31 Aralık 2011 Cumartesi

Mutlu Yıllar


Yeni yıla hazırız.


                                                          
                                   2011 Bana çok güzel mutluluklar getirdi. Evlendim, aile oldum.        








                                                       Bence en önemli şey buydu.
                                 2012'de daha ne isteyeyim ki. Aynen devamını isteyeyim.
                                                           Herkese mutlu yıllar.





20 Aralık 2011 Salı

bir köpek hikayesi



Çarşamba günü Nancy'yi tuvalete çıkardığımda etrafta koşuşan bu beyaz erkek Terrier'i gördüm. Bizim sitenin bir sürü işinden sorumlusu kişi bulmuştu onu. Kaçmış veya bırakılmış bir köpek. İki tasma vardı üstünde biri kırmızı boyun tasması birisi kırmızı pire tasması. Her yeri işaretledi tabi Nancy'yi görünce. "Ben bunun yuvasını bulacağım" dedim. Eve geldim. Google'da arama yaptım." Beyaz erkek Terrier köpeğim kayboldu" falan yazdım. Bir sürü sonuç çıktı tabi. Bir tanesi dikkatimi çekti. Kırmızı iki  tasması olan 6 yaşındaki beyaz erkek Terrier cinsi köpeğimiz dükkanımızın önünden çalındı diyordu ilanda. Bir sürü yere ilan vermişti o kullanıcı. Ama ne telefon ne mail hiç bişey yoktu ve ilan geçen yıldan kalmaydı. İlanı verenin adı soyadı, oturduğu semt, ne dükkanı olduğu falan hepsi vardı ama direk ulaşabileceğim bir numara yoktu. İlandaki köpeğe de çok benziyordu.
Önce oturduğu semtin bir caddesindeki facebook sayfasına (falanca caddesi gençliği)  mesaj attım. Sonra köpeğimiz çalındı ilanı verdiği yerlerin admimine mesaj attım. O kişi bir zamanlar facebook kullanıyormuş ama artık profili yoktu. O yüzden nasıl ulaşırım diye kendi kendimi yedim. Köpeğin çalındığı dükkanın tüpçü dükkanı olduğunu öğrenince bu kez o civardaki tüpgaz bayilerini aramaya başladım. Ama akşamdı ve hiç biri cevap vermedi. Ertesi gün ilk iş tüpçüleri aradım.
Çoğu  "Abla burası tüpçü" diye az biraz bozuk attı, hatta bir tanesi adam da "yok bacım bizde öyle şey olmaz" (!?) dedi. Neticede tüpçülerden sonuç alamadım.
Bu kez aklıma geldi, oranın mahalle muhtarlıklarını aramaya başladım. 3.Muhtarlıkta o kişilerin o mahallede olduğunu öğrendim. Muhtar da köpeği çalınan aileyi tanıyormuş. Çok sevindi. "Aaa Pamuk'u mu buldunuz?" dedi. Numaramı aldı ismimi aldı, köpeğin sahibine hemen haber vereceğini söyledi. Akşam eve gittim, o aile beni aradı. Bir sevinç bir sevinç. Mümkünse hemen köpeği almak istediklerini söylediler. Hemen sitedeki güvenliğe köpeği sordum. Aldığım yanıtla kafayı yedim. Siteden biri , köpek dışarda yapamaz diye köpeği alıp barınağa götürmüş. Neyse ki Yedikule'ye götürmüş.
Haydaa, sahibini ara, barınakta de, Yedikule sorumlusu Meral Hanım'ı haberdar et. Heyecan heyecan...
Ertesi gün haber geldi.
O aile köpeğe bakmaya barınağa gitmiş heyecanla. Ama o köpek değilmiş. Çok benziyormuş ama onların köpeği değilmiş.
Çok üzüldüm. Keşke yine de alsalardı da bir köpecik daha yuva bulsaydı barınaklarda kalmasaydı.
Şimdi iş başa düşüyor yine, hala aramalara devam ediyorum. Köpeğini kaybeden var mı diye nette dolanıyorum. Henüz bir sonuç yok.
Keşke sahibini bulsam.
Eğer kaçtıysa  -ki kaçmış olabilir kayışıyla falan bizim orada bulunmuş köpek ,sahibi ilan verdiyse falan kolay da, eğer kasten sokağa atıldıysa ne fena :(

Uzun lafın kısası Müge Anlı antipatiği gibi ben de sanırım kayıp işine girmeliyim. Dedektif gibi iz sürer oldum.


12 Aralık 2011 Pazartesi

Bag of Bones


Ben delirmeyeyim de kimler delirsin söyleyin bana. Bu akşam önce favori Stephen King eserlerim arasında yer alan Bag of Bones'un tv dizisi olarak çekildiğini, sonra Aralık'ta yayınlanmaya başlayacağını sonra da ilk bölümünün yayınlanmış olduğunu görünce heyecandan delirdim. Bu kitabı bin kez (yaklaşık) okumuşumdur. Kesinlikle en iyilerinden biri. Benim favorim elbette "İt" 'tir ve öyle de kalacaktır ama bu kitap da enlerim arasında. Altyazısını kudurarak bekliyorum. İzlememek için kendimi zor tutuyorum. Of inşallah içine etmemişlerdir konunun. Çok umutluyum bakalım.

3 Aralık 2011 Cumartesi

İş yeniden

Pazartesi yeni işime başlıyorum sonunda. Özledim çalışmayı, sabahları giyinip süslenip işe gitmeyi. Hadi hayırlısı.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Yine yuva hep yuva





Bu kuzucuk dün akşam nasıl olduysa bizim siteye gelmiş, kendini kartonların üstüne atmış yatıyordu. Bugün baktım yine orada. Bizim sitedekiler bir kaç kedi dışında hayvan istemiyorlar. Benim sahiplendirdiğim yavru kedilerin kardeşleri falan bir bir yok oldu. Bu köpecik  de yakında sır olup gitmeden bir yuva bulmak istiyorum. Hiç sesi çıkmıyor, bir kenarda kendi kendine uyuyor oynuyor. Of ne olur şurada dursa ama yok istemezler işte, rahatsız olurlar. Ne zor şu köpecğie yuva bulmak şimdi :(
Yavru daha, erkek, en fazla 5 aylıktır. Kapıcı site dışına çıkartıyor bu geri geliyor. Birileri de yemek vermiş, ben de dayanamadım mama ve su verdim gizlice. Ne yapacağım bilmiyorum.
Paylaşır mısınız lütfen. Sizin bir katkınız olur belki. Bahçeli bir eve, ne bileyim bir siteye misler gibi bekçi olur.


İletişim için mail:    ishagul.us@gmail.com

26 Kasım 2011 Cumartesi

blue valentine




Bir aşk hikayesi yazmasına bakmayın siz. Aşkın ölüşünün filmi bu aslında. Bir yandan nasıl aşık olduklarını ve evlendiklerini görürken bir yandan da evliliklerinin bitişini izliyoruz. Ah ah ah mahvetti bu film beni. Film boyunca "hadi be ne olur devam edin , ne kadar zor olabilir ki devam etmek, sarılın devam edin" dedim durdum .
Çok güzel çok.
Mutlaka izleyin.

