25 Ekim 2009 Pazar

Heebirneebir

Cuma günü uyandım, üstümde bir ağırlık. Annemin çıkardığı yün yorgan olsa gerek dedim kalktım. Otobüste midem bulanmaya başladı. İşe gittim, titriyorum, üşüyorum, halsizlikten kırılıyorum. Biri dokunsa "Beni öldürmeye mi çalışıyorsun" bakışları atıyorum. Saat 1 e kadar zor dayandım atladım taksiye eve döndüm. Attım kendimi kanepeye, üstüme aldım yorganı, dedim yolun sonuna geldim kızım. Millet arıyor "Domuz gribi olmuşsundur sen koş koş hastaneye" deyip kızıyorlar bana. Beni bilen bilir ben her hastalıkta hastaneye doktora koşmam, ilaç da almam hemen. Vücudum önce kendi kendini tedavi etmeye çalışsın diye beklerim. "Vücut zaten mücadele edememiş ki hasta olmuş cahil" demeyin fena yaparım. O bayıla bayıla koştuğunuz antibiyotiklerin vücuda ne tür zararları var biliyor musunuz? Ya tylol hot? Apranax ? Çok mu faydalı? Neyse efem. Sürüne sürüne banyoya gidiyorum, klozet bile buz gibi soğuk geliyor, domuz gribi belirtilerine bakmak için zar zor neti açıp bakıyorum anam diyorum belirtiler aynı işte. Yok diyorum kızım daha önce de böyle oldun sen. Pimpirik yapma. Uyudum uyandım. Saatin kaç olduğunu içerden gelen seslerden anladım. Uyudum uyandım Derya'lı günler var, hmm daha erken. Uyudum uyandım yemekteyiz var. Hmm akşam oluyor. Uyudum uyandım Thriller çalıyor! Orda kaldım. Ondan saati bilemezdim. Sırf merakımdan gebere gebere tv başına geldim, Popstar Alaturka 'da dansçılar falan var. Herhalde iyice ateşten aklımı oynattım diyip yatıyorum. Uyandım Hanımın Çiftliği var. Kalktım yemeği zor yedim. Sardı korkular beni. Ya domuz gribiysem, ya sabaha ölü bulurlarsa diye. Öte yandan da her yerim ağrıyor kim gidecek hastaneye bana ne ben iğne yaptırmam diyorum. (İğneden çok korkarım, en son çocukken oldum daha da yaptırmadım.)
Baktım başım dönüyor atladık taksiye gittik. Gitmesem annem döve döve götürecekti kuşkusuz.
Hastayken huysuzum ne yapayım içimden geliyor. Gittim, herkes maskeli. Muayene ettiler falan. Teşhis: Akut faranjit. Hebirnebir değilmişim yani gözüm aydın.
Daha yeni iyiyim. Şu anda da başım ağrıyor ateşim var ama iyiyim diyebilirim.
En kısa zamanda aşı olmam lazım. Normal grip aşısı. Hesap ettim geçen yıl 4 kez böyle ağır hasta olmuşum. ( Neye göre ağır bir de o var dimi. )
Şimdi sevgilime geldim. O bakıyor bana. Biraz iyi oldum koştum hemen ona. Almaya gitti bana pasta. Pastayı yiyince kocaman sarılacağım ona. Ohh yeaah. Rap bile yapacak kadar iyileşmişim işte.

22 Ekim 2009 Perşembe

Kendi kızını öldürür müsün?

