30 Aralık 2010 Perşembe

Evsım



Şimdi bloglarda moda, yeni yıl kararlarını yazmak, "2010'un son postunu" atmak, evde kurdukları ağaçlarının fotosunu çekip sayfasına koymak falan. Ben de aslında  "son post " yazmayayım diyordum ama, amaan aynı bokun soyuyuz neticede diye yazdım gitti. Nancy yeni yıla regl döneminde giriyor, dolayısıyla huysuz ve gergin, bütün yıl huysuz olmaz inşallah.
Arkadaşlarımızı çağırdık, yatacak yerimiz yok, 3 çift ve bir tek tabanca ayrıca 2 de itten oluşan kişileriz ve 2 tane çift kişilik yatacak yer var, 2 yastık, tek yorgan ve bir de minik polar battaniye var. 4 kişilik masamız, 6 sandalyemiz var beheyyy ! Olsun , eğlencesi burada, artık kim nereye atarsa kendini orada yatar, itler dahil !
Yılbaşından sonra da yapacak işlerimiz var. Telaşlı heyecanlı işler. Seneler geçiyor, büyümenin getirdiği şeylerden birini daha yaşamaya hazırlanıyorum şimdi. Tuhaf bir duygu, sanki oyun gibi geliyor bazen. Aman öyle olsun zaten,strese gerek yok.
Yeni yıl kararlarım yok, öyle "yihuu yeni yıl geliyor yihuuu 365 gün geçti ve hala yaşıyoruuzz" türü sevinmeler bana göre değil, sene hanesinde bir numara büyük yazacağız diye tantanaya gerek yok, maksat dostlarla bir arada olmaksa eh bu da bahanesi olsun. 

24 Aralık 2010 Cuma

İstanbul'u dinliyorum genizim egzosdan yanmış

Bu şehirde yaşamanın nesi güzel birisi söyleyebilir mi bana? Her salı ve perşembe kursa gitmek için işyerinden çıkıp Mecidiyeköy'e gidiyorum. Her seferinde de insanlarına da trafiğine de havasına da lanet ediyorum. Her an trafik var, her yer leş gibi kokuyor, insanlar üzerine üzerine geliyor, dün bir adam resmen üzerime dalış yaptı yahu. Metrobüs faciası var bir kere, böyle bir kalabalık olamaz, bu şehir bu kadar insanı kaldırmıyor kaldıramıyor artık. Köprüden ne zaman geçsem iki yakadan da görünen yeşillik miktarı azalıyor ve devam eden inşaatlar görüyorum, zart inşaat zurt inşaat . Bina, bina kalabalık kıyamet... Bıkmadınız mı ıkış tıkış yaşamaktan arkadaş. Ne İstanbulmuş. Bu şehir insanı öfkeli, uyuz, ırkçı yapıyor. Yoldan geçen insanlara "bok var geldiniz İstanbul'a bok vaaaaaaaaaaaaaaar" diye haykırmak istiyorum. Köyünden kasabasından arsasını tarlasını satan yurudm insanı parasıyla müteahit oldu her semtte çoluk çocuk arkabaca oturabileceği evler yapıyor. Her an yeni semtler doğuyor. Şu an çalıştığım semt taş çatlasa 6-7 senelik bir semt, daha düne kadar ulaşımı yoktu, insanları en fazla 10 senedir burada yaşıyor. Yaşıyor ve içine ediyor. Sokaklar pislikten geçilmiyor, insan şehrinden insanından soğuyor. "Şehirli" ayılar da var elbet, okumuş etmişin ayısı da başka oluyor, o ayıları da haftasonu Bağdat Caddesi ve -veya Bebek boğaz hattında görebilirsiniz.
Bir yerden bir yere gitmek haftasonu eziyet, ya yolda trafikte saatlerinizi harcayıp yine ıkış tıkış olacağınız bir alışveriş merkezinde veya ne bileyim bir eğlence mekanında geçireceksiniz ve zamanla kanser oalcaksınız ya da mis gibi evinizde oturup yata-vizyon yapacaksınız. Ya yemin ediyorum biz motorlu olmamıza rağmen Eminönü ve boğaz hattında mahsur kaldık saatlerce. Haftasonları gidilmeyecek yerler listesi yaptık kesseler gitmeyiz: Eminönü, Sirkeci, boğaz hattındaki tüm ilçeler; Beşiktaş,Bebek vs. .
Ya düşünün benim annem , ablamın nikahına yetişemedi trafik yüzünden, hem de konvoyda olmasına rağmen. Hastalansan yollarda can verirsin, ambulanslara yer vermemek için kapışıyor ayılar.
Bu şehirde yaşamak için dünyanın parasını harcıyorsunuz ve değmiyor da. Sağlık, eğitim, oturduğun yer, sonra illa bir aracın olacak. Çocuğun olunca zaten bunların hepsini x2 yapabilirsiniz.
İstanbul bitmiş, gelmeyin artık, ben de gideceğim zaten en kısa zamanda. Bi bok yok burada, o magazin sayfalarına bakıp iç geçirmeyin, o artislerin olduğu Cihangir'de de bir bok yok, daracık yollar, araçlar, üst üste insanlar var.
O dizilerdeki boğaz yalılarında oturmuyoruz hepimiz, zaten boğaz hattına gidince denizi göremiyorsun deniz artık pis leş gibi kokuyor , ayrıca teknelerden denizi göremiyorsun bile. Trafiği de cabası.
İstanbul'da eski zamanlarda yaşıyor olmak isterdim, yolların boş olduğu, her yerin yeşil olduğu yerlerde olmak isterdim. Aslında boşverelim İstanbul'u , ben artık başka şehirde olmak istiyorum. Bu  boktan şehrin bana verebileceği bir şey kalmadı, kendi halinde kalsın çürüsün ve kokuşsun olan ve olacağı da bu zaten.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Ben Nancy Ağaoğlu


