirdiğimi söylememe gerek yok.
İlk korkum:Topluca ruh çağırmaya karar vermiştik.El ele tutulup dua okuduk ve bilinen "eyy ruhh" konulu çağırmalar.Fark ettirmemeye çalışmıştık ama hepimiz korkmuştuk.Hepimiz çocuktuk aslında.
Şebnem taşınınca çıktı çocukluktan uzaklaştı.Çok ağladık.
Burcu babaannesi kanser olunca çıktı çocuk olmaktan.
Duygu fiziksel itibariyle erken geliştiği için çıktı.
Erkekler yaşları büyüdükçe akılları kızlara kaydığından itibaren zaten çıkmışlardı.
Ben epey devam ettim.Babam ölünce çıktım ben de çocukluktan.O zaman da omuzumu yaslayacak dostlarım hep vardı.
Arkadaşlar,dostlar türlü türlüdür gerçekten.
Kimiyle serserilik yaparsın ciddi konulara girmezsin,kimiyle hayat hakkında derin mevzularda falan konuşursun,kimiyle kültür sanat aktivitelerine girersin,kimiyle sadece msnde hoş beş edersin,kimi hep melankoliktir,kimi hep çılgındır,kimi çok özeldir her an onun için müsaitsindir,kimi ile hep güzel başalrsınız konuşmaya ama hep gergin bitirirsiniz.
Geçen gün Ebru ile istemeden yaptığımız tartışmadan sonra düşündüm.Arkadaşlarımıza ve-veya dostlarımıza neler söyleyebiliriz neler söylememeliyiz diye.
Mesela aldatıldığını görsek,duysak söyler miyiz,söylemeli miyiz?Sevgilisi-kocası bir öküz olsa bunu ona söylemeli miyiz söylememli miyiz?Saçı veya kokusu çok itici gelse bunu ona söylemeli miyiz,söylememeli miyiz?
Birine bir şeyi söyleyebilme,eleştirebilme,yargılama için gereken yakınlık eğrisi nedir?Arkadaşın ve-veya dostun tarafından "valla ne dersen de ben senin iyiliğin için düşünüyorum ben böyle düşünüyorum,ben dobra bi insanım" denilmesi çok önemli midir?İnsanlar hep samimiyet ve düsürtlük görmek isterdiklerini söylerler ama karşısındaki ona açıkça bunu söyleyince de bozulurlar.Neden sevgilisiyle kavga ettikten sonra arkadaşına dert yandıktan,onun ne kadar düşüncesiz ve öküz soyundan olduğunu saatlerce tartıştıktan sonra sevgilisine geri döndüğünde aynı arkadaşla konuşmazlar veya karşı karşıya gelmezler sanıyorsunuz.
Arkadaşınıa ve-veya dostunuza bir sırrınızı,bir üzüntünüzü anlattığınız zaman onu size diyebileceği her şey için ona bileti kesmiş mi oluyorsunuz acaba?Bu tür yakınlıkların sınırı nedir mesela.Veya olmalı mıdır?

Bir de şöyle bir durum var,hayatına bir sevgili girince arkadaşlıklarını boşveren tiplere hep uyuz olmuşumdur.Bütün dünya durur sanki,bütün dostlar,arkadaşlar geriye itilir.Bir dostum var(dı).Bir çok şeyi birlikte yaşamıştık,en en enn dostlarımdan biriydi.Sonra sevgilisi oldu ve dünya bitti.Öyle ki biz Burak'la ayrıyken ona ağlarken sevgilisiyle çekildiği fotoları bana göstermeye gelmişti ve ısrarla bakalım diyordu.Bir yere artık çocuktan destur almadan gidemez olmuştu.Birlikteyken de çocuk sürekli bik bik bik mesaj çekerdi,arardı iki laf edemezdik."Sen anlat ben dinliyorum" yapılması en sevmediğim şeydir ama dostum için buna da katlandım zamanında.Çocuk bunu üzerken baskı kurarken bana ağlarken teselli de ettim ama bir gün en zor günlerimden birinde sevgilisi istemiyor diye yanımda bulunmayınca pes etmiştim.Dostluğundan,arkadaşlığından geri kalan her şeyinden.

Peki ben şimdi burada ona "Bu çocuk hayatını ele geçirmiş farkında değilsin,seni duygusal olarak kullanıyor,seni saçma sapan üzüyor sen de affediyorsun,kendine güveni yok egosunu senin üzerinde tatmin ediyor" deseydim,yine de o sevgilisine dönseydi ve ben "Sen ona döndün ya başına gelen her şeyi hak ediyorsun yine seni üzsün yine ağla üzül ne yaparsan yap artık" mı deseydim yoksa fikirlerimi kendime mi saklasaydım.İlk dediğim gibi davransam dostumu kaybedecektim çünkü sevdiği değer verdiği bir adam hakkında adam öküz de olsa bunları duymak bir sevgilinin pek tercih edeceği şeyler değildir (netekim dostluğum bitti ama o ayrı mesele).Ama bir dost olarak doruyu söylemenin verdiği rahatlıkla olacaktım (mıydım acaba?).
İlişkiler çok karmaşık hassas dengeler üzerine kurulmuş.Balansı iyi tutturamazsan "Sana ne" cevabı duyman,karşıdaki iyi tutturamazsa "Bana ne ya senden" cevabı duyman kaçınılmaz.
Bu uzuun yazıyı küçükken okuduğum ve pek sevdiğim kitaptaki şarkının ilk cümlesiyle bitirmek istiyorum.Ah küçük kemancı ah nasıl seni kaybettim ve aynı versiyonunu bulamadım.
Nasıldı başı?Mmm
Peskiera da bir göl varmış...

