29 Haziran 2010 Salı

Haftasonuu gibisi yook



Pazar sabahın köründe Koçtaş'a gitme isteğiyle yanıp tutuşan Uzi ile yola koyulacakken telefona gelen mesajla soluğu Yıldız Parkı'nda aldık. Kurmuşlar piknik masasını bir güzel, masada güzel mamalar, zaten açık hava iştahımı açar. Anında götürdük ne var ne yoksa.


Hava da , günler süren uyuz uyuz yağmur ve bulutlardan sonra nihayet pırıl pırıl ve güneşliydi.
Şu babamın makinesini nihayet yaptırdım. İçinde poz koydum, ayarlarını gösterdiler ama bakalım nasıl fotolar çıkacak , bitse de tab ettirsem diye beklemelerdeyim.

Haftasonlarını seviyorum, özellikle yaz aylarında. Açık havada kahvaltı etmeyi, çimenlerde, yani daha önce bir sürü itin kedinin dolaştığı yerlerde çıplak ayak dolaşmayı da seviyorum.
Bir it ve sahibi geldi yanımıza biz kahvaltı ederken. Köpeğis evdik ettik, köpek tam masanın yanına kakasını etti, sahibi hiç umursamadı, ne kakayı aldı ne bişey. Al işte sana Yıldız Parkı'nda bir hıyar!

Günler , ruh halime göre kah çabuk kah yavaş geçiyor. Teftiş de gördüm bugün. Artık teftiş geçirmiş bir öğretmenim.
Tatile kadar her haftasonu bir halt var. Çok güzeeel.
Sonunda çocukluk arkadaşım Ş.'yi de verdik! Aslında kız aldık ama bizimki de gitmiş oldu işte.
Nensi'nin regl dönemi sonunda bitti bitmesine de yankıları sürüyor! Her boku sahipleniyor. Hayır bir de neyi sahiplendiğini kestiremiyorsun. Misal odamdan lavaboya gideceğim. Bakıyorum bizimki ortalarda yok. Halının üstünde bir terlik. Ben yürümeye devam ediyorum ve dörtnala koca ve azgın dişlerini saçarak bana doğru koşan bit it görüyorum! Kendi çapında terliği himayesine almış. Mesela bir de yastıkla halvet oluyor haspa. Kızışma dönemi diye dışarda her yere çişini damla damla bıraktığı yetmiyor. "Ben çiftleşmeye hazırım gücüne güvenen beyler gelsin" anlamlı çişlerden sonra imdi de koltuğun yastıklarıyla aşna fişne yapıyor. Değişik bir it.
Şu kısırlaştırmayı dört gözle bekliyorum. Hayır adam gibi dursa efendi efendi, çiftleştiririz o da anne olur ama bundan olsa olsa canavar anne olur.
Mazallah!




Lush 'ın enfessss ötesi kokan , yumuşacık Snow Fairy'si bitince ürünü benden çok kullanan sevgili ile papaz olmadan yenisini alalım dedik ama o da ne! Sadece yeniyıl zamanı satılıyormuş! Biz de ona benzer kokuya sahip olan Yummy Yummy Yummy'yi aldık . Snow Fairy'nin yerini tutmaz elbet ama dünden beri kokusu üstümde. Pamuk şeker gibi kokuyorum ahali.
Hediye paketleri de var, içinde değişik ürünleri var. Ben bana hediye edilmesini isterdim şahsen. Öhöğ!

27 Haziran 2010 Pazar

Yedikule bekliyoor


Ben artık her ay buradan Yedikule Hayvan barınağı için yardım çağrısı yapacağım. Bu sayfayı izleyen 230 kişi var, 10 tanesi,5 tanesi bile yardım etse kardır diyerek barınağın ihtiyaç listesini yayınlıyorum efenim.