25 Kasım 2011 Cuma

Epeydir yazmıyordum, Yedikule bekliyor

Havalar soğudu , biz kendi kedi-köpeklerimizle sıcacık evlerimizde otururken dışardaki ve barınaklardaki zavallı hayvanları da düşünmeliyiz. Cam önlerimize ekmek ve su koyarak kuşları, kapı önüne veya bir esnafla anlaşıp onun dükannının önüne bir kap su ve yemek artığı koyup çevredeki kedi-köpeklere hayat verebilirsiniz.
Tabi ki de bizim yerimizde bu hayvancıklara bakan barınakları unutmamak gerek. Gidebiliyorsak düzenli ziyaret etmeli (hem de çoluk çocuk), gidemiyorsak da oturduğumuz yerden yardım edebiliriz.
ACİL KURU VE  YAŞ MAMA -MAKARNA-BAYAT EKMEK-BİSKÜVİ-SÜT-ESKİ GAZETE-ESKİ BATTANİYE-YORGAN-YASTIK
TETRADOKS TB-CEFADEY AMP-İECİLİN AMP-DEPOMEDROL-BEMİKS C TB-ERCEFURLY TB-FLAGLY SERUM


Bu linkten yardım sayfasına ulaşabilir,
ve
mama ve ihtiyaç listesindeki bazı malzemeleri satın alıp barınağa kargoyla yollayabilirsiniz. 


Ayrıca Yedikule'nin 2012 masa takvimi de hazır. İster alın ofisinizdeki masanıza koyun, ister hediye edin

http://www.fatihbelediyesiyedikulehayvanbarinagi.com/ana-sayfa/2012-yedikule-takvimimiz-hazir/



23 Kasım 2011 Çarşamba

Çalışmak isteyeceğim hiç aklıma gelmezdi

Vay anasını yahu. En son işle ilgili  "işe gitmek istemiyorum" falan yazmıştım. Sonrasında da  işten çıkmıştım. Bazı kararlar da almıştım falan fıstık. Sonra bir hafta dinlenip iş görüşmelerine gittim. İş buldum da. Üç gün çalışmaya karar vermiştim. Bizim işin avantajı işte. Yeterince tecrüben olunca böyle iş gününü kendin belirleyebiliyorsun. Sonra dediler ki "iş onayınız alınır alınmaz arayacağız başlarsınız." iyi dedim. Bu arada ilçe milli eğitim binalarında işler o kaddar aaaağğğğğğır ağıır ilerler ki ben 1 aydır evde oturuyorum bu sebeple. Yahu alt tarafı onay vereceksiniz be adiler. Bütün gün kıç kebabı yapıyorsunuz, aldığınız oara gözünüze dizinize dursun. Onayım olmadığı için çalışamıyorum. Evet bu soğuklarda evde olmak, battaniye altında bütün gün film izlemek kitap okumak güzel ama kredi kartı ekstresi gelir, tel faturam gelir, taksidim gelir, e kendi ihtiyaçlarım gelir. Artık evlendim "Hadi Uzi üç-beş atasın şuraya paracık" diyecek halim yok. Ben alışmışım yıllardır kendi paramı kendim kazanırım. Utanıyorum yavrular. Bu ay mucizeye imza attım zaten, en son aldığım maaşımı nasıl yettirdim kendimi tebrik ediyorum. Demek ki oluyormuş ama zor oluyormuş. Mesela diyorum ki artık para harcamayacağım, evden çıkmayacağım. Sonra bir arkadaşım arıyor dışarı çıkalım diyor. E gitmeyeyim mi şimdi, bu da can yani . Öyle o da can bu da canan derken sona geldim artık. Zaten şurda çalışacağım haftanın 3 günü, ben tatilimi yine diğer 4 gün yaparım. Evren sana mesaj yolluyorum duy sesimi, eğer hayrımaysa çıksın artık şu onay.
Hayır düzenim de bozuldu. Gerçi alışkanlıklarımı bozmamak için uğraşıyorum. Erken kalkıyorum, çok geç yatmıyorum, bütün gün pijamayla durmamaya gayret ediyorum ama çalışmaya alışmışım ben. Ajandama bile bakmıyorum, plan program yapmıyorum. En son ne zaman regl gördüm onu bile bilmiyorum. Evde pasif oğlu pasif oldum. Harbiden işleyen demir ışıldarmış. Sadece ev işine taktım. Evet ben ! Ev sanki hiç bi zaman yeterince temiz değil gibi geliyor. Her gün süpürme, prayı burayı düzeltme hali. Zaten daha önce de yazmıştım ben evde hemen domestik oluyorum. Bana yaramıyor. Uzi 'nin bile tavrı değişti. Nasılda evdeyim ya işleri yapmam normal gibi geliyor ona. O eve gelince başardığım büyük işleri anlatıyorum (evi süpürdüm, çamaşırları katladım vs. ) o da ee daha normal ne olabilir ki bakışlarıyla bakıyor. Ataerkil oldu yahu.

Bu arada Metis'in 2012 ajandası çıkmış . Hemen aldım.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Trend


                                                             Serdarortaçing


                                                        

                                                          Nancy'de yeni akıma uydu. Ve çiçek açtı.

20 Kasım 2011 Pazar

Ayakkabılar


Geçen Uzi ile konuşurken aklıma geldi. Eskiden evlerin dış kapısına bebeğin ayakkabısı asılırdı hatırlayan var mı bilmem. Bizim evde de vardı. Sanırım Murat abimindi , emin değilim. Neden böyle bir adet vardı acaba merak ediyorum. Bu ayakkabı hadisesi ölünce de oluyor. Öleninkini kapı önüne koyuyorlar.
Siz öyle bir bebek ayakkabısı görünce ne hissediyordunuz bilmem ama ben o kişinin bir zamanlar çocuk olduğunu aklıma getiriyordum. Mesela bizim kapıda asılı olan artık yetişkin olmuş birine aitti ve ben onu hep yetişkin gördüm. Böyle olunca sanki o hiç çocuk ve bebek olmamış gibi gelirdi.
Acaba daha önce böyle bir film yapılmışmıdır bilmem ama benim aklıma hep şu gelir ; acaba nefret ettiğimiz birilerini bir zamanlar bebek olarak görsek ne düşünürdük. Örnek vereyim. Mesela Hitler'le ilgili bir film olsa. Biz onu bebekliğinden itibaren izlesek, annesinin ona sevgisini, oyunlar oynamasını, yürümeye başlamasını, konuşmaya çalışmasını, o sevimli hallerini, masumluğunu görsek ve daha sonra dönüştüğü kişiyi görsek onunla ilgili fikirlerimiz değişir mi.? Düşünsenize etrafımızdaki herkes bir zamanlar bebekti. Annesi ve babasının sevgisiyle çocukluk yaşamıştı. Masum tatlı bir hayata bakışı vardı.
Anneannemin evine gittiğimizde düşünmüştüm. O hayatını bu evde sürdürdü, ben onu tanıdığımda o zaten yaşlıydı. Oysa o da gençti, bebekti, çocuktu, güldü, ağladı, neşelendi. Bir hayatı oldu.
Ayakkabıdan nereye geldim ben de şaştım.
İyi pazarlar.

16 Kasım 2011 Çarşamba

İyi ki doğdum



Artık neredeyse 27 oldum. Geçtiğim yaşımda bir sürü güzellikler gördüm . Evlendim, hala evli olduğumuzu tam anlayamasak da evlendik. Birbirimize "ya biz evlendik şimdi baksana biz çekirdek aileyi oluşturuyoruz öyle mi?" desek de evlendik. Mutlu olduk, yeni bir aile olduk .
İşle ilgili radikal kararlar aldım. Büyüdüm de sanki biraz.
Yeni bir kedimiz oldu. Biber bizim oldu. Nancy ve onunla nasıl yapacağımızı bilemesek de Biber hanımı sokağa bırakmaya içimiz elvermedi.
Kaybettiğim dostlarım oldu, beni şaşırtanlar oldu. İyi gün dostu bile olamayanları da gördüm kuyumuzu kazmaya çalışanları da gördüm.
Ama geride bıraktığım yaşımın en büyük kaybı anneannem oldu. Onun gün be gün elimizde erimesini gördük. Ölümüne üzüldük ama kurtulduğunu düşündük. Tesellisi zor, her gece rüyama giriyor kendisi, evi vs.
Geçen gün bir tanıdığım " bir dilek tut, en çok istediğin şeyi düşün" dedi. Düşündüm de. Daha bişey istemediğimi fark ettim. Tam da sevdiğim yaşımdai sevdiğim insanlarla her gün şükür ettiğim bir hayat yaşıyorum zaten. Sanki daha fazlasını istemek (hele ki maddi şeyler) nankörlük olur. Evet sağlık ve mutluluğun daimliğini diledim.
Şimdi yeni yaşımda da bunu diliyorum. Sevdiklerimin sağlığı ve mutluluğunu diliyorum.