İşyerinde bir veli var. Sık sık kuruma uğrar, öğrenci bulur falan. Dün de geldi. Bir tanıdıklarının kızı kocaya kaçmış. Bizim Antakya'lı psikoloğa soruyordu "sizin orada kocaya kaçanı vururlar mı? " diye. Kendisi G.Antepliymiş. "Bizim orada vururlar" dedi. Ben önce güldüm falan. Şaka yapıyor zannettim. "Hadi canım" dedim olur mu öyle şey. "Ne var ben de vururum ki " dedi. "Kendi kızım kaçsın ellerimle vururum hatta" dedi. Kanım dondu birden.
"Aile toplanır en az cezayı alacak erkek vurur " dedi. "14-13 Yaşında erkek kardeş varsa o vurur" dedi. "Niye vuruyorsunuz ki ?" dedim kaçtıysa kaçtı evlenir oturur, evlat öldürülür mü dedim. Ya benim öbür kızım da kaçarsa benim öldürmememden cesaret alıp dedi. Ne diyeceğimi bilemedin kaldım. Karşımda her zaman bize karşı nazik, saygılı olmuş, 15, yıldır kuruma gelip giden, çocuklara şefkat gösteren ağır engelli kızı olan bu adam kendi evladını vurur mu? Ve bunu sonuna kadar savunur mu? Bu nasıl mümkün? Hep gazetelerden okuruz, tv den izleriz ya. Sanki o adamlar çok uzak gibi gelir. Sanki o adamlar dağda köyde doğuda yaşar ama hayali bir imge gibidir ya. O adam kanlı canlı gerçek imiş onu anladım.
Ama dedim Allah seni affetmez, kimseyi öldürme diyor Allah. Nasıl çıkarsın dedim karşısına sonra. Güldü bana. Allah affeder bir şey demez dedi. Allah affetmez dedim. Sen kendi evladını öldürmüyorsun Allah'ın bir kulunu öldürüyorsun dedim. Bir şey olmaz dedi. İnsan namusu için yaşamaz mı dedi. O da benim namusum kirletirse öldürürüm dedi. Şok edici dimi. Ne cehalet yarabbim. Bu adamın kızı olsaydım çoktan mezardaydım. Eminim onun namus kirletme gördüğü bir sürü şey yapmışımdır. Bu adamın erkek çocukları da böyle büyüyor, onlar da belki böyle evlatlar yetiştiriyor.
Pes doğrusu.

20 Ekim 2009 Salı

Hamilelikten itibaren anlatır mısınız?

Hamileyken:
- Grip oldum.
- Ateşli hastalık geçirdim.
- Suyum azaldı.
- Düştüm.
- Doktor "özürlü bu" dedi.
- Doktor fark etmedi.
- Akraba evliliği vardı.

Doğumda:
- Erken doğdu.
- Oksijensiz kaldı.
- Mosmordu.
- Doktor "özürlü bu" dedi.

Doğumdan sonra:
- Ateşli havale geçirdi.
- Soğuk havale geçirdi.
- Hiç anlamadık, birden öyle oldu.
- Düştü.
- Kafası büyümeye başladı.
- Kafası küçülmeye başladı.
- Basamadı.
- Seslenince bakmadı.
- Başını tutamadı.
- Görmüyordu.
- Duymuyordu..
- Elleri- ayakları içe doğruydu.
- Doktor "siz onu bırakın kendi haline zaten fazla yaşamaz" dedi.
- Hep tv. karşısında oturdu.
- Sürekli reklam, klip izliyordu.
- Aşırı hareketliydi, dikkatini veremiyordu.
- Odaklanamıyordu.
- Konuşmadı.
- Çok sessiz bir bebekti.

Doktoru ne dedi?
- "Bırakın bunu zaten bir şey olmaz bundan " dedi.
- Başka bir doktor önerdi.
- "İkinciyi yapın onunla avunun "dedi.
- "Zaten fazla yaşamaz" dedi.
- "Yürüyemez", "Konuşamaz" , "Her şeye hazır olun" dedi.


Bu zamana kadar neden beklediniz?
- Dayısı da geç konuşmuştu- yürümüştü ona çekmiş dedik.
- Anlamadık.
- Babası "bir şey yok" dedi.
- Kaynanam izin vermedi.
- Kimse bilsin istemedik.
- Gerek görmedik.
- Yaramaz bir çocuk zannettik.
- Geçer zannettik.
- Bundan bir şey olmaz zaten.

Bizden beklentileriniz neler?
- Yürüsün.
- Konuşsun.
- Saçını tarayabilsin.
- Kendi işini görebilsin, ben ölürsem ne yapar?
- Okuma-yazma öğrensin.
- Ben çay koyarken o da koymak istiyor ama yapamıyor onu öğrensin.
- Tepki versin.
- Anne desin.
- Bir beklentim yok valla zaten ne öğrenecek profesör mü olacak?
- El işi öğrensin.
- Çok yemek yiyor kilo alıyor az yesin.
- Kendine zarar vermesin.
- Başını dik tutabilsin.
- Oturabilsin.


Öğrencilerimin aileleriyle yaptığım aile görüşmeleri sonucu ortaya çıkan manzara budur işte.
Üstüne ben daha ne yazabilirim ki...
Yorum sizin.

16 Ekim 2009 Cuma

Kimim ben?