ACİL ESKİ GAZETE,BAYAT EKMEK-KURU VE YAŞ MAMA(KÖPEK-KEDİ)MAKARNA-SÜT-NONSTERİL ELDİVEN
BEŞERİ İLAÇLAR:
TETRADOKS TB-AZİTRO ŞURUP-ASİST TB-ASİST ŞURUP-ULCRAN AMP-DELTACORTİL TB-BEBE VİT ŞURUPLARI
-LARGOPEN TB-SEKROL TB-TEOKAP TB-EPARGRİSEVİT AMP
PET İLAÇLARI:
DIŞ PARAZİT DAMLASI(KENE-PİRE İÇİN)İÇ PARAZİT HAPLARI-ADRENALİN-ATROPİN-KAFEMİN-C VİTAMİNİ AMP-CROME KATGÜT1/5-İPEK İPLİK2/0-VİCRİL 3/0
ANESTESİ İLAÇLARI(ROMPUN VE KETALAR)
TEMİZLİK MALZEMELERİ:
-SIVI BULAŞIK DETERJANI-KOKULU YÜZEY TEMİZLEYİCİ-CİF
DİĞER:
KULUBE-YEMEK TAŞIMAK İÇİN PLASTİK KOVA VE TEKERLEKLİ PLASTİK ÇÖP ARABASI

İlla ki barınağa kadar gitmeye de gerek yok üstelik. 
Bu linkten yardım sayfasına ulaşabilir,
ve
mama ve ihtiyaç listesindeki bazı malzemeleri satın alıp barınağa kargoyla yollayabilirsiniz. 

Şimdiden teşekkür ediyorum.

22 Haziran 2010 Salı

Yorgunuum

Her gün , eskiden kalma alışkanlıkla evden çıkma saatimden 1 saat erken kalkıyorum, nete giriyorum, kahvaltımı ediyorum, hatta bazen duşa giriyorum, itimle ilgileniyorum mis gibi evden çıkıyorum. Amaa işe gittiğim gibi bir halsizlik bir yorgunluk, bıkkınlık artık Allah ne verdiyse o ruh haline giriyorum. Aylardır Empati'yi bitirmeye çalışıyorum -ki beni tanıyanlar normal bir kitabı 3-4 günde bitirdiğimi bildikleri için buna çok şaşırdılar . Kitabı açıyoruuuum hooop uyuyuveriyorum, koltuğumda kafamı bel yastığıma dayıyorum , rüya bile görüyorum. Ne bir şey öğretesim var ne salya silesim, ruhen bozuk durumdayım. Her gün işten kaytarma, kendimi kovdurma, kaçma, evlenince çalışmama planları yapmakla, zamanında kpss'ye çalışmadığım için kafama sçma, öğrenci gelmesin diye dua etmekle falan geçiyor. Her sabah işe gelir gelmez ilk iş ajandamı açıp tatile daha ne kadar kalmış diye bakıyorum. Acaba ücretli izin mi alsam diyorum, sonra yok lan diyorum daha paraşütle atlama için para ayırıcam, tatilde doyasıya harcamak için kenara para atıcam bir haftanı kaybetme diyorum sonra. Akşam eve dönüş zamanı yolda zihnimde metal müzik efektiyle stres oluyorum , eve girince de ooh diye kendimi banyoya atıyorum. Bu benim banyoyla aramdaki değişik ilişkiye bir göz atmak , derine inmek falan lazım. Ruhsal durumum her değiştiğinde banyoya giriyorum, üzülünce, stresliyken, mutluyken, sinirliyken...
Eve her geldiğimde iki misafire bakıyorum bir de, birisi penceremize yuva yapan , yumurtlayan bir güvercin. Anne güvercin yumurtanın üzerinde, baba da o bölgede koruma görevinde.
Korkmasın diye o camı açmıyoruz, o yüzden fotosunu da çekemedim. Öbür misafirimizse apartmanın yan tarafındaki çalılara doğum yapan kedi ve 5 tatlı yavrusu.  Her akşam buzdolabı poşetine koyduğum kedi mamasını camdan onların bulunduğu ve insanın giremeyeceği çalılığa fırlatıyorum. Anne kedi ve sevgilisi olduğunu tahmin ettiğim diğer kedi (çünkü yavruların yanına ve mamaya bi tek onu yaklaştırıyor) hemen mamalara koşuyorlar. Çok tatlılar yavrular.

Tatil planımıza 2 çift arkadaşımız daha eklendi, heyecan , sevinç, mutluluk içindeyim tatili düşündükçe.

Son olarak, dün down sendromlu bir öğrencime ev telefonu fotosu gösterip "bu ne? "diye sorduğumda bilemedi ama cep telefonunu gösterdiğimde "telefon" dedi. Artık ev telefonları tarihe karışıyor , çocuklar unutmuş bile.