10 Kasım 2011 Perşembe

kayıp

Anneannemi kaybettik. 5-6 ayda gittikçe küçüldü , gittikçe kötüleşti ve hayata veda etti.
Yastayız yine.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Haydi kedi evi yapmaya

Havalar soğudu. Her yerde yağmur var, üstelik İstanbul'da sağnak yağış uyarısı da var. Sokaklardaki kuzucuklarımızı barındıracak yağmur geçirmeyen, yapımı kolay kedi evi ile mutlu edelim mi?
Burada yapımı anlatılıyor. Çok basit.
Tabi kedi evinizi koyacağınız yer önemli. Görevlilerin veya kağıt toplayıcıların almaması için stratejik bir yere koymalısınız. Ya bir esnafla anlaşın onun dükkanının civarına koyun ki o da gözkulak olsun ya da güvenli bulduğunuz, çocukların ve zarar verebilecek kişilerin kolayca göremeyeceği yerlere koyun. Kediler zaten kuytu yerleri severler. Biz bizim yaptığımızı sitenin dış duvarının dibine koyduk. Hem site içindeki hayvan düşmanları görmüyor hem de kolayca bulunmuyor.
Yaptığınız kedi evinin yerle temasının az olması gerekiyor ki yerden su çekmesin. O yüzden biz altına da köpükten ayaklar yapıp yerleştirdik. İçine de mama koyduk. Civardaki Yoda'nın annesini ve diğer yavrularını içine yerleştirdik. Zaten mamayı görünce anne hemen girdi.
Sokağa koyacaksanız üzerine "Bu bir kedi evidir lütfen almayınız" tarzı bir yazı yazabilrisiniz.
Aşağıda çılgın bir arkadaşımın adeta binaymışcasına inşa eetiği kedi evi örneğini görebilirsiniz.

                                                                                                                                                                     




Biz bir hevesle aceleyle yapıp fotosunu çekmediğimiz için pişmanız. Yakında çekerim.
Haydi size kolay gelsiiin.

11 Ekim 2011 Salı

son zamanlarda





Evde şu an elimi emen bir kedi var. Yoda hala bende. Ama yakında gidecek çünkü ona süper bir yuva buldum. Nancy ile bir süre aynı evdeydi kedicik ama ikisini de ayrı kollamaktan helak olduğumu söylemem gerek. Nancy iyi idare etti yine. Kedi kumu kutusuna yatması hariç kıskançlık göstermedi aferin ona.
Dünyanın en saçma işten çıkışını yaşadım bu arada bir kaç gündür evdeyim. Kalkıyorum kahvaltı ediyorum ders çalışıyorum, nette takılıyorum netten dizi izliyorum, kitap okuyorum bir bakıyorum akşam olmuş. Ev hanımlarının delirmesini anlıyorum çünkü sıkılıyorum. Tatil , çalışırken tatilmiş arkadaş. Günün çoğunu saç-baş dağınık pijamayla geçirince pek tatil moduna giremiyorum. Uzi işten gelince gün boyu gördüğüm yegane insan olduğu için ona uzun zamandır görüşmediğim yakınımmışcasına yapışıyorum. Havalar da soğudu, sevimsiz kış ve sonbahar ıyy nefret ediyorum bu mevsimlerden. Canım miskinlikten başka bir şey istemiyor. Nerde caaanım yaz nerede caanım ilkbahar.

Neyse, gideyim ben.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Pazartesi

Yarın iş var, çok mutsuzum.
İnsanın sevmediği bir işte çalışması kendine yaptığı ne büyük fenalık.
Offf.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Yodacık



Yine bir kedicik daha. Adını Yoda koydum çünkü Star Wars'taki Yoda'ya benziyor. Annesi istemiyor, dün bulduğumda ölmek üzereydi, veterinere götürdüm. Muayene oldu, zehirlenmiş olabilir hasta dedi doktor. İlaç verdi, iç-dış parazit yaptı. Vücut ısısı çok düşüktü. Eve getirip sıcak su torbasının üztüne koyduğum havlulara yatırdım. Anne kedi sütü maması ile besleniyor. Yine Nancy olduğu için yuva bulmak zorundayım. 2 Gündür aynı evdeler ve Nancy isyanda , bucak bucak kaçıyor. Kedi de daha miyavlamayı tam bilmiyor ama deli gibi köpeğe tıslıyor tükürüyor. Haydi bu kediciğe yuva bulalım.

13 Eylül 2011 Salı

Terlik




Çarşamba günü işten eve dönerken bir miyavlama sesi duydum. Nerden geliyor diye baknırken sitenin çitlerinin öbür tarafında minnacık yavru bir kedi gördüm. Gözünün biri kapanmıştı ve acı acı miyavlıyordu. Hemen ne yaptım ettim onu oradan aldım. Biraz bekledim annesi veya kardeşleri vardır diye. Pisi pisi diye dolandım falan. Baktım gelen giden yok. Aldım bu minnoşu doğru veterinere. Gözü enfeksiyon olmuş hemen damla damlattılar, iç-dış parazit yaptık. "Ee ne yapsam şimdi bunu?" dedim. Veteriner "aldığın yere bırak" dedi. Olur mu, ha arabayla ezmişim ha onu tekrar oraya bırakmışım. Ölür her türlü çok minik, annesiz kalmış belli. Aldım eve getirdim. Uzi belki istemez ama ne olursa olsun ben en azından toparlanana kadar bakacağım buna dedim. Uzi geldi, beni şaşırttı. Çok sevindi, kediyi de çok sevdi. Hep ayaklarımıza dokundu, hep insan istiyordu o yüzden adını Terlik koyduk. Karnını doyurduk, kaptan yaş mama bile yemeyi bilmiyordu, kaşığı emmeye çalışıyordu. Gece olunca da Nancy'nin kutusuna koydum hemen uyudu, gece de miyavlamadı. Nancy annemdeydi , yoksa onları getirdim bir araya, Nancy kaçtı kediden, kedi de buna tıslayıp tükürdü durdu. Anladım ki Nancy ile kedi mümkün değil aynı evde olamaz.
Hemen yuva arayışına başladık. Ama nasıl seviyoruz, Uzi ile birbirimize bakıyoruz, sanki birimiz "kalsın ya" desek kalacak. Ama biliyorum çok daha büyük bir sorumluluk hem kedi hem köpek. Büyüyünce ne yaparız ne ederiz derken yuva bulduk ertesi gün. Cumartesiye kadar koynumuzda yatırdık, mırıl mırıl yanımıza geldi ellerimizi çizik içinde bıraktı, mama yemeği öğrendi, koltupa çıkmayı ve inmeyi öğrendi, evin içinde hoppidi hoppidi koştu durdu. Cumartesi günü yeni evine bıraktık. İçimiz mahzun. Verdim Terlik'imi. Ağladım ağladım. Ya dedim nasıl alıştırıyorlar kendilerine. İnsan küçücük şeye nasıl merhamet sevgi duyuyor, anlam veremiyorsun sevgisiz merhametsiz insanlara, gözlerinde küçülüyorlar hayvan sevmeyenler.