8 Aralık 2008 Pazartesi

Başka türlü bir şey


Başka türlü birşey, benim istediğim
ne ağaca benzer, ne suya
bir yıldırım
çarpması benim istediğim.
okyanusa dökülen nehirin suyunun okyanusa karışması.
göktaşının paris`te yalnız yürüyen adamın başına düşmesi.
bir güneş tutulması
benim istediğim. bir aşk tutuşması.
bin aşktan kaçarken benim rastladığının sen olması.
sığamadığım şehirlerin hepsinin bana ev olması.
tutuşturulan hüzünlerin
lacivert bir gecede bir şarap şişesinde yakılması.
başka türlü bir şey benim
istediğim.
bu çağda olmaz olası. geceye sığmaz yaşanması. gündüzde hep eksik
kalması. başka, başka bişey. bir yıldırım çarpması. bir yanardağ faciası.
öyle bir gelmelisinki bana ben lal kalmalıyım. kulaklarım duymamalı bir daha başka
bir sesi. gözlerim görmemeli başka bir yüzü.
deste deste biriktirdiğim
yalnızlığım yanında erimeli. yüzümda bir sarhoş gülümseme gezinmeli.
mevsimler
anlamsız, mevsimler şaşkın düşmeli.
aşk, öyle bir çarpsınki beni o ben ben
olmayayım dediğim gecelerin cevabı olmalı. kaçtığım sokaklardan sana sığınmalı.
aşkından harap bitap düşmüş olmalı. seni sevmekten, seni sevmekten başka çıkışım
olmasa...
aşk kapımı öyle bir çalsaki benim o kapım bir daha kapanmasa.
topladığım denizkabukları sahibini bulsa. gecelerde ve yalnız işlediğim o hatlar
bir mana kazansa. mana. manam sana kaysa. senle varolsa bu hayat. ve bir gün
yine seninle yok olsa.
hiçbir taht hiçbir saltanat bana senden başkasını
hatırlatmasa. haremdeki cariyeler azad olsa, sultanlık yıkılsa ben sana
sığınsam. kaçak bir padişah olarak sadece aşkına sığınsam. bana baksan. beni
anlasan. bana baksan. bana baksan.
sen bana baksan o anlar zamanın hükmünden
çıkar. senin gözlerinin değdiği gözlerim öyle bir hal alırki ne bir daha
göreceği şeyler onun için anlamlıdır nede geçmişinde gördükleri. an
hüviyetsizdir artık. an aşka bulanmıştır. an aşkla yıkanmıştır.
aşkın değdiği
bir şeyin hiç eskisi gibi kaldığını duydunmu sen?
aşkla eriyen dudaklarının
dudaklarıma değmesi nasıl bir ateş yakar bende hiç düşündünmü sen? küresel
ısınma dedikleri yanında anlamsız kalır. buzullar erir. bu dünya bir alev topuna
döner. gece. ve mum ışıkları aydınlatırken odayı. senin aşk kokan bedenin.
cennetin hangi bahçesinden çalınmış bu topraklar. sırtın. sırtındaki o ben.
boynundaki ufak izin. hangi cennet bahçesi kokunu taşır? hangi çiçekte hangi
koku senin kadar anlamlı olur. gece. ve biz ikimiz birer göktaşıyız. uzayın
derinliklerinde birbirimize doğru bilinmez bir hızla seyreden. birazdan
tutuşacağız. ve bu tutuşmadan. ne sen sağ çıkabileceksin. nede ben.
liman olan
aşka nasıl sığınabilirim? nasıl bir kaptanımki ben bu gemiyi bir türlü kontrol
edememekteyim. soğuklarda güvertede yani bu yapayalnız ruhta bir gömlek bir
ceket gezinmekteyim.
istanbul. aşk eğer sen olsa idin. ve istanbul istanbul
olmasa idi ben onu fetehederdim. adını o şehre verirdim. yüzyıllarca seni
bilsinler ve sana aşık olsunlar diye.
aşk. hangi denizin kıyısındasın sen.
hangi kumsalda duruyor ayak izin.
başka türlü birşey benim istediğim.
bir
kadın bir erkek arasında geçen.
ve içinde sadece mana bulunan.

can yücel

6 Aralık 2008 Cumartesi

Adisin blog! Ve hayvanlar alemi

Çok güzel bir de bozuldun ha puğ sana.Niye çıkmıyor tık-din kısmım müziklerim gebertirim seni.
Ellemedim bir şeyini ne istedin,derdin nedir sevgili blog?
Bir açtım eve gelince çerez merez bir şey diyor sil dedi çerezi sildim tamam canım dedi açtı daha ne?
Keyfimi bozmana izin vermeyeceğim blog,çünkü muhteşem tatilim başladı.Kendim için alışveriş yaptım dün ve bugün.Artık hep yalnız giyeceğim kıyafetler aldım.Sus Ayşegül sus aa.Filmlerime göz gezdirdim.Olağan şüphelileri izlemeye karar verdim bu akşam.Geç yatmaya da karar verdim.
Bugün okula bir koç geldi,geçen gün gidilen programdan yollamışlar.Geldiler tam da odamın camının önüne koydular hayvancağızı.Nasıl da güzel.Düşündüm durdum.Düz mantıkla insanlar bu hayvanı öldürüp etini yiyor.Atan kalbini durduruyor,kafasını kesiyor.Vejeteryan olabileceğimi sanmıyorum.Malesef hayvanlar hakkında bu düşüncelerime rağmen whooper dan ve nar gibi kızarmış tavuk kanatlarından vazgeçebileceğimi sanmıyorum,halbuki kırmızı et sevmem,yemem de.KFC nin bir videosunu seyretmiştim peta nın sitesinde tavukların hali içler acısıydı,ağladım hatta ama bana mani olamadılar.İnsanoğlu ne acayip.Yemekte et yemem,kıymalı yemek yemem,et ağzımda sakız olur midem bulanır yiyemem .Ama vejeteryan olsaydım herhalde vegan olurdum.Öyle ya etini yemiyorum ama kendisini sömürüyorum ve faydalanıyorum.Hoş bu o hayvanın hayatına mal olmuyor.Öyle çeke çeke getirdiler bağladılar ot yedi durdu,arada da yoldan geçen arabalara insanlara baktı.Bayramın birinci günü kesilecekmiş,okuldaki zor durumdaki ailelere dağıtılacakmış.
Çocukken babam benim sürekli hastalıklar yaşamamdan dolayı kurban kestirmişti hatırlıyorum.Ama biz hayvanı görmedik.Çocuk yuvasında kestiler orada kaldı.Görmeye de dayanamazdım zaten.
Ayrıca yine çocukken bir sürü hayvan beslerdim.Kedi,köpek,kuş,tavuk,horoz,ördek,hindi,tavşan,bıldırcın vb.
Babam tavuklar (veya ördekler bıldırcınlar vs) büyüyünce başlardı bunları keselim yiyelim demeye.Ben de gözyaşları içinde poposu kakalı,çıplak boğazlı tavuğuma sarılır itiraz ederdim.Babam da eceliyle ölene kadar bakacağımızı söylerdi.Bir gün eve gelirdim hayvanlar yok.Babam gezmeye gittiklerini dönmediklerini kaçtıklarını söylerdi.Halbuki buzluktaydı kendileri.Yolunmuş ve temizlenmiş olarak.Her yılbaşı aynı dram yaşanırdı.Babam eve hindi alır kesip yemek için.Biz hindiye isimler takar ve duygusal olarak bağlanırdık.Malum olayın olduğu zaman evde durmazdık.Yılbaşında ben hariç herkes hindi Makbule'yi unutmuş afiyetle yer olurdu.
Civcivim düşünmeye başladığında sorardım.
-Baba niye civciv düşünüyor?Ne düşünüyor?
-Ölecek kızım o ondan öyle,hasta.
-İyi de ne düşünebilir ki?
-!*^^%=+%

Ne düşünebilir?Civciv hastayken,koyun kesilmeyi beklerken,hindi Makbule bize son kez glu glu yaparken ne düşünebilir?

Beklenen olmuş civciv ölmüştü.Arkadaşım dedi ki
-Ben duydum ki ölüleri yıkayıp bir beze sarıyorlar öyle gömüyorlar.
Ben de aldım civcivi havuza attım.Bir güzel yıkadım kaskatı olmuş hayvanı.Sardım bir mendile.Gömdüm bahçeye,bir de taş diktim.Üç kulhuvallah bir elham yallah gitti civciv.
Bu bayram da her bayram olduğu gibi kişisel protestomu sürdürüp et yemeyeceğim (zaten yemiyordum),hatta kurban etinden yapılmş köfte bile yemeyeceğim.İnsanların hayvanları kan revan içerisinde beceriksizce boğazladıkları görüntüleri izlemeyeceğim okmayacağım.



Yine aklıma düştün blog,ah ah müziklerim de gitti.

hm

Bu sabah sol elim uyuşuyor ilk kez.İlginç.