Not: Bu son paragraf çok salakça geldi bana ama amaan napim ya.

20 Haziran 2010 Pazar

Babalar günü



Bana hem annelik hem de babalık yaptığı için ,annemin babalar günü kutlu mutlu olsun.

17 Haziran 2010 Perşembe

Mektup

Önceden , yani mesaj, facebook, twitter, msn vs. yokken  sevdiklerimle mektuplaşırdım. Yo yaşlı falan değilim, çok eski zamanlardan bahsetmiyorum. 1998- 2003 yılları arasındaydı sanırım mektuplaşmalarım .
Arkadaşlarımın uzakta olmasına da gerek yoktu. Aynı mahallede oturduğum arkadaşımla da mektuplaşırdım, sıra arkadaşımla da.
Birbirimize tüm duygularımızı mektuplarımızda döker, ferahlardık. Mutlu bir anımızı da yazardık, mutsuzunu da. Birbirimizi günlük gibi kullandığımız da olurdu, ağlama duvarı gibi de...
Yine benim eski kutulardan birini karıştırırken bir dolu mektup buldum.
Taa lisedeki eski sevgilimden gelen "bana neden seni seviyorum demiyorsun , iyi demezsen deme" mektupları... ( Seni seviyorum demediğim için kızıyordu bana )
D. ile sayfalarca ve sayfalarca yazılmış dostluk mektupları...
S. ile ergen ve "yaralı" ve "asi" ruhumuzu yansıtan çılgın mektuplar....



Okula başladığımda anneanneme yazdığım mektup...




Ölümünden sonra babama yazdığım acı dolu mektuplar...
Kim bilir ne zaman yine babama yazdığım ve ne olduysa bitiremediğim not...


Konservatuar sınavına girmeden kendime yazdığım mektuplar...
MSM yılarındaki mektuplar...
Bi dolu fotoğraf, anı, sevinç...
Hepsi kağıtlarda saklı. Bazıları nasıl kıymetli, ölene kadar benimle...
Ne oldu da mektuplaşmayı bıraktık. Güya ileitşim çağında yakınlaştık ama o mektuplardaki samimiyeti yakalayamadık.
Bu kutuları ne zaman karıştırsam üzülüyorum.
Ama seviyorum da...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Köpekler ve çocuklar


Evet köpek sahibi olmak çok güzel bir iş ama işin çok büyük mesuliyetleri var. Orda burda okumuşsunuzdur çocuklara saldıran köpekler falan. Hatta bazı köpekler evin kendi köpeği bile olabiliyor ne yazık ki.

 
Peki ne yapmalıyız? Önce biliglenmeliyiz. Evimize bir evcil hayvan almadan önce iyice bilgilenmeliyiz. Duvar kağıdı seçer gibi köpek veya kedi almamalıyız.

Arkadaşım Sheena'nın blogunda gördüğüm bu yazıyı hemen paylaşmak istedim ki herkes bu bilgiden faydalansın:

 
1994 te yapılan araştırmalara göre, ABD de yılda ortalama 1 milyon ısırma vakası gerçekleşiyormuş ve bunun %60-70i çocukları içeriyormuş.. Erkek çocuklar kızlara göre daha fazla ısırılmış ve bu ısırmalardaki köpeklerin 3te1i ailenin köpekleriymiş...


1975te yapılan başka bir araştırmada ise, köpek ısırmalarının %87sini erkek köpekler gerçekleştirmiş ve bu ısırmaların çoğu kurbanın evinde ya da evinin yakınında gerçekleşmiş.

1989daki araştırmada ise köpekler tarafından öldürülen çocukların %70i 10 yaşın altındaymış ve bu rakamın %22si bir yaşın altındaki uyuyan yeni doğan bebeklermiş..



Köpek Isırmasının Anatomisi...



Söz konusu köpek 3 yaşında bir labradormuş, kalbi altından olanlardan. Sahibi ile birlikte yaşayan, eğitimli, laftan anlayan, otur denince oturan kalk denince kalkan, sakin, insanlarla iyi anlaşan, mahallenin çocuklarının sevgilisi bir köpek.. Sahini de, işi gücü olan, yalnız yaşayan bir adamcağız. Hali vakti yerinde, kocaman bahçeli bir evde köpeği ile mutlu mesut yaşıyorlar..