Kediler bambaşka. Çocukken vardı bizim kedilerimiz. Manyak gibi bütün gün uyur gece olunca azarlardı.
Yine bir gün bir kedim olsun isterim. Sıcacık sevgi dolu, mırıl mırıl tipler. Dost görünen hıyarlardan iyiler en azından.

8 Eylül 2011 Perşembe

Domates


Şimdi bizim marketten alıp yediğimiz şey domatesse, bu bahçeden kopup gelmiş şey de ne?
Hangisi domates ?
Yediğimiz şeylerin tadı tuzunun olmamasına alıştık ta sebzelerin meyvelerin kusursuz görüntülerine de alışmışız ki bugün bu avucumdan taşan domatesin bu şekilde olanını bahçeli evde büyüyen ben bile görmemiştim.
Gerçekten bu şehirde bir şehir insanı olarak ölmek istemiyorum.

6 Eylül 2011 Salı

İşim iş

Şimdi artık kendimi özel eğitim sektöründen çıkartmaya karar verdim. Belli oluyor ki bu işi daha fazla mutlulukla yapamayacağım. Bir işi hakkıyla yapmadıktan sonra hiç yapmam daha iyi. E söz konusu olan böyle çocuklar olunca daha çok vicdan muhasebesi yapıyorsun. Normalde bir ofis işinde çalışsan bazen işi salarsın veya işin müsaitse o gün daha az çalışırsın. Ama bende böyle bir şey söz konusu değil. Gelen çocuğun zaten 45 dk seansı. "Ay ben bu seansı sallayayım" diyemiyorsun. Yoruldum da artık. Şimdi normal çocuklarla çalışayım diye niyetleniyorum ama ilanlara bir bakıyorum şok oluyorum. Mesela Doğa Koleji.
Diyor ki:
6 gün çalışma
yazın sadece temmuz ayı boyunca tatil, 45 günde bir veli toplantısı ve ev- aile ziyaretleri. Ayrıca kulüp faaliyetleri , sene sonu etkinlikleri.
E oldu olacak oraya bir yatak döşek atın orada yaşamımızı sürdürelim. Bu ne ya. Kafayı mı yediniz siz. Öğretmenin ciğerini alıyorsunuz resmen. Verdikleri para da yok para yani , bedavaya öğretmen kazıklıyorlar.
O okul tazrı olmayan yuvalar da bütün yıl haftada 5 gün çalışıyorlar. Canları çıkıyor.
E tamam bir yerde diyeceksiniz ki herkes çalışıyor. Ben de diyorum ki böyle olmamalı.Resmen kölelik bu. İlanlara baktıkça deliriyorum. Bakalım ne halt edeceğim.
Doğa koleji kusura bakmasın da sizin g.tü b.klu kurumunuz için haftada 6 günümü, yaz tatilimin gerisini veremem. Hayatım kıymetli. Kimsenin evine de gidemem. İsteyen buyursun bana gelsin.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Neden


Tatiller çabuk biter :(
Neden ben şu an tembel bir öğleden sonrasında , gölge altı bir yer bulup şahane öğleden sonrası kestirmesi yapmıyorum neden ?
Neyse ki  kurban bayramı tatiline az kaldı. Gerçi vahşet bayramı desek daha doğru da neyse.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

9 yıl

Keyifli bir günümdeydim. Oltamı hazırlamış, havuzda balık (yaprak)  tutmaya hazırdım. Havuzu yukardan gören beton düzlüğe çıktım. Aşağıda havuzun yanında babam şezlong türü sandalyesinde oturmuş arkadaşıyla çene çalıyordu. Oltamın ucundaki teli kıvırıp S haline getirdim. Olta dediğim de bildiğin ağaç dalından yaptığım uyduruk bişey. Oltamı aşağı attım. Kancayı yaprağa takmak için oltamı iyice savurup sağa sola salladım. Birşey yakalamıştım. İp gerildi. Çektim, aşağıdan "ahhh" diye ses geldi. Hemen durdum, aşağı baktım. Balık (yaprak) değil, babamın göz kapağını tutmuştum. Bu olay olalı aşağı -yukarı 16 sene oluyor.

Doğum günümdü , küçücüktüm. Komşumuzda kutlamış, eve gitmiştik. Bahçeden eve girdiğimizde karanlık evin içinde minik ışıklar yanıp sönüyordu. Işıklar yandığında ne olduğunu gördüm. Babam bana gözlerindeki ışıklar yanıp sönen bir ayı almıştı ve ben eve girmeden ışıklarını yakmıştı. Bu olay olalı 19 sene oluyor.

Beyaz bir bisiklet alınıyor bana. Pinokyo. Nasıl mutluyum. Babam beni çıkartıyor sokağa. O zamana kadar 3 tekerlekli pembe bisikletimi kullanmışım, korkuyorum. Babam bir süre arkamı tutuyor. Sonra ben pedal çeviriyorum. Uzaktan sesini duyuyorum. "Bak kendin gidiyorsun ". Mutluyum ,uçuyorum. Bu olay olalı yaklaşık 16 sene oluyor.

Bir misafirlik dönüşü uyanıyorum. Üstümde pembe hırkam var. Babamın kucağında uykuyla uyanıklık arası yerdeyim. Mutluyum. Bu olay olalı çok ama çok uzun zaman oluyor.

Annem anneannemde. Babamla doktorun yasakladığı zararlı hamur işlerini yapıp sevinçle yiyoruz, gönlümüzce tv izliyoruz. Bu olaylar annem oraya gittikçe tekrarlanıyor.

Babam 1 aydır hastanede yoğun bakımda. Onu hiç bu kadar uzun süre görmeden durmamışım. Üzgünüm. Özlüyorum. Korkuyorum. O da beni özlüyor. Her yerde beni görüyor bana sesleniyor. Doktorlar dayanamıyor. Sonunda bir telefona izin veriyorlar ama heyecanlanmayacaksın diye şart koşuyorlar. Önce annem konuşuyor benimle. "Sakın heyecanlandırma, üzme" diyor. Ama ben çocuğum. Telefonda o ağlıyor ben ağlıyorum. Bu olay olalı 15 sene oluyor.

Yine hastanedeyiz. Öpüyorum babamı, "ayy diyorum sakalların batıyor", gülüyor. Dışarı bir iş için çıkıyorum. Geldiğimde, "bak bakalım diyor olmuş mu?" bakıyorum sakalları gitmiş. Nereden bulduysa tıraş bıçağı bulup tıraş olmuş kaşla göz arasında.
Bu olay olalı ve babamı kaybedeli tam 9 yıl oluyor.

19 Temmuz 2011 Salı

Umut


Şimdi Begonvilli Ev'de gördüm.
Bu canım köpek Antalya'da ormanda bi5tkin bir halde yatarken bulunmuş. Hayvancağız hem hasta hem de açlık ve susuzluktan mahvolmuş. Hemen bir "insan" tarafından kucaklanıp kliniğe götürülmüş. Şu an tedavisi sürüyor. Masrafları için desteğe ihtiyaç var. Ayrıca iyileştikten sonra da bir yuvaya gitse ne güzel olur.


not: Şimdi öğrendim ki tedavi masrafı için gereken para toplanmış, sıra ev bulmaya geldi. Ama ben yine de Haysev'e destek olmak isteyenler için hesap numarasını yayınlıyorum. Umut için olmasa bile eminim bu bağışın gideceği yavrucuklar vardır.