3 Aralık 2008 Çarşamba

MiMutluluk


Bu 2 gündür ablamdayım.Dün işten buraya geldim ve iyi ki gelmişim.Korku filmi izledik,yedik,içtik,sohbet ettik,uyukladık...Mekan değiştirmek iyi geldi.Bu akşam da buradayım.Nancy yi çok özledim ama olsun o beni anlayacaktır.
Gelelim mimimize.Yeni hayatımdaki mutluluklarım biraz daha değişti,daraldı ve genişledi.
Mutluluk, Nancy'ye sarılıp onun kendine has kokusunu içime çekmek ve gece sırtımdaki ağırlığını hissetmektir.Mutluluk,eve gelip üstümü başımı paralar gibi çıkartıp bir yandan yerken bir yandan bilgisayarda filmimi veya dizimi izlemektir.Mutluluk, soğuk karlı bir günde sabah erkenden dışarı çıkıp sadece ayaklarımın karlara basarkenki kütürtüsü eşliğinde gazete ve kahvaltılık alıp sıcacık evimde perdeler açık bir şekilde keyif yapmaktır.
Mutluluk,yaz-kış fark etmeden gece yatağa girdiğimde çorapsız ayaklarımı serin çarşaflara sürtmektir.
Mutluluk eve gelip te annemin mis kokan yemekleriyle karşılaşmaktır.
Mutluluk maaşımı zamanında almaktır:)
Mutluluk sevildiğin ve kabul gördüğün bir yerde içinden geldiği gibi kahkahalar atmaktır.
Mutluluk,öğrencimin gelişmesini fark
ettiğim o andır.
Mutluluk,aklıma düşen abur cuburu ısırdığım ilk andır.
Daha bir çok şey vardır mutlaka ama şu anki ruh halimden arta kalanlarla bu yazı çıktı.
Şu anki ruh halim 10 üzerinden 7 diyorum ve gidiyorum:)
Adios..

Ben de bu arada Bukle'yi ve Frijit jones u mimliyorum:)

27 Kasım 2008 Perşembe

İlişme

Sinirliyim,herkesi kırabilirim,kimsenin derdiyle tasasıyla uğraşamam,dünya yıkılsa umrumda değil,her an patlayama hazır bomba gibiyim...İstiyorum ki kimse beni ellemesin kimse naz yapmasın,trip atmasın benim derdim bana yeter,hiç bir şey için kimse ısrar etmesin,telefonu kapatmak isteidğimde kapatsınlar,msnden çıkmak istediğimde trip atmasınlar,eve gitmek istediğimde ısrar etmesinler UĞRAŞAMAM!!!
Adamı hasta etmesinler ben zaten hastayım!!!
!!!!!!!

25 Kasım 2008 Salı

D.D.T.S.T.

Bu aralar yine bana bir tuhaflık bir domuzluk geldi.Okulda en sevdiğim öğretmen arkadaşımla konuşmuyorum,aslında çok üzülüyorum,büyük bir olay değildi aramızdaki ama yine domuzluğum tuttu yanaşmıyorum ona.Duyduğuma göre konuşmak istiyormuş ama çekiniyormuş.Ya ben niye böyleyim?Bir kere birine kızınca bir türlü hırsımı alamıyorum,karşımdaki kusursuz olmak zorunda sanki.Bazen okulda yemekte bir konu konuşuluyor ( diyelim ilişkiler) ben fikirlerimi söyleyince insanlar "puck sen tam bir gerizekalısın" bakışlarıyla bakıyor.Ben mi çok ekstrem düşünüyorum onlar mı bir tuhaf anlamadım.Mesela en son tartışılan konulardan biri çocuk sevgisi.Ben normal çocukları pek sevmem,şımarıklığa gelemem,öfkeden sağa sola saldıran,annesine başkalarına vurup saçan,arsız çocuğa bir tane çakasım gelir.Her çocuk sempatik gelmez yani.O zaman diyorlar ki "neden öğretmen oldun?" Nasıl yani?Öğretmen her çocuğu sever mi? Hadi canım.Ben 1 yıl anaokulunda görev yaptım,çok güzel günlerim de oldu ama anladım ki normal çocuklarla bu iş yürümez (en azından benimle).
Şöyle bir mantığım var.Normal çocuklar bir şeyi yakıp yıkıyorsa sağa sola saldırıyorsa ,bin kere yapma dediğin şeyi yapıyorsa şımarıklıktandır (çok ekstrem durumlar hariç),ama benim çocuklarımın bunları yapmasının bir sebebi var.Benim üstüme başıma saldıran,saçımı yolan,kendini yerlere atan sürüyle öğrencim oldu ve olmaya da devam ediyor.Ama onların bir sebebi var.Kızamıyorum bile.Ama yollarda alışveriş merkezlerinde çocuklarına köle olmuş anne-babaları gördükçe deli oluyorum.
Benim bir öğrencim vardı anaokulundayken.P diyelim ona (Ebru bilirsin sen ) P. hayatında görüp görebileceğiniz en şımarık çocuklardan birisiydi.Annesinin bir tanesi,eşsiz yavrusu,şişmanlıktan ağzı gözükmez olmuş P. Uyumsuz,şımarık,paylaşmayı bilmeyen,arkadaşlarına sürekli zarar veren hırslı yıkıcı P. Annesiyle milyon kez konuşmamıza rağmen sonuç alamamıştık.Bir gün ben nöbetçiyken P. nin sürekli oyunları bozduğunu,arkadaşlarına vurduğunu görünce onunla konuşmak için sınıfın dışına almıştım,akabinde kapı çaldı ve annesi P. yi almaya geldi.O sırada P. avazı çıktığı kadar ağlamaya bağırmaya çirkin sesler çıkartmaya başladı (ağzını yaya yaya) . "Annneeağğğğ öğretmenim koluma vurduağğğğğğğ" ben şok! Annesi inanamayan gözlerle önce bir danasına sarıldı,sonra öldüren bakışlarını bana çevirip "puck hanım size hiç yakıştıramadım ,niye böyle bir şey yaptınız?" dedi.Ben şok üstüne şok yaşadım,ufacık adi veledin oyununa gelmiştim.Bu arada P. her biri at toynağı büyüklüğündeki elleriyle şişman yanaklarını sahte gözyaşlarını siliyor bana hınçla bakıyordu."Size artık diyecek hiç bir şeyim yok L. hanım. " dedim..P. Kabusum..Asla bir çocuğa vurmadım,ne kadar köpürsem de asla elimi bile sürmedim hiç bir çocuğa,tahammülsüzlüğüm kendi içimde.
Konu nereden nereye geldi.Neyse efem okulda bunlardan bahsedince ay nasıl olur yaa o zaman bu mesleği neden seçtin kiğğğ,çocuklar çiçektiğğrr anne olunca anlarsığğğnn.Anlamam efendim.Ben de çocuktum ama böyle salak entrikalar yapmazdım,çocukluğumu bilirdim.Şimdiki anne -babalar modern çocuk yetiştirme adına çok büyük yanlışlar yapıyorlar.Gerçekten bilinçli anne-baba sayısı o kadar az ki.Hala bana "bizim çocuk çok zeki hiperaktif" diyen aile var,halbuki hiperaktivite başlı başına bir sorun."Ay bizim çocuk 4 yaşında baleye gidiyo,ingilizce biliyo,satranç öğreniyor,ata biniyo,3 ayrı pedagogla görüşüyoruz,tüm geleceği planlandı" diyene koca bir kafa atasım var!Çocuk çocuk olmayı kaçırıyor,çocuk ya tüm imkanlar önüne sunulduğu için bocalıyor,boşluğa düşüyor,ya da ergenliğe girer girmez strese girip üst sınıf bir asosyal oluyor.Hadi buyur.
Bir velim bana ilk geldiğinde,oğlunun yanında sürekli onun olumsuz yanlarını anlatmıştı."Bu altına yapıyor,bu hala biberon kullanıyor,bu bezini çıakrtsam bile bana baka baka kapının arkasına kaka yapıyor,bu balkona hala cam diyo,bu banyoya hala okok diyo,bu duvarlara resim yapıyo,bu malını sahiplenmeyi hiç bilmiyo,bu bu bu buuu!" Sözü edilen çocuk daha 4 yaşında, IQ:56, orta derecede de zihinsel yetersizliği var ama sosyal,konuşuyor,yürüyor daha bir sürü şey.Ama konuştukça anlaşılıyor ki annesi üstü ıslanmasın diye hala elini yüzünü kendisi yıkıyor,giysilerini kendisi giydiriyor,kaşıkla yemek yiyemez üstüne dökülür diye biberonla çorba içiriyor,altı hala bezli çünkü annesi tuvalet eğitimi için havaların ısınmasını bekliyor ve bu görülme sırasında anne sürekli çocuğa kıpırdama,yapma,etme dokunma deyip duruyor.Sorun ortada çözüm de ortada ama anne göremiyor! Anne olunca kör mü olursun? Çocuk 7 aydır bende ve çok büyük aşamalar kaydettik.Tuvaletini tuvalete yapıyor ama annesiyle giriyor ve çocuk sadece kolzete oturup tuvaletini yapıyor onun dışında anne pantolunu indiriyor,kaldırıyor,siliyor,ellerini anne yıkıyor.Ama bunu da aşarız umarım.
Neyden bahsedecektim nereye geldim.Halbuki ben son zamanlarda insanları kırıp durduğumdan ve bunu umursamamamdan,sonra gece yatınca kendi kendime söz verdiğimden bahsedecektim.
Bu uzun ve sıkıcı yazıyı kim ne yapsın,tarihin tozlu sayfaları arasında yerini alsın.
Baştaki d.d.t.s.t. ise ablamla eşi daha sevgiliyken birbirlerine yolladıkları mesajın sonuna hep bunu yazarlardı,bakalım bilen çıkacak mı.
Bu arada fikir ayrılıklarına düştüğüm kişilere bu aralar en çok dediğim şey "Bana göre süt size göre çikolata".Bu da ipucu olsun.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Kuzularım