 Ben Nancy Ağaoğlu, burada bir yaşam yükseliyor. Buralar yeşil alan olacak, her yerde kazıma ve çiş kaka yapma, işaret bırakma alanları olacak. 0-4 Yaş arası çocuklardan ve kedilerden arındırılmış bir yer olacak.


Burası mama ve su kabı, her daim dolu olacak, ben yemesem de en güzel mamalar benim odamda duracak.

Burası benim ara sıra takıldığım yer. Buralar kuş tüyü olacak, ne kadar kazısak da kızılmayacak hatta aferin denilip ödül bisküvisi verilecek, kışın her günü petekler yanık duracak , yazın cam açık olacak ve üfür üfür serinlik vuracak. Buraya kirli çamaşırlar, çoraplar ve oyuncakları taşıyacağız.


Bunlar oyuncaklarım, her zaman oyuncaklarımız olacak, Kong hiç bir zaman boş kalmayacak, en bifteklisinden ödül bisküvileri ile dolup taşacak, çok fazla zorlamayacak hemen içindekiler dökülecek. Peluş oyuncaklar ne kadar sallanırsa sallansın yırtılmayacak, içindeki pamuklar isteğe göre dökülüp saçılabilecek.


Burası abur cubur kutum; içinde her zaman bisküviler ve kemikler olacak, ne zaman başına gitseniz hemen ödül verilecek, sütlü kemikler, bağırsaktan yapılma kemikler hep hazır tutulacak.



Burası uyuşturuculu tıraştan sonra getirildiğim yer. Artık tıraşlar uyuşturmadan yaptırılacak bu hale hiç bir köpek gelmeyecek. Dilenirse veteriner hekim ısırılacak, hırlanacak istediğimiz kadar diş gösterilecek.
İthill my world
Yaptım olacak.

10 Aralık 2010 Cuma

Düşler Akademisi

 Benim öğrencilere eğitim verirken hep düşündüğüm şey: bu verdiğim eğitimi bu çocuk nerede kullanacak. Evde oturduktan, eve mahkum edildiktan sonra verilen eğitimi nasıl kullanacak?
İşte benim gibi düşünen başka insanlar benim gibi boş boş düşünmemiş ve harekete geçmiş.
AYDER ( Alternatif Yaşam Derneği ), UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Türkiye Vodafone Vakfı finansal desteği ile kurulan Düşler Akademisi'nin amacı engellileri bir çok alanda topluma kazandırmak , onlara eğitim ve iş imkanı verebilmek.
Bu bir sosyal sorumluluk projesidir ve etkinlikler ücretsizdir. 
Bilgi için http://duslerakademisi.org/

3 Aralık 2010 Cuma

Sağ el yan çevir göğüsten aşağı çapraz

* İki el orta parmak göbeğe vur

 * Sol el iki parmakla kanca sağ kol kıvır sürt

* Ayakkabı gibi yap parmakları salla

* Kulak memesi baş parmakla dürt

* İki el hilal uzaktan uç uca getir (yakından değil uzaktan, yakından başka anlamı var)

* Bir yap aşağı çek içe doğru getir

* İki el şıkıtık

* İki ele yan ters düz birbirine çarp eli L yap salla

* Orta iki ve baş parmak kıvır işaret serçe yukarda kafaya koy

* Orta iki baş parmak kıvır işaret serçe yukarda salla

* Elle bıyık yap

* Elle bir sağ bir sol göğüse değdir

Bunlar ne mi? Gittiğim işaret dili kursunda öğrendiğim bir ton kelimeden bazıları. Derste aldığım notlar bu şekilde oldu. Çünkü hem öğrenip hızlıca o an yazmak gerekiyordu.
Bugün Sağır Kedi'nin sayfasında da bir yazı görünce ben de bu konuda yazmak istedim. Anlaşmak için illa sözlere gerek yok. Yok saymadan , göz devirmeden, "sağır mısın be adam" demeden de yapılacak şeyler var.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü

Not :
Kelimelerin anlamları
Başlıktaki :
* Sevmek
Diğerleri:
* Memnun oldum
* Kot pantolon
* Eldiven
* Atatürk
* Buluşma
* Bakmak- Bulmak
* Düğün
* Terslenme hareketi, sana ne- sana ne lazım anlamında
* Kıskanmak
* Gezmek
* Baba
* Anne

2 Aralık 2010 Perşembe

Arsız gönül


Dün dedim ki O'na işten çıkmadan önce:
"Çok acıktım ne yesek?"
Eve gittim, baktım mutfağın ışığı yanıyor, içerde birşeyler pişiyor. İçeri girdim, çok açım diye yemekler yapmış bana.
Uuu beybi ^^



Arsız Robin




foto