HaySev Derneği'ne bağış yapmak isteyen üyelerimiz için hesap numaramız:
Banka: Ziraat Bankası
Şube : Çankaya (798)
Hesap Sahibi: Hayvansevenler Derneği (Haysev)
Hesap No: 56997864-5002
IBAN : TR77 0001 0007 9856 9978 6450 02

15 Temmuz 2011 Cuma

Herkes yerlesti



Evdeki bütün eşyalar gibi Nancy de evdeki yerini hemen buldu. Gerçi kendisi yakın zamanda dönemine girdiği için anneme gitti ama dönecek elbet ve camın kenarındaki yerini alıp çocukları korkutmaya devam edecek.
İş değiştiriyorum, evet yine ! Allah'ım hayatımı bu alanda geçirmek istemiyorum. En kısa zamanda kendime bir çıkış yolu bulmak zorundayım. Her türlü parlak fikre algılarımı açtım, bulacağım inanıyorum. Haftaya perşembe işyerimde son günüm. Sonrasında 1 hafta tatile gideceğiz, dönüşte 1 Ağustos'ta da yeni yerime başlıyorum.

Bu aralar acemi şoförlük evrelerindeyim. İlk başlardaki o deli cesaretim kayboldu. Trafikteki denyolar yüzünden korkutucu anlar yaşadıkça cesaretim kırıldı. Ama kendimi bırakırsam bir daha direksiyon başına oturamam diye kendimi telkin edip çıkıyorum yola. Mesela geçen cuma günü tek başıma anneme gittim döndüm, cumartesi günü bizimkilerle gittiğimiz Yıldız Parkı'ndan geri döndüm. Alışverişe falan götürdüm falan. Bugün benim için zor bir görevi yerine gietirip Tem'e çıktım. Size birşey diyeyim mi sokak arası bin daha zormuş o yoldan. Duran arabalar, kaybolmuş şeritler ve denyo yayalar beni korkutanmış meğer. Bugün gayet rahat gittim döndüm helal bana. Yeni işyerim evimden uzakta ve ilk iş günüme kadar o yolda kullanacak kadar öğrenmem lazım. O yol da yol yani. "The Kamyonlu Yol" . Bakalım neler olacak.

Evime alıştım. İşten eve girince büyük mutluluk ve huzur doluyorum. Bu sıcaklardan bunalmış olarak girsem de kendimi önce banyoya atıyorum serin suyla kendime geliyorum. Yemeğimizi yiyoruz, genelde Uzi benden önce gelmiş olduğu için yemekleri hazırlamış veya mutfağı toparlamış oluyor ( not:  kızlar yemek yapan erkek buldu mu kaçırmayın ) , yemeğimizi yerken gün içinden konuşuyoruz gülüyoruz eğleniyoruz kritik yapıyoruz , sonra ya birlikte oyun oynuyoruz (şimdi de Assassin's Creed oynuyoruz ), isteyen kitabını okuyor (ben) isteyen gece 1 lere kadar oyun oynamaya devam ediyor (Uzi), hafta içi genelde böyle geçiyor. Hafta sonu da arkadaşlarımızla geçiriyoruz. Geçenlerde çılgınlar grubu geldiler ve evli ziyaretlerini gerçekleştirdiler. Sabah saat 6 olduğunda biz hala köpek gibi gülüyorduk, iyice şirazemiz kaymıştı ve kimsenin aklına uyumak gelmemişti. Çılgınlar grubu hani şu 80ler partisini yaptığımız grup efendim.

Yarın sonunda Harry'nin vedasını bir de sinemada izleyeceğim efendim. Artık bitiyor. Benim gibi bir zamanlarınızı mutlulukla Harry Potter ile geçirmediyseniz beni anlayamazsınız. Karanlık ve güzel bir final bekliyorum.

Yaz rehaveti dört bir yanımı sarmış durumda. Bunu yazabildiğime dua edin.
( Bu ne megalomanlık bre! )

6 Temmuz 2011 Çarşamba

X olsun da görürüm seni

Allah'ım bu lafı edenein ağzına ÇAAAAAAAAAAAAAT diye patlatmak istiyorum. Bre mutsuz , bre patavatsız ben mutsuz olsam sen mutlu , tatmin olmuş mu olacaksın !

29 Haziran 2011 Çarşamba

Yeni hayat



Yeni hayatım aşağı yukarı şöyle geçiyor:
Sabah uyana-kahvaltı-giyinme- Call Of Duty oynama ve işe gitme
Eve gelme- yemek- Cod oynama uyuma

Yeni evlilerin her daim oynaştığını düşünen arkadaşlar. Diğerlerini bilemem ama içiniz çok fesat. Evlendiğimizden beri bir imadır gidiyor. Balayının nasıl geçtiğini soran patronuma bile meram anlatırken alı al moru mor oluyorum.
"çok güzeldi" ,"ilk akşam çok ateşlendim", "odadan hiç çıkmadım", "hep halsizim" , "doyamadık valla". Şimdi normalde bunlar normal cümleler aslında. Ama ben yeni evli olduğum için bir seks fikri hep kafada beliriyor. Aslınd aolay gerçekten öyle. İlk gece fasıldan dönüşte bir titreme bir ateş, sanırsın hummaya tutuldum. Ertesi gün uçağa nasıl bindim otele nasıl girdim kendimi nasıl yatağa attım bir ben bir de Allah biliyor. Balayı dönüşünde kesintisiz iki hafta başım ağrıdı, tansiyonum hep düşüktü ve başım dönüyordu. Her boktan şüphelendim. Bir ara tümör var sandım, bir ara biri büyü yaptı bile sandım düşün artık Daha bu hafta sağlıklı ve iyiyim. Ne oldu bana bilmem. Her akşam ama her akşam migrenim tuttu. Ağrı bu hafta geldiği gibi de gitti oh.
İnsanımız bir garip. E biz zaten Uzi ile haftanın 3 gününü birlikte geçiriyorduk. Ben ona gidiyordum kalıyordum. Şimdi 7 gün ordayım. Yani burda. Bir gün önce bunlar anormal karşılanırken şimdi evlenince "namusun kurtulmuş" oldu ve bazı tiplerin gözünde o.pudan evliye terfi ettim. Bir imza neler değiştiriyor içimizdeki pislik hariç. Ne ikiyüzlü bir tutum.
Neyse. Yatıyoruz Cod kalkıyoruz Cod. Ben kendimi oyun bağımlısı bilirdim , şimdi Uzi ile oyun bağımlısıyız sonumuz hayırolsun. Kıllı vahşi köpeğim Nancy de bizimle. Annemin yoğun alma ısrarına karşılık yanıma aldım. İtin yeri sahibinin yanıdır dostum. Bir maraz da çıkarmadı, mutlu mesut bizimle.
Bu ilkokul tarzı "bu yazı nasıl geçirdim" temalı kompozisyonumu burda keser, esenlikler dilerim.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Yeni evli kafası

Evlendik efendim.

Koşturmaca koşturmaca koşturmaca. Nikah gününe dair aklımda kalan en belirgin şeylerden biri koşturmaca. Nikaha nasıl yetiştik, masaya nasıl oturduk, hepsi hayal gibi. Son dakikalarda bile sürekli her işe yetişme telaşındaydım. Merak edenlere, ayağıma Uzi bastı. Beni katakulliye getirdi.
Sabah erkenden saatim çalmadan uyandım. Daha kimse uyanmamıştı, aldım köpeğimi dışarı çıkardım. Uzun uzun gezdirdim, koşturdum Nancy'yi. Eve döndün, iki lokma yiyemeden yallah kuaföre gittik. Saç ve makyaj konusunda zaten kararsız olan ben tam bir gestapo olan kuaför sayesinde biraz gerildim . Önceden adam gibi model bakmamanın sonucu işte.  Saçım makyajım yapıldı sonra ver elini Yıldız Parkı. Uzi'nin arkadaşı profesyonel fotoğrafçı, fotolarımızı o çekti. Ne zormuş modellik arkadaş. Şöyle dur böyle bak kafanı eğ gül yapay oldu bir daha gül, birbirinize bakın gülün vs. Zor iş vesselam.
Fotolar çekildi, eve döndük ben dinlenirim iki dakika su da içerim derken bu kez evdekiler salya sümük eşliğinde fotolarımı çektiler haydaa bir kez daha. Evden çıkma vakti geldi, Uzi'nin motorcu grubu da bize eşlik ettiler. Bir dolu motorcuyla nikah salonuna gittik. Annem , ablamın nikahına trafikten dolayı geç kalmıştı, çok üzülmüştük. O yüzden bu kez ya annem yetişemezse diye epey gerildim. Neyse ki benimkini görebildi.
Evetler denildi, tebrikler edildi koca bir ekiple eve döndük. Dinlendik kaynattık, bu kez de fasıla gitmek için evden çıktık. Biz düğün yapmadık. Onun yerine Beyoğlu'ndaki Teras Pera'ya gittik.