Bir gün sahibin üniversite arkadaşından bir mektup geliyor, şehre gelcekmiş, görüşebilirler miymiş, sahip sevinçten çıldırıyor tabiki görüşebilirler.. O kadar heyecanlanıyor ki, Labrişle birlikte bahçeye çıkıyorlar, bahçeyi toparlıyor azcık, Labriş de sahibine yardım ediyor, taa Çine kadar tünel kazmak gibi bir amacı var, onunla uğraşıyor. Derken bizim üniversite arkadaşı sokağın ucunda gözüküyor, gözünde güneş gözlükler havalı havalı yürüyor, sahibi görünce "olum bu ne sıcak!!" diye bağırıyor, sahip gülerekona geri bağırıyor, "1er bira içeriz dimi?" ve koşarak içeri gidiyor ve biraları kapıyor, tam kapıdan çıkacakken, arkadaş, bahçenin kapısını açıyor, arkadaşından duyduğu uysal, sevecen, insan delisi zıpır labrador bir anda adamın üzerine atılıp adamı parçalamaya başlıyor. Köpeğin içindeki canavar ortaya çıkıyor. Sahip "hayır!!" diye bağırsa da köpek komut alacak durumda değil, arkadaşın orasını burasını ısırdıktan sonra bir şekilde ayrılıyor, ambulans geliyor, adamı hastaneye götürüyor, saatler süren operasyonlar adamı yaşatmaya yetiyor ama adam kolunu kaybediyor..

O sırada, şehrin diğer ucundaki barınakta bizim altından labriş, sahibini bekliyor, bir kafese kapatılmış.. Kapı açılıyor, sahibim geldi diye kuyruk sallarken hemşire geliyor, onu alıyor, doktorun yanına gidiyor ve hayatını sonlandıracak iğnesi yapılıyor. Çünkü bir kere ısıran hep ısırır..

 
Sahip ise hastanenin bekleme salonunda muhteşem geçebilecek bir günün nasıl bu şekilde sonuçlandığını, canı gibi sevdiği köpeğinin neden böyle yaptığını anlamaya çalışırken köpeğini kaybetmenin ve arkadaşının hayatını mahfetmenin üzüntüsünü yaşıyor..

Evet bunlar bizim gördüklerimiz.. Olay böyle oluyor.. Melek köpek ortada hiç bir neden yokken neden birden canavara dönüştü anlayamıyoruz.. Onların gözünden bakmadıkça da anlayamayacağız..

Bir de zavallı köpeğe bakalım gün nasıl geçmiş...



Sahp birden stresli oluyor enerji seviyesi değişik başlıyorlar güne.. Sonra bahçeye çıkıyorlar, köpek kendi işi ile ilgilenip Çine ulaşmak isterken yabancı adamın biri sahibine bağırıp alanlarına yaklaşıyor. Köpek stres oluyor, adamın gözündeki güneş gözlüklerinin güneşten korunmak için olduğunu tabiki anlayamadığından, adama meydan okumak için dik dik baktığında adam da ona bakmaya meydan okumaya devam ediyor. Sahip, adama bağırıyor, ne dediği önemli değil, heyecanlı ve bağırıyor işte.. Eyvah, adam kapıya yaklaşıyor. Köpeğin ve sahibinin yaşam alanına.. Köpek orayı ve sahibini korumak zorunda, adam kendisini öldürebilir ama sahibine dokunmamalı. Sahip içeri kaçıyor.. Son bir çare, adamı korkutmak için hırlıyor, adam umursamıyor, kapıyı açıyor, köpeğin aklından geçen bana nolursa olsun sahibimi korumalıyım oluyor ve canını kurtarmak için karşısındaki "düşmana" dalıyor.. Sahip kapıdan çıktı bağırıyor, sesindeki korkuyu hissediyor daha da hırsla saldırıyor, sahibine birşey olmamalı..

Sonucunu canı ile ödüyor evet.. Sahibini korumak için eve giren yabancıyla savaşını bir barınakta tek başına uyutularak ödüyor...

Peki çocuklarda nasıl önleyeceğiz ki ısırmaları...

Bunun için çocuklara öğretilmesi gereken bir kaç tavsiye var...



1- ASLA, uyuyan, yemek yiyen ya da bebeği ile ilgilenen köpek rahatsız edilmez!