Onların hepsi benim "çocuklarım".Okulda bize göre hepsi çocuk,hepsi özel bir çocuk ayrı bir dünya.En basit şeyleri bile yapabildiklerini görmek bizi bazen havalara uçuruyor.Raporlarında ele aldığımız yıllık amaçlarımız o kadar basit şeyler ki.1 Yıl içinde çalışılacak şeyler arasında; "Her bir eline bir küp alır,hareketli nesneyi gözüyle izler" gibi amaçlarımız oluyor.Hamurdan pasta yaptığını düşünüp "bu ne?" diye sorduğumda "hamuuur" demesi bile beni inanılmaz mutlu ediyor.
Yaklaşık olarak 7 yıldır özel çocuklarlayım.Ve hala birbirinden ne kadar farklı olduklarını (sadece zihinsel gerilik anlamında değil kişilik özellikleri bakımından da) anlıyorum.Mesela yandaki Ebru..
Ebru 18 yaşında.Down sendromlu ve havale geçirmiş.İnanılmaz komik bir kız.Çok şen şakrak,çok esprili.Okula geldiğinde bir keresinde "işte psikopat geldiii" demişti de yerlere yatmıştık.Kendisine ikram edilen kolayı içtikten sonra masaya koyup:" mm nefis" demesi başkaları için normal ama bizim için gülmekten kırılmamız anlamına gelmişti. Çok içinde gelirse "canım benim tatlı şekerim" diye sarılır öper Ebru.
-Ebru hadi bana bir şarkı söyle
-narinom nirininiam ( bi de oynar:) )

Sıra geldi Deniz'e.
Deniz de down sendromluyu.Du diyorum çünkü ayrıldı kurumdan.Deniz konuşmaz,başını yana eğmekten boynunda kısalma olmuştu.O dili içeri hiç giremezdi.Burada dikkatle görevini yaparken görülüyor.















Geçen yılki oğlum Atakan.Atakan ağır mental retardasyonlu.Annesi hamileyken hastalanıyor bildiğimiz grip hem de.Enfeksiyon bebeğe geçiyor ve Atakan doğuyor.Bu fotoğrafta üst üste koyup yıkmaya bayıldığı,uğruna heyecanlanıp nöbet geçirdiği blokları yıkmadan bir kaç saniye önceki halini görüyoruz.Atakan neşelidir,inanılmaz bir gelişme göstermiş yürümüş,konuşmuş hatta şarkı söylemiştir.Ah bir de heyecanlanıp nöbet geçirmese.Bakmayın masum yüzüne çok inatçıdır.İstemediği bir şeyi yapmadığı gibi bana yan dönüp kafasını sallardı olmaz anlamında.Yemeği beğenmezse tabağa bir vurur fiyuuu tabak bir tarafa Atakan bi tarafa.
İşte Bora.
Bora da Down sendromlu.Pamuk gibi yumuş yumuş.Ben onun "Aykekül" üydüm. (eski kurumumdan Bora)İlkokula yeni başlamıştı çok çalışkan ve mutlu öğrencim Bora.Kekeleme sorunu vardı.Jelibona da bayılırdı.Her ders ikimiz bir paketi yerdik.


İşte bir grup daha.Soldan sağa:Ogün ( epilepsi hastası,her nöbette her şeyi siliniyor bir daha baştan alıyoruz),Atakan bizim Atakan,ben,Ogün'ün üstün zekalı kardeşi Arjin.
Veee adamlarımm Alper ve Nafii.
Bu ikiliye bayılıyorumm.
Önce Alper:
18 Yaşında,orta derecede zihinsel engelli.Mutlu,şakacı,şımarık,sevgi arsızı.Beni görünce "uyğğyyyyyy" diye bağırır sevinçten çağırır beni yanına,yanaığımı öpmek için kafasını uzatır.
-Alper ağzını kapat
-mm (Alper in ağız kapatmaktan kastı alt dudağını üst dişlerinin gerisine almak:) )
-Böyle değil tamamen kapat.
-Apler kapatır ama mutluluktan çok kapalı duramaz o ağız.
Sevdiğini kıskanır,derste başkası da bizimle olsun istemez,ders yapmayalım konuşalım,onun gönlünü yapayım ister hep.

Ve Nafi:
Nafi de 27 yaşında down sendromlu.Koca göbekli ( gerçi şimdi diyetisyene gitmiş öyle dedi),beni eve cacık içmeye (kendi yapacakmış) çağıran,derste bana gül getiren,sınıfımı dağınık görünce bana pasaklı diyen,derste ben ona yıldız verince "ben seni yerim diyen" bir "çocuk" Nafi.
-kıkır kıkır
-Ne oldu niye gülüyosun Nafi?
-Hoşlandım!
-Ne oldu?
-Ben sana aşık oldum.Ben seni yerim.
_!?&%^/!

Nafi oruç tutar ramazanda ben de sordum.
-Ne diyorsun niyet ederken gece?
-Allahım anneme babama akıl fikir ver diyorum
-!+^?%=%&?&!


Ondan aldığım duyumlara göre bana pazartesi çiçek getirecekmiş.Romantik çocuk.

