24 Eylül 2013 Salı

Dersimiz Matematik

Matematik özürlüyüm. Kesinlikle sayısal zekam sıfır. Yani basit hesaplarda bile hata veriyorum boş boş bakıyorum o derece. Hiç bir zaman sevmedim, sevmediğim için de üzerinde düşünmedim . Ama öğrenmeye mecbur kaldım sınavlar yüzünden. Gerçi çoklu zeka kuramına göre zaten herkesin başarılı olduğu başarısız olduğu alanalr mevcut. Ben kendi adıma görsel , sözel , yaratıcılık alanlarında daha iyi olduğumu biliyorum.
Düşünüyorum da ben öğrenciyken de böyleydim. Daha ilk sınıftan itibaren öğretmenim de sağolsun matematiği sevmemem için elinden geleni yaptı.Keşke bizimkiler özel ders falan aldırsalardı da bana sevdirecek birisi olsaydı bari diye düşünüyorum.
Gerçi artık şimdiki çocukları sadece özel dersle kurtarabilen anne babalara helal olsun. O kadar ders programları yüklü ve sınavları çok ki nasıl yetişecekler allah kerim.
Bu sebeple size matematik özel ders sitesi olan Matematik Böyle Fullenir adlı siteyi tanıtacağım. İsterseniz çocuğunuza klasik özel ders aldırabilir, online ders aldırabilir, örnek soru çözümleri videolarına bakabilir, paket üyelik satın alıp komple destek aldırabilirsiniz.

20 Eylül 2013 Cuma

Assos



Efendim Bozcaada'dan çıkıp Assos'a yola koyulduğumuzda internetteki "otobandan gitmeyin köy yollarına girin çok güzel"  tavsiyelerini dinleyelim demiştik. Ama hem navigasyonun azizliği, hem de yol üstündeki köylerde bir cevher görmediğimiz için büyük bir C harfi çizip yolu uzattıkça uzatıp otobandan yani Ezine üzerinden Assos'a geldik. Daha doğrusu Kadırga Koyu'na geldik.
Çadırlı otelli konaklama araştırması yaparken Club Beyaz'a denk gelmiştik ve oradaki kare çadırlara hayran olmuştuk. Zar  zor ikinci denemem,zde yer olduğunu öğrendik ve hemen tuttuk.  Vardığımızda kaldığım en güzel çadırla karşılaştım.






Burada bizim kaldığımız kare çadırdan başka yer yatağının olduğu üçgen çadır ve bungalow evler var. Tesisin içi çok güzel, her bir detayı ,nce düşünülerek hazırlanmış. Banyosu lavabosu ortak kullanım (bungalowlarda öyle bir şey yok banyosu tuvaleti içinde) olmasına rağmen tertemiz ve güzeldi. Hemen denizin karşısında olduğu için yerleşir yerleşmez denize koştuk.
                                                
Dizimde oluşan motor dizliği yanığını görmezden gelirseniz sevinirim heheh.
Deniz muazzamdı. Tertemiz ve ısısı ideal. Bu denize girince Uzi'ye " galiba girilebilecek en güzel denizlere giriyoruz" dedim. O kadar beğendim. Su diğerlerine göre biraz daha soğuk ama benim için Akçay'ın kıç donduran denizi soğuk kelimesinin görsel karşılığıdır . Orada denize giren anlar ne demek istediğimi.



 Tesiste çok tatlı bu tavşan ve bilimum tavuk kardeşler de vardı.



Ertesi gün kahvaltımızı edip bu sefer Assos'un başka bir koyunu denemek için Sokakağzı bölgesine doğru yola çıktık. Ama yol üstündeki Behram'a ve antik kente uğramadan elbette olmazdı.


Evet fotoğraf çekmek yasak tabelasını çektikten sonra farkettim.



                                                                    Antik tavuk :P




Antik kentle ilgili bilgi verirdim ama üşeniyorum merak eden internetten girsin baksın.





                                

                            Behram'da mutlaka teyzelerden sabun, kekik ve şile bezi elbise alın.