İnsanlar doğdukları andan itibaren hayatı ve kendilerini keşfe çıkarlar. Daha minicikken , bebekken ellerini incelersin, emziğinin sakinleştirdiğini keşfedersin, anneni- babanı tanırsın ve onların seni rahatlattığını keşfedersin. Merakın hiç bitmez; bebeklik döneminde her şeyi ağzına götürerek keşfedersin. Yürürsün, evin geri kalanını keşfedersin. Ergenliğe girersin yine keşif başındasındır ama bu sefer kendini keşfe çıkarsın. Sen kimsindir? Kim olduğunu bulmaya çalışırsın. Kendi bulana kadar tarzdan tarza, arkadaştan arkadaşa koşarsın. Her gün başka birine özenir, öykünürsün. Sonunda bundan vazgeçersin çünkü büyürsün. Ama yine kendini keşfin bitmez.
Ben uzun bir süredir kendimin peşindeydim. Ben kimim? Neleri severim? Neler beni ben yapar? Bu dünyada yerim ne? Neleri yapabilirim , neleri yapamam? Ben zamanla insanların karakterinin oturduğunu, olgunlaştığını görüyorum ama kimse kimseye bunun nasıl süreçlerden geçtiğini anlatmıyor. Bunu merak ediyorum. Ben kendimi tek bir tiple sınırlayamıyorum çünkü içinde bulunduğum koşullar değiştikçe ben de değişiyorum. O halde kendimi nasıl bulacağım ki ben? Yani beni tek bir cümleyle özetleyecek bir cümle bile kuramıyorum.
İşyerimde öğretmen oluyorum, benden yaş ve tecrübe olarak kat kat fazla olan insanlara öğretmen olarak tavsiye ve akıl veriyorum,normalde içimin kalkacağı şeyler görsem de sanki gördüğüm normal bir şey gibi görüyorum. Eve dönüyorum annemin huysuz kızı oluyorum. O bir saat önceki sabırlı , hanım öğretmen kız nerde? O halde ben sabırlı hanım hanımcık değilim. Kişiliğimdeki sabırlı özelliğini siliyoruz o halde.
Zamanında bir sürü huysuzluk ettim, bir sürü de insan kırdım. Hatta bazıları için kırdım geçtim de diyebilirim. Ama bir kaç haftadır hayatımı düzene koymak istiyorum. İşimde bir boşvermişlik geldi bana üstümden atamadığım. Yapmam gereken eğitim planlarını aylardır yapmıyorum elim gitmiyor, odam dağınık karmaşık. Arkadaşlarımın bazılarına karşı tahammülsüz ve istemeden de olsa şımarık davranıyorum. O halde ben böyle miyim? Şımarık, huysuz, sabırsız, disiplinsiz vs. İyi biri olmak mümkün diyorum kendime hafta başından beri. Hani hayatımın uyum evresindeydim? Ne zaman uyuz evresine geçtim?

15 Ekim 2009 Perşembe

Önemli bu!

Büyük büyük laflar etmeye, yorumlar yapmaya hiç gerek yok. Bu yazıyı ve bu yazıyı okusanız yeter. Minicik çocuklar üşümesinler diye, bir şeyler yapmaksa gayretiniz , bana kendi mail adresimden ve- veya bu yazıları yazanların kendi mail adreslerinden ulaşabilirsiniz.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Mezhebim genis var mi diyecegin?