Fotoğrafı bende olmayan bir sürü böyle öğrencim var.Burada hepsiyle ilgili bir eşy anlatsam destan olur.Kendini kadın sanan ve ısrarla "ben kadınım" diyen kara bıyıklı iyi kalpli Güven,sürekli yanınızda televizyon açık sandığınız hiç susmayan Mertcan,aylarca parmak kasları için çalışıp sonunda netice aldıp sevindiğimde boynuma sarılıp "seni tok seviyoum" diyen Berat...
Seviyorum çocuklarımı.Bu kadar iki yüzlülüğün,yalanın,kötülüğün,anormalliğin,sapıklığın olduğu bir hayatta bana o kadar normal ve doğal geliyorlar ki.Sevgileri çok gerçek,sezgileri çok güçlü ve hepsi birbirinden çok farklı.

İyi ki bu mesleği seçmişim.

20 Kasım 2008 Perşembe

Korku


Ebru (prima rima) nun yazısını görünce yazma arzum depreşti.
İlk korkumla kendimin yeni farkına vardığım yaşlarda tanıştım.Birden geceleri minik minik adamlar görmeye başlardım herkes yatınca.Böyle evleri vardı merdivenli,ben de onların yanındaydım,aslıdna istemezdim orada olmak ama gece olunca onları görürdüm.Başka bir kapı açılırdı sanki geceleri.Bir çok defa annemle babama anlatmama rağmen kötü rüya zannettiler ama ben büyüyünce anladım ne kadar korkunç olduğunu.Sonra çocukken okula palyaço gelmişti,herkes gösterinin sonunda yanına gidip burnunu sıkıyordu falan.Ben de sıra bana geldiğinde yaklaştım,palyaço bana parmağını sallayıp "Olmaaaz küçük kız" dedi.Ve ben o gün bu gündür inanılmaz korkarım onlardan.Ertesinde de Parlament siname klübü gecesinde "O" adlı film vardı.Çocuk aklımızla ablamla yalvarmıştık annemle babama isleyelim diye.Öyle ya büyük olay parlament sinema klübü filmleri izlemek.Ertesi gün okul var çünkü geç saatte yatmamız yasak.Yalvar yakar ikna ettik.Ben nereden bileyim filmin böyle olduğunu.Günlerce gecelerce uyuyamadım,ne zaman gözümü kapasam Pennywise ı görüyordum.Bir gece ağlamalarıma babam uyanmıştı gece başımda durmuştu. ( Yıllar sonra favori kitabım oldu "o" (it! ) )
Sonra 12-13 yaşlarımda yağmurlu bir günde arkadaşımla bir çanta bulduk.Bir hırsız çalmış parayı vs alıp fırlatıp atmış gibiydi.Kimliği vs almamıştı.Kimliği karakola götürdük babamla.Çantadan çıkanları teslim ettik.Bir şey hariç;bir kitap.Kitabın kapağı yoktu.Onu bulduğumuz gece okumaya başlamıştım ve bırakamamıştım.O yüzden ona el koymuştum şimdi utansam da.Saklamıştım kitabı herkesten.İlk korku kitabımla ve Stephen King amca ile de böyle tanıştım.Kitabın adı: Korku ağı imiş. (salem's lot).
Kendimi bildim bileli korkuyla yaşıyorum,bir çok ilginç olay da geldi başıma,gelmeye de devam ediyor.Örneğin geçen gün gündüz uyurken bir rüya gördüm,hala hatırlıyorum.Saat 5 gibi kestirirken gördüm.O kadar gerçek o kadar korkunçtu ki.Rüyamda; bir hastane odasındaydık ablamla.Ablam yatakta yatıyordu.Mavi boyalı bir odaydı.Odanın kapısında minik bir antre vardı oturduğumuz yerden girişi göremiyorduk.Birden odaya bir "şey" girdi.Ne olduğunu bilemiyorum tarif edemem ama sadece kafamızın içinde sesini duyuyorduk.Varlığını hissediyorduk.Odadaki saf kötülük gibi bir şeydi.Girişten sadece kıyafet gibi vücudunun bir parçası görünüyordu minicik bir yeri.Ve sürünüyordu sanki.Oda kararmıştı,atmosfer değişmişti.Ablam ağladı,o "şey" orada ama bir şey yapamıyoruz.Ben kendimi zorladım zorladım ve uyandırdım.Uyanmasaydım o "şey" in gerisini görebilecektim ama sanırım dayanamam buna.Çünkü bu rüyayı ilk görüşüm değil.
Rüyalardan çok etkilenirim.Şu an yazarken bile korktum.Bana birden bir haller olur.Odadayken birden içime bir korku dolar ve paniklerim bir şey hissetmiş gibi olurum.Hani görmez ama anlarsın ya öyle bir şey.Şimdi bazen Nancy evde bir yere bakar ve havlar veya ulur durduk yere.Baktığımda bir şey yok ama o ne görüyor bilemem.
Bu arada fotoğraflardakileri tanıştırayım.İlki çocukluk kabusum pennywise."O" filminden bir sahne.
Ötekisi ise İncubus.Yani onun tasviri elbette.İncubus gece uyuyan kadınlara tecavüz eden iblisin adı.Kadın olanı da succubus oluyor.Bir yerde İncubus un korkunç ve ünlü bir tasviri vardı ama bulamadım.Bulursam koyarım.
Yatayım artık,yatabilirsem...

18 Kasım 2008 Salı

Hayaletin garip huyları


Favori kitaplarımdan birisidir yandaki.Okurken yerimden kımıldayamam korkudan.
Ben uzun zamandır tuhaflıklarımı yazmak istiyordum sonunda fırsat buldum.Benim kendimde çok tuhaf bulduğum huylarım acayipliklerim vardır.Onlardan bahsetmek istiyorum.Ayrıca sizlerden de acayipliklerinizi yazmanızı isteyeceğim.Bunu MİM olarak yapalım.
Okurken de hayatım boyunca idolum olan ve daima da öyle kalacak olan Madonna'dan bu aralar favorim olan şarkısını dinleyebilirsiniz.
Benimkilere gelince:
Sıcak terlik giyemem;birisinin ayağından çıkardığı ayakkabı ve-veya terliği asla giyemem.
Birinin yeni çıktığı tuvalete de asla giremem.
Telefonda konuşurken birisi bana kaş-göz-el-kol yaparsa bir şeyler anlatmaya çalışırsa çok sinirlenirim ve hiç bir şey anlamam.
Bazı şeylerin çizilerek anlatılmasına ihtiyacım olur.Karmaşık olayları hemen idrak edemem.Ya canlandırmayla anlatılması gerekir,ya madde madde ya da çizerek.
Matematik konusunda kesinlikle üst düzey yeteneksizim.Öyle ki bazı durumlarda parmak hesabı yaparım.
Pc başında otururken ayaklarımı havaya dikip otururum.
Çiçekleri önce koklarım sonra da ucundan ısırırım.Neden bilmem ama kendime mani olamıyorum.
Bir şey düşünürken işaret parmağı tırnağımla baş parmağımı tırnaklarım.
Birisiyle konuşurken kendi içimde düşündüğüm şeyleri sesli söylediğimi zannederim ve "dedim yaa" diyebilirim.
Ojelerimi dişlerimle sökmeye bayılırım.Özellikle parlatıcıları.
Dışarda kullandığım bardakları mutlaka koklarım.Kokuyorsa kullanamam.
Tuvalette bir şeyler okumaya bayılırım.Eğer yanımda kitabım vs. yoksa deterjan kutuları da okuyabilirim.
Elimin yanlarını fark etmeden ısırırım ve ne zaman yaptığımı da bilmem.İzi görünce anlarım.
Gazeteyi benden önce başkası okursa nedense çok sinirlenirim.
Biri konuşurken gözünü gözüme çok dikerse rahatsız olurum neden bilmiyorum.Halbuki başka tarafa baksa daha da rahatsız olurum . ( Manyaklık işte)
Evde aşağı yukarı aynı tabakları,aynı bardakları ve çatal bıçağı kullanırım.Bir kaç tane belirlediğim vardır sadece onları kullanırım.
Gördüğüm herkesin önce ayakkabılarına bakarım.Kadın-erkek,çocuk,yaşlı fark etmez.Ayakkabı çok önemlidir benim için.Aynı zamanda ayaklar da.Farkına varamadığım bir fetişim mi var acaba?