Bize motorla uzun yol zor olmuyor mu diyorlar . Aslında olmuyor. Şöyle ki bu yolculukta 1000 km'yi geçmişiz. Ama benim başta gözümde büyümesine rağmen nasıl geçti hiç anlamadım. Kendi oturduğum yerde ve sırtımda şişme yastığım var. Dilediğimiz anda mola veriyoruz yani öyle haydi bindik motora bir sonraki durağa kadar durmak yok yapmıyoruz. Yol boyu kaskımıza takılı interkomdan sohbet ediyoruz, kavga ediyoruz müzik dinliyoruz .
Motorumuzun 3 adet büyük çantası var biri arkada ikisi yanda. Eşyalarımız için her birimize bir çanta. Çadır eşyaları için de arka çanta işimizi görüyor.
                             

Behram'dan sonra biraz zor yollardan da olsa Sokakağzı mevkine ulaşıyoruz.
Biz burada Son Gemi Kamp'ta kaldık. Çadırlar için çok geniş bir alanı vardı. Bir zeytin ağacı bulup altına kurulduk.


Çadırda zor olmuyor mu diyenler için söylüyorum hayır olmuyor. Bizim şişme yatağımız var ve üstüne kendi pikelerimizi seriyoruz. Çadırda en uzun üst üste 2 gece kaldım ve zorlanmadım. Çadırda çadır şartlarından ziyade etraftakiler rahatsız edebilir. Yani düşüncesizce gürültü yapan insanlar varsa uyuyamazsınız. Hatta bir ekresinde Karaburun'da kamp yaparken gecenin ikisinde bir minibüs dolusu adam kamp alanına gelip harala gürele mangal yapmış, sabaha kadar uyutmamışlardı ayılar.
Ama çadırımızı değiştirdik dönünce. Bu çadır klasik fiks bir çadır. Yani bir özelliği yok. O yüzden son sabahımızda sıcaktan içinde duramamıştık.
Biz de dönünce Husky'nin Burton modeli bir çadır aldık. Yeni çadırı da bu haftasonu İznik'te deneyeceğiz hadi bakalım.





                                       
Buranın denizi de güzeldi. Karşında Midilli adası yüzerek gidilebilecek kadar yakın görünürken ben Dan Brown'ın kitabını bitirdim.

Burayı 3 gece kalırız diye planlamıştık ama açıkçası sıkıldık. Yani burası Olimpos gibi. Yapacak şey kısıtlı. Tüm gün bakkaldan abur cubur alıp sahilde uzandık. O bozuk yolu göze alıp   Ayvacık merkeze bile gitmedik.
Uzi'nin motor grubunun da Assos'a gelmek üzere yola koyulduğunu öğrenince Uzi beni Akçay'a bıraktı. Ben de son gün annemlerle geçirdim. Uzi de motorcu grubuyla akşamını geçirdi.

Bu tatilin beklediğimden de iyi çıkması üzerine belki seneye de motorla daha aşağılara ineriz dedik ama seneye nedüşünürüm bilemem.
Sırada Ekim'de İtalya tatili var. Çok heyecanlıyız. 3 Hafta kaldı.










17 Eylül 2013 Salı

Bozcaada

Sonunda Bozcaada yazısına gelebildim. Hayır çok yoğun olduğumdan değil aksine şu aralar dünyanın en boş insanı olabilirim. Sadece üşendim yazıyı girmeye.
Daha fazla uzatmadan başlıyorum.
Efenim Bozcada'ya saçma bir şekilde ulaştık. Aslında planlama hatası yaptığımız için böyle oldu. Burada da bahsettiğim gibi 3 feribotla gittik Bozcaada'ya. Vardığımızda hava kararmıştı. Otelimize yerleşip üstümüzü başımızı değiştirip kendimizi sokağa vurduk.
Adada ne yenir? Elbette zeytinyağlı ürünlerdir efendime söyleyeyim balık falan filan yenir. Biz de girdik balıkçıların olduğu sokaklara. Oralar bir çiçek pasajı olma yolunda hızla ilerliyor. Biz caddeye yakın olan mekanların fiyatlarını gereksiz pahalı bulduğumuzdan aralara girdik ve şimdi adını hatırlayamadığım ama yanılmıyorsam Şişman'ın yanında bir restoranı seçtik. Balığı ve mezeleri güzeldi ama olağanüstü bir durumu yoktu.
Genelde millet Çınaraltı'nda toplanmıştı çay kahve için, Cihangir Firuzağa kahve gibi bir yer olmuş Çınaraltı o yüzden sevmedim ve ilerdeki klasik çay bahçelerinden birini seçip çayımızı içtik.