Benim aklımda ne varsa genelde dilimde olur. İlişkimi, birisi- bir olay- durum hakkında düşündüklerimi anında anlatırım. Sevgilimle birlikte uyumamız, onda kalmam, birlikte tatile gitmemiz bazı bünyelerde tuhaf etkiye sahip oluyor. Kendimi bildim bileli insanların ne düşündüğünü çok fazla umursamadım. O ne düşünür, bu ne der diye kendimi kısıtlamadım. Her zaman doğrularımı da yanlışlarımı da kendime göre yaptım ve onların arkasında durdum.
Bazen, iş yerindeki kızlarla ilişkilere dair konuşurken gözlerinde "Ayşegül senin mezhebin geniş, senin de ailenin de" bakışını yakalıyorum. Paranoya olduğunu zannetmiyorum çünkü bu belli oluyor tavırlarından. Evet sevgilimle birlikte uyuyoruz, bazı haftasonları onda kalıyorum, gece dışarı çıkmama ailem bir şey demiyor, orada kalmama da bir şey demiyor artık haberleri de var bu durumdan vs. Anormal olan bu mu acaba bilmiyorum ki.
Bana kalırsa , yüzde yüz eminim ki, fırsatı olan, sevgilisini seven, güvenen, ailesi müsaade eden her kız ama her kız bunları yapar. Kınayan, cık cıklayan fırsat bulamamış insandır bana göre. Birbirimizi kandırmayalım. Kızlar arasında cinsellikle ilgili mevzular konuşurken , kızların "ay ben korkuyorum" , "ay ben hiç çıplak görmedim ki nasıl bir şey bilmiyorum ", "ay acaba evi nasıldır bilmem ki" laflarını ve tavırlarını ilgiyle gözlemliyorum. Kimse kimseye bir şeyi kanıtlamak zorunda değil ki. Her bokumuz başkaları için. Başkaları benim hakkımda ne düşünür, kaşar mı der motor mu der ne der. Sevgili olursun, başkaları ciddiye alsın diye "artık resmiyete dökelim sözlü diyelim" derler söz keserler, ama insanımızı söz de kesmez, nişanı olur "millet bohça görsün" derler bohça yaparlar.
Adetlerimizin çoğu başkalarının hayatı düşündükleri ettikleri üzerine farkında mısınız?Evleneceksinizdir. Düğün istemediğini her yerde söylersin . " Aaa olur mu öyle piç gibi " Kime karşı? "Elaleme". Hay edeyim elaleme. Elin oğlu kızı düğünümde eğlenecek beni kınamayacak diye bir servet harcayacağım, kıçı kırık iki çeyrek altın takacaklar diye gönlünü yapacağım. Dikkatinizi çekerim evlilik de yine başkaları tarafından kabul edilip çift olabilmek için yapılır. Hatta birlikte yaşayamayan, hayatlarında birlikte uyuyamamış, aynı evde bir an geçirmemiş ve bunu namustan nimetten sayan nice gencimiz bunun için evleniyorlar ilginç. Ben o adamı evde kendi doğal ortamında görmeden evlenemem ki. Akar mı kokar mı, sabah nemrut mudur neşeli mi? Benimle buluşmaya gelirken özenli düzenli, peki ya evde?
Evde adam bir özenir iki özenir üçüncü de kendi haline özüne döner.
Saptamalarıma göre o adamı öyle seversen her türlü seversin.
Belki adam gökgürültüsü gibi horluyor, belki mikrobun teki diş fırçası yetmiş yıl öcnesinden kalma, belki bir sapık dolabında hayvanlı çocuklu pornolar bulacaksın. Türlü türlü insan var.
Bir de ne bileyim ben böyle iyi niyetle safça anlatıyorum. Millet anlatmıyor neler neler yapıyor, yapsın bana ne ayrıca. Ben böyle anlatırken aklından olumsuz düşünceler geçiyorsa bu o kişinin ayıbıdır diye düşünüyorum hep. Kimseye bir şey yapmıyorum, mutlu olduğumu anlatıyorum neticede. O kişinin bu mutluluktan bir maraz çıkarması benim midemin genişliğinden mi yoksa onların içinden mi? Mesela geçen bir tanesi dedi ki "çeyiz yap yarın öbür gün adam evlenirken bir şey getirmedin der" dedi. Nasıl yani dedim desin ne olacak ki, çok mu önemli, o bunu evlendiği kadına diyebiliyorsa onun ayıbı. Bunu diyen yarın öbür gün zaten evlenmeden bende de kaldın evime geldin de der dedim. "Eee bu işler böyle" dedi. Nasıl ya bu ne anlamsız iş. Demezler mi bunu diyen adama ben seni seviyorum sana aşığım yanında olmak mutlu olmak için geliyorum sen altında fitne fesat arıyorsun mendabur herif! Seninle evleneceğime köpeğimle evlenseydim!
Neyse ne. Ben böyleyim, mezhebim geniş var mı diyeceğiniz?
Son oalrak bir şarkıyla bitirmek istiyorum. Bu şarkı bile milletçe bizi anlatıyor aslında.
Aman kimseler duymasın
Aman kimseler görmesin
Sonra düşeriz dilleree...
Vay be!

10 Ekim 2009 Cumartesi

Bunca kıyafet ne zaman birikmiş yahu ?!