Sevdiklerimiz canlarımız yanımızdaydı. Çok güzeldi çok eğlendik, doyasıya giydim gelinliğimi de. Gerçi gelinlik sonradan beni dağladı , pişirdi ama olsun.  Yine nişandaki gibi hissettik Uzi ile. Vay be dedik ne çok sevenimiz var. Mutlu olduk. Sevindik.
O gece eve döndüğümüzde tam anlamıyla yorgunluktan ölüyordum. Yürüyecek dermanım yoktu, üstüne üstlük krepe yapılan saçlarım açılmadı, alışmadık şeyde don durmaz misali takma kirpiklerim gözüme battı, banyoda hem ağladım hem saçlarımı açmaya,kirpiklerimi çıkartmaya çalıştım :)

Ertesi gün balayımıza gittik. Bodrum Torba Zeytinada Otel. Herkese tavsiye ederim harika bir otel. Çok memnun kaldık. Yemekleri, odaları, hizmeti her şeyi dört dörtlüktü. Okullar kapanmadığı için kalabalık değildi Bodrum, hava bunaltıcı değildi. Yine motor kiraladık. Doyasıya gezdik, dinlendik. Çok çok iyi geldi bu tatil.

Ve eve dönüş. İstanbul gelir gelmez hasta etti beni. Havasından mıdır nedir günlerdir hastayım. Ateşim de var başım dönüyor.
Pazar günü oy kullanmak için annemin evinin (artık annemin evi oldu) oraya gittik, oy kullandıktan sonra da anneme gittik. Şimdi neden gelinlerin ağladığını anlıyorum. Çok zor geldi. Yabancı gibi o evden Uzi ile evime dönmek zor geldi. Annemin hazırladığı yemekleri bile görünce ağladım. Ben ki öyle ana kuzusu değilmdir ama demek ki öyleymişim. Herkes normal zamanla alışıyorsun kendi evine diyor. Tabi ki alışacağım insan nelere alışıyor. Mutluyum, sevdiğim adamla evlendim, ikimiz bir yuva kurudk aile olduk bu çok mutluluk verici. Sevinçle uyanıyorum sevinçle işten eve dönüyorum ama o burukluğu üzerimden atamıyorum. Hemen burnum sızlıyor . Hemen bi ağlama isteği oluyor.
İşte durumlar böyle.
Yanımızda olan, yardımları dokunan herkese teşekkürlerim var. Şebo'ma, Ebru'ma ,aileme, herkese ama herkese teşekkürler ediyorum yavrularım benim.


not: Fotolarımız için Selçuk ÖZEKEN'e sonsuuuz teşekkürler.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Heyecanlı mısın? Ben de.

                                                                                ♥         

2 Haziran 2011 Perşembe

Elleri kolları kınalı bebek

Kına geçti
Sıra büyük olayda.
Kaldı 2 gün.
Bir veda havasındayım bir yandan. Ama heyecanlı olup olmadığımı soranlar oluyor, değilim Sevinçliyim. Değişiklik, yeni hayat, yeni bir şey fikri beni sevindiriyor. Tatil de cabası tabi. Kına gecesinde hep oynadım, durmaksızın sürekli devinim halindeydim. Öyle aman aman oyun havası falan bildiğim yok , Rima kadar özgür dans da edemiyorum ama pek yerimde oturmadım diyebilirim.

Malum kına yakılırken şarkı falan söylenirken herkes "ağla ağla adettendir" dese de kuduz gibi güldüm ben aksine. Ne ağlaması. Şu insanların her sevinçli eğlenceli anı kötü bir şeyle ilişkilendirmeleri ne abuk. Çok gülersin "başımıza bişey gelmese bari", kına olur "gelin ağlamalı". Hayır efendim. Şu hayatta her şey geçici, güldüğümüz anlar yanımıza kâr.


Yarın balayı için bavulumu hazırlayacağım. Güneş gözlüğüm, şapkam, güneş kremim, şortum, her şeyim hazır bir toparlaması kaldı.
Böyle durumlarda herkes aynı durumda oluyor mu bilmem ama ben daha bir kırılgan oldum. Her zamanki gibi iyi günümde tanıdığım arkadaşlarımı gördüm mesela. Şaşırdıklarım oldu, şaşırmadıklarım oldu,sevindiklerim oldu , kalan sağlar bizimdir kalan sağlar çok yaşasın !
Bir yanım bir an önce bu zamanlar geçsin hayatımı kurayım diyor, bir yanım zaten eninde sonunda hayatın düzene girecek bu anın tadını çıkar diyor. İkisinden biri seçmek zorunda mıyım yahu ilginç bişeyim.

Hala saçımı ve makyajımı nasıl yaptıracağımı bilemesem de, kuaför t-shirtlerim hazır .Aslan Ebruuuu !


28 Mayıs 2011 Cumartesi

Kırk yıllık kına gecesi oldu bekarlığa veda partisi

Son günlere girdik artık. Kalan günler iki haneden tek hanelere düştü.Evimiz pek güzel oldu bakıp bakıp seiniyoruz, yeni eşyalarımızı kullanıyoruz, güzel sofralar kuruyoruz kendimize, minik detayları tamamlıyoruz. Planlı ve programlı gittiğimiz için işlerimizi tıkır tıkır hallettik, evde keyif bile çatıyoruz. Sadece usta sorunlarımız oldu, klasik "yaparız ederiz abi" ustalar yüzünden eve tıkıldığımız oldu ama biz zaten evde vakit geçirmeyi fazlasıyla seven (neredeyse asosyal olacağız) tipler olduğumuz için evde kalıp Ps3 oynamakbize epey cazip geliyor. Eh ama hava güzelleşti, motor sezonu açıldı biz daha doya doya motorumuzla gezemedik, artık balayında gezeriz diye kendimizi avutuyoruz. Her şey bir yana bütün bu tantana bitsin de hayatım düzene girsin istiyorum artık. Eşyalarımın çoğu Uzi'nin evinde (yani bizim evde) , annem anında odamı bozdu kendine oturma odası yaptı, şu sıralar koltukta misafir gibi yatıyorum yani. Yeni evime ancak kitaplarım girince bana sıcak geldi, tanıdık geldi, çünkü bana ait olan , benim dünyama ait olan şeyler kitaplarım, o küçük odanın en çok o kısmını seviyorum bu yüzden.
Maddelerimizin üstüne tek tek çizikler attık o günü bekliyoruz. Yarın kına gecesi var, bugün kına malzemeleri almaya gittiğimiz yerde adamın birini paralayacaktım. Onu da alın bunu da alın, yahu istemiyorum kardeşim. Biz evde bir avuç insanla, yakınlarımızla zaten küçücük evde kendi kendimize oynayıp eğleneceğiz. İstemiyorum bindallı, istemiyorum kına tepsisi, istemiyorum arkadaşlarıma vermek için kına gülü aaaaaaaa.Bir de "ay ağlayacaksın o gece olmaz" diyenler var. Şaka değil gerçek. Tamam evimi bırakmak, başka bir eve geçme fikri beni mahsunlaştırıyor olabilir ama ağlamak ne. Güzel birşey bu, mutluluk, sevinç neşe olmalı. Sanırım "çok güldük ağlayacağız" ekolunden gelenler bu kınada gelini ağlatma niyetlisi olanlar. Ağlamayacağım oynayacağım tef bile aldım ahay.
Erkeklerin yaptığı alternatif kına gecesi planı ise evde ps3 oynamak. Temiz ve eğlenceli. Biz varken doyasıya oynanamayan pes sonunda dırdırdan uzak doyasıyya oynanacak . Hayaldi gerçek oldu.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Home