2- Köpek, önce seni görüp koklamadan (kendi köpeğin bile olsa) ASLA SEVİLMEZ!

3- Herhangi bir köpeği sevmeden ÖNCE, köpeğin sahibinden HER ZAMAN İZİN İSTE.

4- Eğer sahip, çocuğunuzun sevmesi için köpeği düzgünce OTURTUP bekletemiyorsa, UZAKLAŞ!

5- ASLA ASLA ASLA bir çitin arkasında, arabanın içinde ya da zincirle bir yere bağlanmış bir köpeğe YAKLAŞMA!

6- ASLA bir köpeği çitlerden, araba camlarından kolunu elini uzatarak sevmek için taciz etme..

 
7- ASLA sahibi yanında olmayan veya tanımadığınız yabancı bir köpeğe YAKLAŞMA

 
8- Seni kovalayan bir köpekten ASLA KAÇMA.. DUR, SABİT KAL, SAKİN OLMAYA ÇALIŞ, KOLLARINI İKİ YANA İNDİR, sessiz ol ve ÇIĞLIK ATMA. Köpeğe yüzün dönük olacak
şekilde YAVAŞÇA uzaklaş ama SAKIN GÖZÜNÜZÜ GÖZLERİNE DİKME!!
9- Eğer bir köpek sana saldırırsa, köpekle arana sokabileceğin birşeyi ona ver, bu bir ceket olabilir, çantan olabilir, bisiklet olabilir.

10- Eğer saldırırsa DUR, KAPLUMBAĞA GİBİ TOP OL, KAFANI KOLLARIN VE ELLERİNLE KAPAT!!

11- Köpekleri ASLA kovalama

12- Köpekler yakınındayken çığlık atma ya da yüksek sesle bağırma..

 
13- Köpeklerin gözlerine bakma!!!

14- Köpek çevrende dolanmaya başlarsa, onunla birlikte dön, arkana geçmesine izin verme

15- Eğer köpek saldırgan davranışlar (havlamak, hırlamak gibi) göstermeye başlarsa, köpekle arana sandalye gibi birşey koy

 
16- Köpeğin kuyruğunu sallaması demek, herzaman arkadaş canlısı ya da mutlu demek değildir. Her kuyruğunu sallayan köpeği sevmeye çalışma!

17- HER ZAMAN, sahiplere, köpeklerini sevebilir misin diye sor..

18- Eğer sahipsiz bir köpeğin alanına girersen, çık oradan..

19- Eğer köpek sana yaklaşırsa sakin ve HAREKETSİZ kal. Kollarını iki yanda tut. Sakinleştirici bir tonda konuş.

20- Eğer yaralı bir köpek görürseniz ona DOKUNMA ve YARDIM ETME! Gidip bir büyüğünü çağır..