Şu an kışlıklarımı çıkartıyorum. Bütün kazaklarımı kollarından birbirine bağlasam gezegenin etrafını sarar mı bilmem de kazakların bayağı bir ülke göreceği kesin. Nasıl ne zaman birikti bunlar yahu. Şu an verilecekleri, giyilecekleri ve yıkanacakları ayırıyorum. Hepsi de nasıl kullanılmamışlık kokuyor. Giysilerim terk edilmiş gibiler.
Her biri ayrı bir anı. Hepsinin bir hikayesi var sanki. Kimini veremiyorum, kıyamıyorum elim gitmiyor. Sanki verirsem anısı da kaybolacak gibi oluyor, anılarımı bırakmak istemiyorum. Öte yandan kendimi özgür bırakmak istiyorum. Bunları daha ne kadar tutabilirim ki.
Bilemiyorum ya. Hüzünlüyüm. Mesele belki de sadece kıyafetler değildir. Kim bilir nedir? Belki ben biliyorumdur. Belki işime gelmiyordur, itiraf edemiyorumdur.
Kışlıkların hepsini benzin döküp yakmak istiyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Çocuklu konu


Düşündüm de, ben böyle anne- çocuk ilişkisine gülüp geçerken, çocuk sevmememi anlatır dururken, ya Allah bana "Hmm öyle mi al o zaman sana özel bir çocuk" derse ve bana kendi öğrencim gibi bir çocuk verirse ve ben her gece "Neden ben?" diye ağlayıp yaratıcıya sorarken , yaratıcı bana "Neden sen olmayasın ki, düşündüm de senden daha uygun bir aday yoktu. Çocuklarla annelikle dalga geçip duruyordun, al sana annelik yap şimdi" derse. Ve ben asıl o zaman hayatımın, evliliğimin ,anneliğimin enn büyük sınavını vermek zorunda kalırsam ve bunun acısını minik bir bebek, bir insan yavrusu çekerse ve ben ya bunu bilerek yaşarsam ne olur?



Yeni bir blog buldum. http://www.gezgec.blogspot.com/
Ve ilk kez bir anne - bebek blogunu bu kadar beğendim ve bir sürü bir sürü postunu okudum. Üstelik köpeği de var. Seveceğinizi düşünüyorum. Ben sevmekle kalmadım, anne olup aklını kaybetmeyen birini gördüğüm için çok da sevindim. ( Bak yine yapıyorsun Ayşegül sen adam olmazsın. )

5 Ekim 2009 Pazartesi

80'ler geri döndü !

Cumartesi günü sevgilimle giyindik süslendik motorumuza atladık karşıya geçtik. Önce bir nikaha katıldık. Bu arada topuklu ayakkabı giyebilenleri, onunla yürüyebilenleri tebrik ediyorum. Allah bana da o dirayeti bir gün verir inşallah.
Ayaklarımın canı çıktı! Ne yürüyebildim ne ayakta durabildim, mahvoldum. Bihter gibi, kazma gibi yürümeye çalıştım durdum. Hala zavallı ayaklarım ağrıyor, kör olasıca ayakkabılar.

Neyse.
Oradan da sevgili arkadaşlarımın toplandığı eve gittik. İşte karşınızda 80'li yıllardan fırlamış insanlar!
Bütün o dolma saçlar, Serpil Çakmaklı tokaları, kalın rugan kemerler, vatkalı gömlekler ceketler, tayt üstü mayolar ve tozluklar geri dönmüş! Ve müzikler...



La is la bonita , smooth criminal , one way ticket ve diğerleri. Yaşları 50 ila 19 yaş arası 10 küsür kişi! Çılgınlar evi gibiydi . Ah o danslara ne demeli. Moonwwalk, Ona way ticket dansı, lambada!

Yeidk içtik, eski türk filmlerindeki gibi dans ettik, Tabu oynadık hatta hızımızı alamadık koca koca insanlar kim kiminle nerede bile oynadık. O kadar eğlenceliydki ki en son ne zaman bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Sabah 5 buçuktu oradan ayrıldığımızda. Zaman nasıl geçti anlamadık.
Ama kim kiminle nerede oyununu yetişkin olarak oynamanın keyfi... Paha biçilemez .
Burada azimle akıllarına gelen abuk subuk şeyleri yazan kim kiminle nerede oyuncularını görüyorsunuz .

Uzun gecenin kısası, bir dahaki partiyi iple çekiyorum.

2 Ekim 2009 Cuma

Yuva aramıyoruz

Burada bahsettiğim kediciklereee...
Artık yuva aramıyoruz.
Kediciklere yuva bulunmuş, mutlu mesut yeni evlerindelermiş. İnşallah mutlu mesut devam ederler hayatlarına ^_^
Oh be!

not:Nancy bugün halıya çiş yaptı. Kızdım bir bağırdım tüyleri uçuştu tepesinde. O da korkuyla sehpanın altına girdi. Şimdi beni kesiyor. Ne güzel şey it sevgisi, ve mecburen neredeyse yıkanmış halı sevgisi.