Daha bir dolu şey vardır mutlaka şu an aklıma gelmeyen.Ben tuhaflıklarıma şaşıyorum ama mani olamıyorum.

Sıra geldi Mim'e.
Bukle'yi
Ebru'yu
Gizem'i
mimliyorum.Haydi bakalım tuhafmim'e hoşgeldiniz.

16 Kasım 2008 Pazar

Doğum günüüü


Bugün 23 yaşımı bitirdim,dün gece arkadaşlarımla bunu kutlamaya gittik .Eğlendik,içtik,şarkılar söyledik,göbek attık.Sesim gitti,şu an ağzımda pastil,başımda bir ağrı...Yorgunum serilmeye gidiyorum..

18'den sonrası çok hızlı geçiyormuş yahu,ne zaman geçti yıllar?

14 Kasım 2008 Cuma

Gülen bir Atatürk























Mailime arkadaşım Behiye'den gelen şahane Atatürk fotoğraflarını herkes görsün istedim.
Harika fotoğraflar.

12 Kasım 2008 Çarşamba

MİM!!! Karmaşık çantam



Ebru beni mimlemiş!Ben de bloglarda görüp duruyordum mim mim diye baktım millet açmış çantasını dökmüş ne var ne yok.Yahu benim çantam dağınık ben aradığımı bulamam.Ama madem mimlendik açtık çantayı pis kağıtları attık çektik foto.Hep özenmişimdir şık bir çantam olsun şık cüzdanım olsun içini bir açayım mis gibi parfüm koksun kadınsı bir havası olsun.Yok yok yok demek tarzım değil ne yapsam şık olmuyor darmaduman oluyor.
Çantamda ilginç bir şey yok valla,temizledim ondandır belki çünkü ilginç kağıt atıkları çıktı.
Ben de şimdi Esther i mimliyorum :) Haydi Esther neler var çantanda :)

9 Kasım 2008 Pazar

Nancy



Benim serseri ve çılgın köpeğim.Tüylerine doyamadığım ingiliz cocker spanielim.Onu geçen yıl bu zamanlar petshop sahibi arkadaşımın dükkanının önünde görmüştüm.Islak ve leş gibiydi.Eski sahibi binbir hevesle çocuklarına almış ve daha sonra yavrucuk eve işeyip dişlerini çocuklarının elleriyle kaşımaya çalışınca da aynı sorumsuzlukla arkadaşıma "Sat bunu" diyerek verilmiş.Bir mal gibi,bir sehpa gibi.Arkadaşım dükkanını taşıyordu o yüzden kapıya bağlamıştı,dıaşrda da yoldan geçen çocuklar önüne şeker cips hatta yanan sigara vs atıyorlardı.Ben yıkamak ve bir gece kalması için aldım ve öyle kaldı.Veremedim veremez oldum onu başkasına.Kendine aşık etti it.Hayatım boyunca köpeğim vardı ama apartmana taşındığımızdan beri (4 yıldır) köpeksizdim.Nancy kıllı vücudu,azgın dişleri ve ortalık yere yaptığı değişik kıvamdaki kaka ve çişlerle beni kendisine bağlamayı bilmişti.Sahibini kandırdık para vermeden verdi Nancy'yi bana.Önce tuvaletini hallettik,sonra da ellerimi kollarımı paralamasını ve paçalarıma terlik misali yapışmasını.
Benimle olan otorite savaşı devam ediyor aslında bir çok kere kan revan içinde kaldı elim kolum ,hala izlerim de var ama hangi aşk acıtmaz ki.
Bir köpek sahibine nasıl bu kadar benzer bilmiyorum ama Nancy de benim gibi Anormal.Acayip acayip davranışları var.Çılgınca bakışları var mesela.
Yatağımın içine girip yorganımı dağıtıp yatağın altında hav hav havlamaya bayılıyor.
Vücudunun herhangi bir tarafını kaşısam hemen arka bacaklar kendini kaşırmış gibi hareket etmeye başlıyor.
Apartmana girince veya çıkarken merdivenlerden hep duvarın dibine yapışıp yürüyor resmen yapışıyor yan yan yürüyor.
Eve birisi gelince sevincinden önüne kimin ayakkabısı gelirse alıp evin
ortasına getiriyor.Hatta misafir varken bulursa benim iç çamaşırımı getiriyor.
Uyurken insan gibi mıyıldanır,ağzı kapalı bof bof havlar
Ağlarken kucağıma gelip yüzüme bakar ve yalar

İlgi isterse ve ben pc başındaysam yattığı yerden gözünü bana diker,yanıma gelip ayağımı ısırır ve kaçar.
Kendi kendine bisküviyi veya kemiğini belleyip ta öbür odada olsa bile yanına gidince bi bana bi kemiğe bakarak kemiğin yanına koşar
Sevinince kendince en kıymetli eşyasını getirip bırakır (çorabım,parçalanmış topu,halatı vs)
Kendisi işerken kaka yaparken gözümü gözüne diker ennn
emrah pozlarında
Minik bir kilimimiz vardı önceden ne zaman sersek hemen üstüne koşup çiş yapar.Artık seremiyoruz onu.
Dışarı gezmeye çıkarken kayışını ağzına alıp kendini gezdirmek ister.
Banyodaki lavaboya gider oturur.
Elimi dişlemek için ağzını açtığında esner.
Döner sandalyeme çıkıp yatmayı çok sever ama ilk çıktığında sandalye durmadığı için bacakları titrer,titredikçe de sandalye döner döndükçe bizimki inemez bu böyle gider.
Ben önünde ani bir hareket yapınca birden panik olur.
Daha bir sürü bir sürü tuhaflığı var..İyi ki de var,o her tuhaflığıyla benim her şeyim.Şu an sırt üstü yayılmış yatağımda,eminim ki ben girince hemen sırtıma yatacak ve ığğ yapıp uyumaya devam edecek...
iyi geceler..