Bize yuva olan Dünya... Cömert, gizemli, muhteşem Dünya... Muhteşem bir dengede, ahenkle hareket eden, her şeyin birbirine bağlı olduğu Dünya'nın belgeseli bu. İnsanlık olmadan önce milyonlarca yıl var olmuş, eksilmemiş aksine çoğalmış Dünya'nın biz geldikten sonra ne hale geldiğini anlatan harika bir belgesel Home. iz var oldukça o ahenk bozulmuş, yıkıma uğramış, bir çok tür yok olmuş ve olmakta. Çok çarpıcı görüntüler ve çok çarpıcı bir anlatımla tokatlar atıyor bize. İzlerken "işte" dedim "kıyamet, öyle birden kopmayacak, kıyamet bu, sonunda petrolümüz , suyumuz bitecek. Topraklarımız zehirlenecek, hayvanlarımız tükenecek, ağacımız da tükenecek. O zaman sonumuz tıpış tıpış gelecek. " 
Belgeselin sonuna doğru iyice karamsar olmuştum ki "karamsar olmak için çok geç" diyerek bir parçacık umut kırıntıları gösterdi bu kez bana. Aslında tüketim ve yıkım o kadar hızlı ki o bir parçacık umut bile son çırpınışlardan başka birşey değil. Yine de yapılan iyi şeyler var. Bizim dahil olmadığımız, ülkemizin aptal projelere harcadığı paralara tutulan alkışlara bakılırsa da asla dahil olmayacağımız "iyi şeyler" den bahsediyorum.
Mutlaka izlenmeli.

Home

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Bir canavar yarattınız tebrikler

Canavar var içimde. Kocaman, koca sesli. Olmadık zamanda ininden çıkıp höraaaaaaaaaaaağğğğğğğh diye hedefe nokta atışı yapıyor. Ama yakında tazmanya canavarı gibi döne döne yıkıp geçeceğe benziyor az kaldı.
Aylar öncesinden listemizi yapmışız, işlerimizi planlamışız tıkır tıkır halledip üstünü çiziyoruz. Kendi planladığımız işlerimizi aksilik olmadan gidip yaptık. Amaaaaaaaaaaa bizim insanımızı hesaba katmamışız. Yaparız ederiz diyen, Türk işi iş beceremeyen insanları unutmuşuz. ( şimdi milliyetçiler hiç bikbiklenmesinler çekemeyeceğim Türk işi işte "hallederiz yaparız". )Bir yatak başlığı alıyoruz, olay oluyor, önce yanlış getiriyorlar, biz bunu takalım doğrusunu getiririz diyorlar, haftalarca bekletiyorlar, önce yanlış renk getiriyorlar, sonra da yine yanlış boy olanı getiriyorlar. Bu arada şu gün geleceğiz bu gün geleceğiz diye bizi evde tutuyorlar. Onlarca kere arıyoruz, ay not alıyorum söylerim tamam diye oyalıyorlar. Neyse getirdiler düzgününü, bir de hediye yatak pedi ve nevresim takımı. Sus payı herhalde.
O bitiyor, mutfak dolap kapakları yenilenecek. Yönetici geliyor not alıyor. Bu yaklaşık bir ay önce oluyor. Bir görevli gelecek banyoyu halledecek, sonra o mutfak için usta getirecek  ben de mutfak eşyalarımı yerleştirip ajandamdan o maddeleri sileceğim. Ama yoook hangi iş zamanında olmuş ki. Bir çok kez arıyoruz yine aynı mesela bakıcaz yapıcaz. Politikacılar gibi boş vaat. En son pazar günü güya görevli gelecek ustayı getirecek. Arıyoruz "haa şey ya mutfak için usta gelmiyor" ya nasıl arkadaş. Niye haber vermiyorsun. Sen gelecektin sen niye gelmiyorsun. Kem küm. Bu insanlarla uğraşamıyorsun, laf anlatamıyorsun,senin zamanını çalmayı saygısızlık etmeyi düstur edinmiş çünkü bunlar. Bu tür adamlara mecbursun bir de. Yüzüne tükürsen yarabbi şükür diyecek adamla takışırsan senin başka işini aksatacak çünkü. Yaparlar böyle bunlar.
Temizlikçi geldi cuma günü. Evli evi halie sokulacak ev camlar dolaplar banyodur köşe bucak temizlenecek. Hanımefendi önce geç geldi. Çayını sigarasını içti. ( Ben sigara kullanmıyorum bu arada ) . Ağır ağır ağır ağır aaaağğğğğğğğğğğğğııııııııııııır işlere başladı. Bir baktım, leş gibi terliğini yatağıma dayamış camları siliyor, yetmiyor aynı leş terlikle yemek masama basarak cam siliyor, yetmiyor beyaz sandalye mindemime basıyor. Leş viledayı bej koltuklara sürüyor. Banyonun küveti lavaboyu küveti bana temizletiyor, tozu bana aldırıyor, mutfak dolaplarını bana toparlatıyor. Dolabımı açıyor senli benli konuşuyor. "Oldu mu bak bakim gı?" diye beni çağırıyor. Ben de bir dakika ya nerden senli benli olduk, bu koltuğun yatağın minderin hali ne, bu banyonun hali ne, sen mi iş yapacaksın ben mi, parayı da kırışalım o halde demiyorum diyemiyorum. İyi olacağım ya, o kadın bu şekilde ekmek kazanıyor diye ukalalık etmeyeceğim ya. Ezmiş gibi olmasın ya. İyi bok yiyorum. Kocası geliyor ayakkabılarıyla yerlere basıyor iz yapıyor ve yüzsüzce siz de basıyorsunuz diyor. Benim evim burası ayı !
Bir perde dikilecek, adam alıyor not, şöyle olacak böyle olacak. Sonra da tamamen kendi kafasına göre böyle daha güzel olur diye farklı dikiyor. Ya sana sorduk mu be adam sana sorduk mu? Benim işimi hop bir hafta daha aksatıyor.
Türk kafası bu işte. Yeni tanıştım. Bu kafayla da bizden bir halt olmaz. İşini düzgün yapan işine saygı duyan adamlar olmadıkça bir halt olmaz bizden. Lafa gelince laf çok ama iş yok. Tıpkı başımızdakiler gibi. E böyle adamları da böyle dangalaklar seçiyor zaten daha ne.
Ben gerçekten salağım sanırım ya. Demek ki, böylelerini ezmek gerekiyormuş emretmek gerekiyormuş.
Beni evlilik işleri değil bu dangalaklar strese sokuyor.
Hıyarlar !