Bozcaada iyi hoş ama sevmediğim yanı çok fazla "ay Bozcaadadayız şekerim" tiplerinin doluşmuş ve mekanların da özgün olacağım ay bohem olacağım diye kasmasına neden olmuş olması. Örneğin Polente cafe denen övülen bir yere girdik. Nette pastalarının görünümüne aldanmış ve listemize yazmıştık. Ancak dükkandaki pastalar bildiğin kuru ve bayat görünüyordu. Bu bayat ürünlerin diliminin 15tl gibi saçma bir fiyata satılması da tuzu biberi oldu. Sonra yol üstünde adını hatırlayamadığım balıkçılardan birinde de 4 tane (yazıyla dört) kabak çiçeği dolması için 24 tl fiyat biçmişleri mesela. Ya altı üstü dolma ya ne kadar paha biçilemez olabilir ki. Bu olaylarını sevemedim ben Bozcaada'nın. O yüzden gidenlere tavsiyem ilk gördükleri yerlere girmesinler. Aralarda daha  uygun saklı güzellikler var.

Neyse ertesi sabah otelimizde kahvaltımızı ettik, sağolsunlar hiç dışarda kahvaltı yapalım gibi bi düşünceye yer bırakmayacak kadar güzeldi kahvaltılıkları. Kahvaltı sonrasında en girilebilir olduğu söylenen Ayazma plajına gittik. Kumlu plaj ve Bozcaada için şaşırtıcı derecede güzel ısıdaki suyu enfesti. Su tertemiz, minik minik balıklar bacaklarımın arasından geçiyorlar. Gözlüğümü yanıma almadığıma pek hayıflandım bu tatilde.Plajda şezlong ve şemsiye ücretli, 15 tl alıyorlar iki kişi için.
Bizim planımızda motorla adayı gezmek olduğu için öğlen vakti kalkıp merkeze gittik.
Öğle yemeği için orada seçenek çok ama biz Güveç Lokantası'nı seçtik. Uygun fiyata tencere yemekleri satılıyor. Millet de bizim gibi düşünmüş olacak ki tıklım tıklımdı. Burayı ve yanında adını unuttuğum (evet yine) bu şekil ev yemekleri yapan bir yer daha vardı orayı tavsiye ederim. Biz akşamında da buralarda yedik ve çok memnun kaldık.
Efendim yemek sonrası motorumuza atladık ve adayı şöööyle bi turladık. Gezmek isteyenler için anlatayım . Denizi sağınızda tutup, Ayazma plajından sonra merkeze değil sağı gösteren tabeladan giriyorsunuz ve adanın en azından o kıyısını geziyorsunuz. Güzel koylar denizlerin dışında bir şey yok. Biz akvaryum koyunda denize girdik durup. Güzeldi ve ıssızdı ama taşlıktı.
Bozcaada'nın denizi serin diyorlar ama biz çok nadiran olan soğuk olmayan denize denk geldik. Çay bahçesindeki adam rüzgarlı da dedi ama yine biz rüzgar falan görmedik .
Şimdi dikkat ettim de Bozcaada'da çok az fotoğraf çekmişim şaşırdım doğrusu.

Ayrıca şu meşhur Çiçek Pastanesi'ne de uğramadan olmazdı.

                                         
Bak burayı da kesinlikle tavsiye ederim. Dondurması falan güzel de benim asıl gönlümü çalan badem lokumu ve çatlak kurabiye denen enfesler ötesi kurabiyesi oldu. Yok böyle bir güzellik düşüncesi bile ağzımı sulandırıyor.

                                                                                                      


Sizi Çiçek Pastanesi kurabiye tabağıyla baş başa bırakıyorum.
Bir sonraki durak Assos.