14 Haziran 2010 Pazartesi

İşten içsel hesaplaşmalar


Hep bir bekleyişteyim bu aralar. Kendimi yenebilmeyi, ilişkimin düzene girmesini, işlerimin yoluna girmesini, Nancy'nin regl döneminin bitmesini bekliyorum. Temmuz- Ağustos aylarında işimle ilgili radikal bir karar alacağım. Kpss sınavına ben de başvurdum evet. Çünkü haftanın 6 günü 9-6 temposunda engellli çocuklarla çalışamıyorum artık. Motivasyonum sıfır. İdealizm falan hak getire.Önce anlamadım bana ne olduğunu, öğrencilerin fazlalığı battı önce gözüme, sonra işten bihaber birine yetki verilmesi battı, müfettiş telaşı battı, ayda 8 seans yerine 6 seans aldığı halde 8 miş gibi gösterilip kandırılan veliler battı gözüme. Bir gelişme olmadığı ve olamayacağı  halde varmış gibi umut verilen aileler battı sonra bana. Hiç birşeyi olmadığı ve engelli raporu da alamadığı halde ailesi tarafından ısrarla özel eğitime verilen çocuğun ailesinden alınan seans ücreti battı bana. Çocuk bana geliyor ve ailesine "paranızı harcamanıza gerek yok çocuğunuz normal" diyememek, ima etsem de anlaşılamamak koyuyor bana.Günde 45'er dakikadan 8 özürlü çocuk almak, hatta bazılarını tam 90 dk. almak da battı bana, kendi alanım olmayan çocukların bana kakalanması da battı. Özel eğitimde para var diye ne çalışmakla, ne bu çocuklarla ne de bu alanla ilgisi olmayan öğretmenciklerin derste zaman dorldumak için eğitimle alakasız işlerle uğraşmaları canımı sıktı. Güya sözde çocuklara üzülen "ay ayağında ayakkabısı yok yaa" diyen öğretmenlerin çocuğun üzerinden ekmek yemesi sinirimi bozdu mesela. O kadar haline üzülüyorsan dersini adam gibi yap o halde.
Özürlü çocukları ve ailelerini "velinimet" ve "müşteri" olarak adlandıran patronumun zihniyeti battı bana sonrasında.
Bilgisiz ve çocuğunu tanımayan bir ailenin benden kas hastası çocuğuna okuma-yazma öğretmem beklendiğinde olmuştur belki bana ama... bilmem...
Nefes alamayacak gibi oldum bir pazartesi günü ilk dersimde. Kaçıp eve gitmek ve işe gelmemek istedim bir daha hiç.
Haftada 6 gün değil de maksimum 4 gün yapabileceğin bir iş bu.
Önce işimin alanını genişleteyim dedim. Farklı bir şey yapayım. Grup aktivitesi yapayım mesela, sonra sergi açalım dedim onunla uğraştım biraz nefes aldım.
Ama yok, anladım ki olmayacak bu şekilde. Yaşayabilmem için, hatta bu işi bile sağlıklı bir biçimde yapabilmem için bana nefes lazım zaman lazım.
Zaten başvurmuştum kpss 'ye. Devlete geçersem eğer, yarım gün hem asıl işimi yaparım, hem yaşamaya zamanım olur. İster sertifika programlarına katılırım, ister tiyatro kursuna katılırım, ister gezerim, ister barınak gönüllüsü olurum, hiç bir şey yapamazsam yapamamanın da keyfini sürerim dedim. 
Diğer işlerde haftada 5 gün sabah-akşam çalışanlara diyecek sözüm yok, ne yazık ki çalışma şartları böyle. Ama benim çalışma şartımı düzeltme imkanım var. Bu şekilde yaşayamam ancak ölürüm. İşinden nefret eden bir öğretmen olurum bu gidişle. Sırf para için hayatımı tüketirim.
Eğer Ağustos'da atanmasam da değiştireceğim işimi, haftada 4 gün yine özel eğitimde çalışıp nefes alacağım.
Her şey bu bir-iki ay içinde belli olacak.
Haydi hayırlısı.

10 Haziran 2010 Perşembe

Bu pisliğin yaptıklarına artık bir çözüm bulunmalı. Çocuk diye bir şey olamaz, bu çocuk falan değil, bugün hayvanlara bu şekilde eziyet eden ayrın insanlara da yapar. Bu "çocuk" ruh hastası!
Sessiz kalma, suça ortak olma:
http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=369



Linkteki fotoğraflar oldukça rahatsız edici, kedilere ve köpeklere yaptığı haltları bir marifetmiş gibi facebook sayfasında paylaşmış, fotoğrafları ordan almışlar. Önceden uyarayım.
Altta da dilekçe var, doldurup yollarsınız diye tahmin ediyorum !

9 Haziran 2010 Çarşamba

Tanga



Regl çamaşırı tanga gibi değil mi sizce de.
Dün gece uyurken sevgilimin ayağını ısırdı. Regl dönemi huysuzlukları varan 1.

8 Haziran 2010 Salı

Period





Nancy hanımın regl dönemi başlamıştır. Tüm yurtta ve dünyada kutlamalar başlasın. Nancy hanımdan her an regl ısırması bekleniyor. Dikkat dikkat !