6 Kasım 2008 Perşembe

Köpeğim hav hav der

Çocuklarla dersteyken çocuk sıkılıp ta ben sıkışınca söylediğim favori şarkımdır "Köpeğim havhav der".Nancy'nin çılgın fotolarını çekerken de bu fotoyu görücne aklıma bu şarkı geldi.
Şu an içerde komşumuz ve 4 yaşındaki çılgın oğlu var.Veledin adını bilmiyorum ama komşuyla annem epeydir kanka olduğu için artık sormaya utanıyorum ben de "çocuk " diye sesleniyorum ne yapayım.Annelik nasıl bir manyaklıktır ki velet türlü delilik yaramazlık yaparken evi birbirine katarken annesi "Bebeğim,anneciğim yapmaağ" diyebiliyor?Nasıl köpürmüyor,nasıl duymazdan geleiliyor cırıltısını?Anne olunca böyle duyarsızlaşıyor musun bu seslere?
Ben hep şaşırmışımdır buna.Çocuk etrafta pervane gibi döner ve sesler çıkartırken annelerin hiç böyle bir olay olmuyormuş da ben hayali görüntüler görüyormuşum gibi davranmasını aklım almıyor.Ben bir şeyle meşgulken dışardan gelen seslere konsantre olamam artı sinirlenirim.Telefondayken mesela başka birisi gelip bana bir şeyler söylerse sinirlenirim,msnde yazarken annemin ne dediğini duymam bile,aile ile görüşürken çocuk vızıldıyorsa aileyi duyamam anlamam bön bön bakarım kanalize olamam.
Bu annelere verilmiş bir hediye midir?Ablamla konuşurken Ece geriden belki bin kere "annee annee anne?" der ablam duymaz bana anlatacağını anlatmaya devam eder.Nasıl yani? Nasıl duymaz rahatsız olmazsın?
Ben de bütün gün çocuklarlayım ama duyarsızlaşamıyorum?!
Öğretmenlik adaylık kurslarımız başladı.Artık yarım öğretmenim,1 yıl sorna tam yetkili kadrolu öğretmenim süper bir şey.Kusrun ilk günü kim derse geldi?İlkokul müdürüm!! Şaka gibi,adam 40 yıllık öğretmen,ben de öğretmen oluyorum ve adam karşımda.Onun için ne büyük mutluluktur bu."İbrahim bey siz benim ilkokul müdürümdünüz " dedim.Adam nasıl sevindi.Bizim öyle bir şansımız olacak mı?Bir gün yıllar sonra beni tanıyabilecek duruma gelebilecekler mi öğrencilerim?
İş yerinde bir dergi çıkartmaya karar verdim.Hiç bir öğretmen yanaşmadı 15 günde bir alanları ile ilgili bir makale yazmaya araştırma yapmaya.Ben de bunu anlamıyorum.Bu konuda yazacak kadar bilgili değilsen,hadi bilgiyi de geçtim (aslında geçemem bu insanlar üniversite mezunu öğretmenler ÖĞ-RET-MEN-LER!! ) biraz internetten araştırıp bir yazı yazamazlar mı?İşte ülkemde de her şeyde olduğu gibi bu meslek te öylesine yapılıyor.Aileler için bir adım atalım diyorum tıs,bilgilendirelim bir yayın çıkartalım bari 15 günde bir bir şeyler yazın diyorum yok.Ben kendi başıma da olsa yazacağım kararlıyım.
2 Gündür ağlamıyorum bu bir gelişme galiba.Hayat nasıl unutturuyor en üzücü şeyleri bile.Nasıl ya daha 2 hafta öncesine kadar evlenme planları yapıyordum!
Hem zor hem de ne basit her şey.

2 Kasım 2008 Pazar

çöpçatanlık mevzuuu


Bir kaç gün önce Ş. ve B'nin arasını yapmak için onları msnde çat diye ortak konuşmaya aldım. (biliyorum salakça bir şey, bana yapılmasından nefret ederim ama başka türlü çıkamadım içinden).Tanıştırdım,dedim "Bu B,bu Ş tanışın bakayım" falan.İlk gece 2 buçuğa kadar konuştular.2.Gece ne oldu bilmiyorum,dün yani 3. gün Ş ve B beni çat diye ortak konuşmaya aldılar,akıllarınca beni yiyecekler.Uyduruk bir kavga yaptılar işte bak ne biçim insanlarla tanıştırıyosun beni ne biçim kız-erkek bu ya falan gibi.Ben de yer miyim be hey heyttt.Sonra gerçeği açıkladılar.Manita olmuşlar meğer.Hadi bakalım kedi olalı bir fare tuttum.Bir gece önce karar vermişler efem hoşlanmışlar birbirlerinden.Görüşecekler en kısa zamanda.Artık insanlar böyle mi tanışıyor yahu.Annem internetten tanıştığın insanlara dikkat et derdi eskiden ama artık alıştı.Şu anki arkadaşlarımın,dostlarımın çoğu ile internette tanıştım.
Artık hayatımız iş-ev olduğu için işte uygun arkadaşlar-sevgili bulamazsak internetten buluyoruz.Belki de dışarda tanışacağımızdan daha çok tanıyoruz birbirimizi.İnternet deyip hafife almamak lazım.Yalancı her yerde yalancılık yapar,adilikse nette de yapılır dışarda da.Gazetelerde çıkar ya haber internette tanışıp evlendiler falan diyr.İnternet sözcüğünü bastıra bastıra.Ne var yani olamaz mı,tanışma tanışmadır gerisi teferruattır.Nette tanışırsın hoşlanırsın bir adıma tmadan yüzünü şeklini görürsün,yüz yüze görüşürsün,takılırsın,öpüşürsün koklaşırsın olmaz mı yani.Ha olmaya da bilir.Diyelim adam nette olağanüstü ama bir görüşüyorsun pısss elveda gelecekteki sevgilim merhaba msn flörtüm.
Ş ve B nin hikayesi yeni başlıyor,benimkisi bitmişken yeni bir başlangıç..İyi dileklerim onlarla olsa da bir sır vereyim;ilişkilerin uzun süre ve emek istediğini anladığım için yürümeyebilir diyorum.Amacım onların çöpünü çatmaktı elbette ama yüzyüze görüşmeden konuşmadan cesur bir karar aldılar bravo.Etrafımda bir sürü aşık olmak isteyen insan var.Biz Burak'layken "kıymetinizi bilin sevmek sevilmek için her şeyi yaparım" diyen bir sürü kişi oldu.Bu kişiler hep hep hep aşık olmayı bekliyorlar.Her tanıştıkları insan onlar için potansiyel,her kız arkadaşın onları bekleyen sayısız güzel arkadaşı vardır tanıştırsana derler.Ben de öyle mi olacağım yahu,her zaman yanında bir sevgilin olmak zorunda mı?Daha mı yarımsın böyleyken?
Sabah facebook u açtım,Burak mesaj atmış.Kendini de üzüyor beni de.Sonunda demiş ki:ne düşünüyorsun bilmiyorum ama lanet olsun seni herşeyden çok seviyorum... :(
Ben de onu çok seviyorum ama olmaz,olmuyor olmayacak ta...
Gidiyorum Ece'yi Nancy 'yi alıp parka gideceğiz...
İyi pazarlar.


Not:Bu yazı dış güçler tarafından sansüre uğratılmış isimler kodlanmıştır.Bilginize !

29 Ekim 2008 Çarşamba

Could shoulder

Tamam bu ayrılık üzerine bir yazı daha değil.Çünkü dünyada tek ayrılan ben değilim,kim bilir daha kaç insan şu an ayrı-ayrılmak üzere-ayrılmayı düşünüyor-tam şu an ayrılıyor...Şu dakika itibariyle ekşisözlük te ayrılıkla ilgili bir şeyler yazanlar 8 kişi falan.Ayrılıp hayata küsmüş arkadaş sayısı şu an 2 hatta.Hmm hayata küsmedim ben yahu,niye küseyim,daha tecrübe edilecek çok şey var.Şu zamanların acısından bile sadistçe zevk almam çok mu anormal?Ben hala aşk için umut olabileceğine ve tekrar emek vermeye değecek birileri olabileceğine inanıyorum.En azından şu yaşadığım yorgunluk geçince.Bir yerlerde Burak ve benim için tekrardan aşkı ifade edebilecek birileri olmalı.Acaba ilk hangimiz olacağız.
Bugün işimle ilgili neler yapabilirim diye bir şeyler baktım nette.Ne çok şeyi kaçırıyorum,eğitimler sertifika programları,yeni yöntemler,gelişmeler.Keşke daha kaliteli bir kurumda olabilseydim,belki ilerde transfer olurum.
Yazılarım ne karmaşık,kafam da böyle işte ordan oraya atlıyorum...