10 Eylül 2013 Salı

Gökçeada

Bu sene , diğer yıllardan farklı olarak motorumuza atlayıp gezmeli, çadırlı, otelli bir plan yapalım dedik ve rotamızı Gökçeada, Bozcaada ve Assos olarak belirledik.
Planlama biraz zor oldu çünkü kafamıza göre takılıp konaklayacak bir yer bulma sıkıntısı yaşayabilirdik veya çadırdan sıkılabilirdik.
Bu sebeple gitmeden netten araştırmamızı yaptık. Özellikle bu siteden çok faydalandık. Oturmuş her detayını yazmış sağolsun siteyi hazırlayan. Kesinlikle tavsiye ederim.
Neyse. 24ünde cumartesi sabahı çıktık yola.



İlk durağımız Gökçeada olacaktı. Tekirdağ üzerinden navigasyonun bizi sürüklediği Şarköy ara yollarından bir yerlerden iskeleye vardık.





Baştan söyleyeyim Gökçeada'ya arabayla gidecekseniz işiniz bitti. Böyle bir kuyruk olamaz. Karşılıklı iki feribot çalışıyor ve kuyruk hiç bitmiyor. Hem adadan dönenleri hem de adaya girmeye çalışanları gördük ve motorcu olmamıza şükrettik.
                                                                                                                                                                      
Gökçeada'yla ilgili nette güzel yorumlar okumamıza rağmen fotoğrafları görünce sadece bir gün ayırmanın yeterli olacağını düşünmüştük. Çünkü netteki fotoğraflarda inanılmaz çorak bir yer görünüyordu. Netekim biz feribottayken adaya yaklaştıkça adanın tek bir bitki olmayan çorak çarık kısmını görünce bir gün çok bile dedik.

Ayrıca feribot eskiyse (bizim ilk bindiğimiz eski feribottu) yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. Eğer yeni kapalı feribota denk gelirseniz çoluk çocuk sesleri eşliğinde kabus gibi 1,5 saat geçiriyorsunuz.

Gökçeada limanda bir yerleşim yeri yok. Limandan inip hangi bölgeye köye gideceksen olaysız dağılıyorsun. Biz Kefaloz (Aydıncık) tarafını seçmiştik.

Adanın içlerine doğru girdikçe ada bizi etkisi altına almaya başladı. O çorak görüntü gitti, mis gibi bitki (kekik diyorlar) kokuları, yollarda keçilerin koyunların fink attığı yollar geldi.
Zaten çevre halkı sizi uyarıyor yavaş gidin yolda hayvanlar var diye. Bir ördek sürüsü bile gördük yol ortasında.

                                                                                                                                                                

Efendim ilk önce karnımız çok aç olduğundan merkezde bir şeyler yiyelim dedik. Gitmeden birkaç yer not etmiştik.
Kaleköy civarında sıralanmş balıkçılar vardı, oraya gittik ama balıkçıların önünden şöyle bir bakıp döndük. Biz bu tarz yerlerde zaten İstanbul'da silme bulunan deniz kenarı klasik balıkçısı sevmiyoruz. Özelliği olan bir yer olmasını seviyoruz. O yüzden geri dönüp merkezdeki Gül Hanım Mantı Evi'nde şansımızı denemeye karar verdik. Merkez deyince büyük bir yer sanmayın. Çok küçük bir yer.
Gül Hanım Mantı Evi'ni kesinlikle bir kenara yazın. Yediğim en güzel mantıyı lüplettim burda. Yediğiniz hiç bir mantıya benzemiyor . İlk kaşığı alınca Uzi'yle birbirimize baktık . Diğer mantılardan daha farklı bir hamur kullanıyorlar bence. Normal bir mantı değil çünkü. Aynı zamanda buranın Avcı böreği de mutlaka yenilmeli. Bozcaada ve Assos'ta da avcı böreği vardı ama burdaki gibisini gerçekten yemedim.
Karnımızı deliler gibi doyurduktan sonra Aydıncık'a doğru yola çıktık. Yine mis gibi yollardan geçip Seyir Defteri 'ne vardık.