4 Haziran 2010 Cuma

İsimsiz kediye ev arıyorum


Pazartesi günü işe giderken trafiği tıkamış, korkudan bir arabanın altına girmiş miyavlayıp duran bir kedi gördüm. Minicikti, altına girdiği arabanın sahibi arabayı durdurmuş bir o yana bir bu yana giden kediyi arıyordu. Aklım çıktı. Sağdan soldan arabalar ve minicik bir kedi. İşe vardım aklım kedide.
Salı günü durakta otobüs beklerken de bu kediyi gördüm. Miyavlıyordu . Sevdim mırıl mırıl geldi yanaştı. İşlek bir yol kenarındaki durakta tehlikeli biçimde dolanıyordu. Otobüsüm geldi bindim ama aklım onda kaldı. Çok üzüldüm. Keşke alsaydım yanıma onu orda nasıl bıraktım diye kendimi yedim. Allahım dedim ne olur bir daha göreyim sahip çıkayım.
Bugün işten dönerken bir işaret gibi aynı durakta gördüm kediyi. Mayışmıştı, durakta bekleyen bir adamın ayağının dibinde yatıyordu.
Hemen indim, aldım kediyi, yürüye yürüye yakındaki belediyeye ait veterinerlik hizmetleri binasına götürdüm. Sağolsunlar çok ilgilendiler. İlaçladılar, muayene ettiler, gözündeki kızarıklığa ilaç sürdüler. Malesef kedi yuvaları doluydu. Mecbur aldım siteye getirdim. Benim huysuz itim olmasaydı ben alırdım evime. Sitede bir iki kedi var bakılan. Bunu da koydum bahçeye.
Ama burada bir çok kedi de ezildi. Çünkü yola fırlıyorlar gelen site sakinleri fark etmiyor.
Şimdi bu kediye yuva arıyorum. Şu an bahçede , az önce buradaydı da şimdi kim bilir nerede. İnşallah bir şey olmadan yuva bulur.
İnşallah ezilmeden, alıp başını gitmeden durur.
Bana ulaşmak için mail adresim:
ishagul.us@gmail.com

Yaz yaz yaz bir kenara yaz


Yaz geldi! Motor zamanı açıldı! Kışın motorla bir yere gitmek eziyet; üşüyorsun, kat kat giyiniyorsun vs.  Sonra zaten üşeniyorsun da. Ama yazın büyük rahatlık. Trafikte millet arabasında kafayı yerken sen kenardan kenardan hooop gideceğin yere varıyorsun.
Yazın her bir boku ayrı güzel. Bir kere karpuz var, işten dönüşlerde soğuk suyun altına girip keyif yapmak var, incecik hafif çeşit çeşit elbiseler, penyeler var. Benim gibi kışlık olan her kıyafetten nefret eden biriyseniz incecik penyelere bayılırsınız. Çıplak ayak kumlarda, çimenlerde dolaşmak var sonra. Meslea yeni keyfim, iş dönüşünde içinden geçtiğim parkta ayakkabılarımı elime alıp çıplak ayak çimenlerde yürümek. Sanki bütün günün stresi rahatsızlığı ayaklarımdan akıp gidiyor.
Yazın deniz var, havuz var, kendime yeni aldığım gözlük var, mis gibi güneş kremi kokusu var, itimle rahat rahat kuru yerlerde gezmek var, serin çarşaflara ayağını sürterek uyumak var, soğuk limonata var, öğrencileri parka götürmek var, suyla oynatmak var, babetler var , var da var...
Geçen haftasonu şahaneydi. Önce Sütlüce'de Dragon festivaline katıldık. 2000 yıllık kürek karışı bu. Büyük şirketlerin patron, müdür, personel, şoför demeden aynı takımda yarıştığı bir festival. Çok eğlenceliydi. Görme engellileri destekleyen ve görme engellilerin olduğu Bisse'ye alkış diyoruz.
Oradan rahmetli babamın fotoğraf makinesini tamirden almak için Sirkeci'ye gittik. Makine henüz tamir olmamıştı ama biz de fırsat bu fırsat gezelim dedik. Sirkeci, Eminönü gez babam gez. Ara sokakları, seyyar satıcıları, petshopları ( onlarla ilgili de yazmak istiyorum bi gün) , bisikletçilerin olduğu sokağı, Doğubank'ı, motor dükkanlarını gezdik babam gezdik. Gezmemiz bununla da bitmedi, akşamı da Yeniköy'de Uzi'nin arkadaşlarıyla okey oynayarak geçirdik. Söylememe gerek yok elbette biz yendik.
Yazın hava geç kararıyor, güne güneşli dinç başlıyorsun daha güzel var mı?
Bu havada çalışılır mı ?
Bu havada yatılır.
Tatile 7 hafta kaldı.
Gel artık tatil geeeeeeel.