11 Ekim 2008 Cumartesi

Ece


Minicik minicik miniminnacıktın doğduğunda.Kırmızı,pembe,beyaz karışımı tenin,kötü kötü bakan maviş gözlerin,kara kara saçların,bütün minikliğine rağmen kocaman ellerin ve ayakların vardı.Ben senin için sırasıyla"aayyee","öjedüül","ayşeüğş","ayşedül","ayşegül" ve "teyzeciğimmm" oldum.Koca ellerin ve ayakların daha da büyüdü kısa zamanda.Milyonlarca güzel anımız oldu birlikte.Minicikken annen uyurken gece ben sana mama hazırlardım,bitmeyen şarkıları söylerdim uyu diye.Sonra büyümeye başladın hem de çok hızlı bir şekilde.Kaç çocuğun ilk cümlelerinden birisi "Hipopotam istiyorum" olurdu ki?Senin ilk söylediğin kelimeler ve cümleler zaten bizi hep şaşırttı.Daha tam konuşamıyorken "elips" diyordun,daire numaranızı tanıyordun.Yüksek sesten korkardın hemen ağlardın oysa biz seni bağıra çağıra sevmeye alıştırdık zamanla,başka türlü kısık sesle sevgi olur muydu hiç.Sonra parklara gittik,denize girmeye korktuğun için sahilde takıldık,kumlarla oynadık,kedileri sevdik,resimler yaptık,filmler izledik.Ama yine de yetmiyor yetişemiyorum.O kadar hızlı büyüyorsun ki yetişmek mümkün değil.Korkarım bir gün bir bakacağım Lise yaşına gelmiş bana sevgilinden bahsediyor olacaksın ve ben şok olmuş ifadelerle "ne zaman büyüdü bu çocuk" diyeceğim içimden.
Çok akıllı,çok iyi kalpli,biraz mızmız,hayvanları çok seven (kesinlikle bu yönün bana çekmiş),biraz utangaç,kudurmayı seven,yemek yemeye üşenen,ağlayınca kusan,tv izlrken kafasını sağa sola yatıran, tek gözle izleyen,uykun gelince veya daldığında dudağının ucunu parmaklayan,köpeklerin kuyruğunu pronto tozal yapmak için kestiklerini düşünen,annesini babasını dünyadaki her şeyden çok seven her şeyden önemlisi mutlu bir çocuk oldun.
Bugün 5 yaşını bitirdin canım benim.Hasta olduğum için gelemedim seni göremedim ama "çok mutluyum teyzeciğim" dedin bana telefonda.Anneannen çektiği fotoğrafları getirdi bana,bir de süngerbob lu pastanın ayağını.

Canım yavrum,canım yeğenim.İyi ki doğmuşsun iyi ki gelmişsin ailemize.Seni çok seviyorum.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Vaziyet,arkadaşlar,sevgili ve diğerleri.

Uyku hali,iştahsızlık,gel-gitli ruh hali,bitmeyen bir tembellik hali ve agresiflik.Büyük bayram tatilinden sonra ortaya çıkan tablo bu.Kendimi,kendime ne olup bittiğini anlayacak kadar uzun süredir tanımadığım için yine anlayamıyorum ne hissettiğimi ne yapmam gerektiğini.Sabah yataktan çıkamıyorum,gün boyu uykum oluyor,bir an önce eve gitmek istiyorum vs. vs...
Vaziyet bu yani.
İlişkimizde benim kafamdaki grafiğe göre tekrardan yükselişe doğru giderken dün geceden beri aşağı doru inmeye başladık.Epey iyi gidiyorduk uyumlu,komik,olayları büyütmeyen.Bilemiyorum bu sefer ben gerçekten iyi gidiyordum,en azından kafamdaki dırdırcı ve karamsar sesleri susturuyordum.Şimdi duruma göre ya onun bu durumuna destek olup susacağım (çünkü bu zaman geçecek) ya da protestoma devam edeceğim.Bence insanlar uzun ilişki kurmamalı,insan kimseyle herhangi bir etiketin içine girmemeli,rahat olmalı.Karısı olmak,kocası olmak,nişanlısı olmak yani herhangi bişeysi olmak niye bu kadar cazip bilemiyorum.Ait olma isteğinden dolayı mı?Toplum ittiği için mi?Seçildiğini,beğenildiğini,istenildiğini tasdik ettirip fiyakasını atma hevesi mi?Ya da hepsi mi?
Kendimi bildim bileli gelinlik,aile,çocuk hayalleri kurmadım.Planlarımda ve hayallerimi hep kendimin üstüne kurdum.
Burak'a kadar.Burak'la olup kendimi onunla bir hayat kurmaya dahil etme isteğime karşı koyamıyorum.Aslında yine ne evlenmek,ne düğün,ne çocuk istemiyorum.Sadece ve sadece onunla olmak istiyorum.Bunun da başka bir yolu yok muu?Bir sevgili insanı ne kadar değiştiriyor.
Düşünüyorum da belli durumlara girdiğin arkadaşlaırn vardır.Bazı arkadaşlarınla serserilik yaparsın serseri olursun,bazılarıyla kültür sanat takılırsın kültür adamı olursun,bazılarıyla dedikoducunun teki olursun,bazılarıyla yakın ama belli sohbet limitini aşmadan konuşursun (benim msn insanları dediklerim gibi).,bazılarına herkesten kendinden bile yakın olursun,bazıları ağlamak için çok güzel bir omuzdur,bazıları da çatlayana kadar gülmek için tek başına bir sebeptir.Çok az kişiyle bunların birden fazlasına sahip olursun.Mesela bir arkadaşımla çok nadir konuşuruz ama birbirimizi hiç yüz yüze görmememize ve derinden tanımamamıza rağmen birbirimize sırdaşlık ederiz.O içindeki şeyleri döker,ben ona dökerim.Daha fazlasını ikimizin da umması hayal kırıklığı olur çünkü yapımız itibariyle birbirimize uygun değiliz.Ama arkadaşlar böyledir işte.Hepsiyle başka bir ruh haline girersin sanki.Sevgiliyken de hepsini birden olursun.Burak'tan ayrıyken çok büyük bir boşluk ve yalnızlık hissetmiştim.Sadece sevgilim değil en yakın dostum,o kadar yıllık geçmişim ve üstüne kurduğum geleceğim de yoktu.Mesele resimleri,mektupları,hediyeleri kaldırmak değildi ki."Biz" halinden "ben" haline geçmekti.Hayat adına heyecan verici yepyeni bir duyguydu ama yabancısı olduğum bir durumdu sonuçta.
Bir akvaryumum var.4 Tane balığım var.Çok sevimliler,bilseydim daha önce bir akvaryum alırdım.
Şimdi yatağımda tek başına kıvrılmış uyuyan Nancy'nin yanına yatıp uyumaya çalışacağım.
Benden haberler şimdilik bunlar.