                                       Sağda solda keçiler görmek sizi şaşırtmasın.


     İsteyen bu çingene arabalarında kalabiliyor.




Çadır için bize iki çingene arabasının arasını verdiler. Elektrik vermiyorlar ama orada bulunan prizlerden faydalanabiliyorsunuz.




                                                                   
                       
      Hemen kendimizi denize attık. Plajı ve suyu mükemmel, sahili gayet nezih. Ayrıca isterseniz rüzgar sörfü yapabilir veya bizim gibi yapanları izleyebilirsiniz.


Akşam listemizdeki yerlerden biri olan Tepeköy Çınaraltı'ndaki İspilya Restoran'a gitmeye karar verdik. Verdik vermesine ama yollarının bu kadar dar, dik ve bozuk olduğunu bilmiyorduk. Gerçi bilseydik yine de giderdik çünkü bütün o yola değen bir manzarada yemek yedik.
Tepeköy gerçekten de adını hakediyor çünkü gerçekten yüksekte ve tepede. Bizden başka kimse yoktu. Daha önce deiğim gibi limandaki kalabalığı ve sırayı görünce eyvah çok kalabalık ada demiştik ama limandan sonra böyle bir durum görmedik. Herkes o köyde bu koyda takıldığı için tam kafanızı dinleyebileceğiniz bir yer.
İspilya'nın yemeklerini sıradışı bir şeyini görmedik ama leziz ve güzeldi. Gidip o manzarada yemek yenmeli diye düşünüyorum.

Ertesi gün Seyir Defteri'nde kahvaltı yaptıktan sonra (itiraf etmeliyim keşke başka bir yerde kahvaltı yapsaymışız dedik. Çünkü klasik zeytin peynir domates. Sıcak bir şey yoktu. ) yine denize girdik. Mis gibi bana göre ideal su ısısı ve ince kumlu plaj.

                                                                                                                                                                

Plaja çok yakın bir Tuz gölü var yürüme mesafesi. Oraya da gitmenizi tavsiye ederim. Suyu ve çamuru mineralliymiş insanlar yüzüne falan sürüyordu ama biz yapmadık.

                                 

                         Daha 3 feribot yolculuğu yapıp Bozcaada'ya gideceğimiz için dönüp duşlarımızı aldıktan sonra toparlandık ve öğle yemeği için yine Gül Hanım Mantı Evi'ne gittik. Ne kadar övsem az hem uygun fiyatlı hem de lezzetli yemekleri var.

Oradan Kaleköy'deki Mustafa'nın Kayfesine gittik. Bunu da bir yere not edin. Konumu çok güzel, kahvesi ve yanında getirdikleri damla sakızı macunu mükemmel. Biz hemen bir kutu aldık macundan.
                                                                                                                              






Kaleköy'de bir de sabun imalathanesi vardı gezilecek ama o gün kapalıydı gezemedik. Bu arada tatilin ilk günü fotoğraf makinem bozuldu ve kalan fotoğrafları telefonumla çektim. Bu yüzden çok iyi fotoğraflar değil.


Kahvemizi içtikten sonra da dönüş yoluna koyulduk. Gökçeada'ya kesinlikle bir gün yetmez. Bozcaada için otel rezervasyonumuz olmasaydı daha kalırdık. Başka zaman yine geliriz dedik vedalaştık.

Gökçeada'dan Bozcaada'ya gitmek iyi bir fikir değilmiş . Çünkü Gökçeada'dan Kabatepe'ye, oradan Eceabat'a kara yoluyla, ordan Çanakkale feribotu'na binmek ordan Geyikli'ye kadar karayolu, feribotu kaçırmayalım diye hızla limana gitmeler, Geyikli'den bir daha feribot yolculuğu dengenizi ciddi olarak bozabilir.

Uyarmadı demeyin.

Gelecek Program
Bozcaada.

6 Eylül 2013 Cuma

Yaz Bitti




















Bu yaz havalar ısınmaya başlar başlamaz kendimizi yollara vurduk, gezdik durduk.

Araya iki konser sıkıştırdık

Şimdi önümüzde Ekim'de İtalya var.

Hayat gezince güzel.