3 Mayıs 2011 Salı

Arabesk

Köpek gibi ağlama isteği, kendini yerden yere vurma isteği, müziği sonuna kadar açıp koşma isteği uyandırıyor arabesk. Lisede birine deli divane oluyordum. "İşe yaramazın biriydi" demek geldi içimden ama vazgeçtim. Beni ben yapanlardan biriydi o çünkü. Prense ulaşana kadar öpmek zorunda olduğunuz onca kurbağadan biri yani. Nasıl aşığım ve nasıl saçmalıyorum kendime şaşıyorum. Telefonunu çaldırıp sesini dinliyorum. Bazen arayıp güya ordan burdan konuşuyorum O'nunla. Gururum falan yok , gurur ne ki bütün dünya bilsin istiyorum aşığım ulannn.Ayrıldık sonra, terk etti beni. Hem aldattı hem terketti üstelik.
Yaz geldi. Mezun olduk. O yaz boyunca kendime eziyet ettim. Arayıp sesini dinledim, ona mektuplar yazdım ama yollamadım tabi ki. O yaz Alanis Morissette yazıydı. ( Bir sonraki dönem Nirvana, bir sonraki dönem de Papa Roach dönemiydi mesela ) Defalarca ama defalarca That Particular Time'ı dinledim. Artık kafamda bir makine vardı ve loopta sürekli bu şarkı çalıyordu. Hayatımın ikinci dramını yaşıyorum kendi kendime. İlkinde bir önceki yaz babamı kaybetmiştim. Benimkisi avuntuydu işte.
Kendimi biliyordum ama ergendim , değil duygularıma hormonlarıma bile hakim değildim ki.
Hayatımın kendimce dramatik ve önemli olaylarını hep bir şarkıyla özdeşleştirmişimdir. Back to Black, Ah Bu Ben, Seni Kaybettim, Breath Me, Pins And Needles hatta ve hatta Ain't it Funny ve daha niceleri... Benimle benzer duyguları yaşamış ve acı çekmiş, benden daha iyi ifade yeteneğine sahip insanların yazdığı şarkıları kendi acılarıma fon yaptım. Kendimi kahretmekten zevk aldım.Herkesin büyük bir üzüntü yaşadığımı bilmesinden de faydalandım çünkü böylece günlerce perişan dolaşabildim, şiş gözlerle işe gidip gelebildim, telefonda "nasılsın" diye sorduklarında rahatlıkla" bok gibiyim" diyebildim. Arabesk ruh halleri güzeldir. Bir sabah uyanıp "öf bu ne bunalım ya " diye düze çıktığını hissetmek ve güçlendiğini fark etmek de güzeldir.
Zaten ben en güzel yazılarımı da üzgünken yazdım.
Bu şarkıyı da Pins And Needles eşliğinde yazdım mesela.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Hoşgeldin


İşten bi çıktım, hava ılık. Şaşırdım çünkü ilkbaharın ilk iki ayı daha çok kış havasında geçti. Ama sonunda geldi sanırım.





Kaldı 33 gün.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Ayşegül Öğreniyor

Haftasonu akrabalara davetiye sebebiyle ziyaretler yaptık Uzi ile. Bunların arasında 10 senedir görüşmediğim büyük halam da vardı. Kendisinden çok çekinirim çünkü o resmidir, karizmatiktir, her zaman kraliçe gibidir. Asla açıkça eleştirmez , davranışlarınızı düzeltmez ama bakışıyla oturuşuyla bile kendinize çekidüzen vermeniz gerektiği izlenimini verir. O sebeptendir ki ben küçücük bir çocukken bile evlerine gittiğimde oturduğum koltuktan kalkmaz, vitrinlerinin üzerindeki çeşit çeşit oyuncak bebekleri isteyemez, orada bulduğum doldurulmuş deve ile saatlerce mecburen oynardım. Orada o kadar baskı altına hissederdim ki, yolun karşısındaki çocuk yuvasının bahçesini camdan izleyip oradaki çocukların eğlencesine imrenirdim. Daha sonra oradan ayrılıp küçük halama gitme vaktimiz gelince de içten içe göbek atardım. Çünkü küçük halam çok eğlenceliydi, evinde çok rahattım, kendisi de çılgındı, iki köpeği vardı ( şimdi hayatta değil köpekleri ne yazık ki ) , çoluk çocuk severdi hepimizi memnun etmeye çalışırdı. O yüzden büyük hala sırasını geçirip küçüğüne gittik mi yine kendim olurdum.
Ama artık büyüdüm, değiştim, kendime güvenim geldi, artık nişanlıyım da, koskoca yetişkin oldum, artık halaları ziyaret etme vakti geldi dedim ve arayıp pazar günü geleceğimi söyledim ikisine de. Küçük için sorun yoktu ama büyük beni içten içe yedi, gidene kadar her gece düşündüm, tedirgin oldum, vazgeçsem gitmesem mi dedim, çocukluk sanrılarım çıktı sanki meydana. Uykusuz geceler geçirdim. Sitemden nefret ederim ben, isterse babam olsun sitem edildi mi dağları taşları haykırarak delmek istiyorum. Halamın sitem edeceğinden çok korkuyordum, ya neden aramadın sormadın mevzularına girer de ters birşey söylerim kalbini kırarım diye ödğm kopuyordu.
Pazar günü geldi çattı, bu kez önce küçük olana gittim eğlenceli olana. Evet yine aynı halam, evinde rahatım, kendisi hala biraz çılgın, yemeklerimizi yedik, güldük sohbet ettik ve büyük olana gitmek üzere oradan ayrıldık. Büyük olanın kapısının önüne geldiğimde kallbim çarpıyordu, ellerim buz olmuştu, üstüm başım düzgün mü diye baktım kendime. Of dedim ne olacaksa olsun. Kapıyı açtılar hepsi kapıda beni bekliyordu, onlar da briaz tedirgindi 10 sene sonra niye geldi acaba diyorlardı bence. İçeri geçtik, insan nereye giderse kendisini de götürüyor, o evde yeniden çocuk Ayşegül oldum. Koltuğun ucuna iliştim, büzüldüm, kekeledim, saçmaladım, heyecanlandım. Sonra yavaş yavaş yendim kendimi, onlar da rahatladılar , Uzi'nin varlığıyla iyice rahatladım, babamdan bahsettiler mutlu oldum, epey bir süre oturduk orada. Uzun sessizlikler de oldu kabul . Ama memnun oldular geldiğime, ben yine kendi kindarlığıma uyuz oldum. Bunca sene aramadığıma sormadığıma üzüldüm. Büyüdükçe anlıyorum ki arada bir memnun etmeniz gereken insanlar var. Üstelik zamanla sizden bekledikleri tek şey hatırlanmak oluyor. Hayata dair yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum, bu da öğrendiğim birşey oldu benim için.

Bu aralar işle ilgili bir karar vermek, plan yapmak durumundayım. Lütfen her şey yolunda gitsin lütfen .

23 Nisan 2011 Cumartesi

köpek sahibi olmak





                                                              Bazen böyle bişey


20 Nisan 2011 Çarşamba

45




45 gün kaldı.
En temel şeyler neredeyse tamamlandı. Ajandalarımız dolu, her hafta bir iş var. Bu işlere koştururken , hatta gelinlik alırken bile pek farkına varamamıştım ama geçen gün davetiyenin içinde adıma dikkatle bakınca kafama dank etti. Lan dedim evleniyorum ben. Seneye bu zamanlar başka bir evde başka bir düzenle olacağım. Klişe gelebilir ama bir burukluk yaşıyorum. Annemden ayrılıyorum,o yalnız kalıyor, şu an evim olan yuvamdan başka bir yeri "evim" olarak benimsemeye gidiyorum.
Acaba oraya girince de "oh eve geldim" diyecek miyim?
Buna alışmak ne kadar sürecek?

İkea'dan aldığım kitaplık bütün kitaplarımı alacak mı?


Köpeğim hangimizde kalacak?