17 Ekim 2012 Çarşamba

Yaşasın Çarşamba

Şurada geçen yıla kadar haftanın 6 günü çalışıyordum. Mutsuzdum , umutsuzdum falan. Sonra "niye çalışıyorum ki 6 gün? Gerçekten 3 gün çalışsam ne olur ki? Hem sınava da çalışırım" dedim -sınava çalışmadım gerçi ama . Uzi'yle de konuştuk ve sağolsun destek oldu günümü düşürdüm.  Çarşamba-Cuma günleri ve haftasonu boşum yaklaşık 1 yıldır.
Bu ara Uzi'de işleri dolayısıyla artık çarşamba günleri evde izinli olacakmış. Buna karşılık cts veya pazar günü evde çalışacakmış. Canımıza minnet. Yani bugün hafta ortasından çalınmış gibi duran güzel bir gün geçireceğiz. Okuldan kaçmış gibi hissediyoruz.
Yaşasın Çarşambalar !!

12 Ekim 2012 Cuma

Güncelleme


Geçen gün lise kutuma göz attım. Ne çılgınlıklar yarabbim ! Bütün haftalığımızı haftanın ilk üç gününde tüketip parasız ama gururlu Taksim, Beşiktaş gezmelerimiz. Lise balosunda bronz olacağız diye okulu kırıp adalara gitmek, iğrenç bir hava ve ağacın birinden Sena'nın üstüne yılan düşmesi... Sürekli aşık, sürekli depresif ve sürekli akıl bir karış havada gezmek...
Çılgın mektuplaşmalarımız...
Bizi kızdıran erkeklere kurudğumuz tuzaklar (!)...
Daha nicesi.
O zamanlar ne büyük laflar etmişiz hayata dair. Evlenince şöyle böylediye. Hatta bir yerlerde gelecekteki kocama yazdığım mektup olacaktı ama bulamadım. Onu okumak değişik olurdu işte.
Ben daha kendi halimdeyken evli durumuna geldim. Kendimi evliliğe fikslemedim. Evliliği başarı ve-veya yükselme gibi görmedim. En düz mantıkla seviyoruz aynı hayatı paylaşalım birlikte yuva kuralım dedik. Benim açımdan hem çok değişen şey oldu hem de değişen hiç bir şey olmadı aslında. Biz hem birlikte aynı hayatı mutlulukla yaşayan hem de ayrı hayatlarımızı zevklerimizi sürdürmeyi başardığımız için öyle aman bir evlilik havalarına girmedim açıkçası.
Evlendim ve evliler dünyasına geldim. Koca kadınlar benimle konuşur oldu. Toplumsal olarak sanki başarılı gibi algılanıyoruz mesela. Evli arkadaşlarımız arttı. Ben arkadaşlarımın arasında en geç evlenenlerdenim aslında. O çılgın lise arkadaşlarımın arasında evlenenler, evlenip boşananlar çok oldu. Kimisi umdupunu buldu, kimisi bulamadı, kimisi umduğundan daha iyisine sahip oldu vs.
Ben "evliler" grubundan biraz uzak kaldım. Böyle bir sınıfa girmek istemedim.
Ama daha bu duruma alışamamışken bir bir hamilelik haberleri yağmaya başladı. Neredeyse her gün birilerinin haberlerini alıyorum. Büyükşehir çalışıyor !
Yani daha bende evlilik güncellemesi yapılmadan bebek güncellemesi mevcut oldu.
Hatta ikinci çocuğuna hamile olan var.
Ben oldu bitti korkarım bebek fikrinden. Uzi ile ne zaman konuşsak "yok ya böyle iyiyiz aslında" diyoruz. Bir gün bebek sahibi olmak isterim Allah verirse. Genç anne-baba olmak da isterim ama çok büyük bir olay gibi geliyor bana bebek. Ayrı bir dünya, ayrı bir kısma atlamak sanki. Ben o kısıma henüz hazır değilim yani.
Büyümek gerçekten çok ilginç. Etrafımızdaki berbaer oynadığımız arkadaşlarımızla paylaştığımız aşamalara bak; regl olmak, aşık olmak (birden fazla ve belki kalp kırıklıkları) , sınavlar, mezun olmak, meslek sahibi olmak, evlenmek, bebekler, bebeklerin koca danalar olup evlenmesi falan, protez diş vakti ve bir bir kaybetmeye başladıkların...
Ben olan bitene şaşırıyorum.
Halbuki olan doğal sirkülasyon.

9 Ekim 2012 Salı

3G


                                                                            Gittik




Gezdik





                                                                       Geldik

5 Ekim 2012 Cuma

Kaçamak


Havalar daha ne kadar güzel kalacak bilmiyoruz.
Motorumuzu değiştirmeyi düşünüyoruz, bu motorumuzla son uzun gezimiz olabilir.
Canımız gönlümüzce gezmek istiyor.
Bu haftasonu buralardan kaçıyoruz.
Yol arkadaşları bulamadık baş başa gideceğiz.
Haydi bize eyvallah.

4 Ekim 2012 Perşembe

Hayatım olmuş dişler güçler


Her fani gibi ben de dişçiden korkarım. Her fani gibi benim de dişçide kötü anılarım vardır.
Ama ben de her fani gibi dişçiye gitmek zorunda kaldım. Kendi kendime " Artık yetişkinsin kızım, teknoloji ilerledi korkacak bir şey yok" diye telkinde bulundum ve o koltuğa oturdum.
Neyse doktor biletimi kesti. Dolgumu yaptı ve sıradakileri bildirdi. Korkunun ecele faydası yok yavrular o koltuğa oturacaksınız. Mesela beni daha diş eti operasyonu bekliyor. Bok var gibi Youtube'da diş eti ameliyatı videoları izledim şimdi yusufluyorum.
O başka bir uzmanın yapması gereken operasyon olması gerektiği için o randevuyu erteleyip duruyorum. Ama gün gelecek o operasyon olacak. Bakalım :(
Bir de bana bir şeyler oldu, çürüğe çıktım resmen.
Sesim aylardır sürekli kısık. Yırtık pırtık bir ses çıkıyor benden. Kulak burun boğaz beni bekler.
Gözüm atıyor aylardır, göz doktoru ellerimden öper.
Rutin jinekolog doktoru bulmalıyım o mevzuyu en korktuğum olay olduğu için erteliyorum.
Korkuyorum ulen .

26 Eylül 2012 Çarşamba

Nancy'den haberler



Selam it dostları
 Ben epeydir anneannemle birlikte Akçay'da yaşıyorum. Anneannemin bahçeli bir evi var.


Orada dilediğim zaman bahçeye çıkıp kazıyorum, koşuyorum ve işiyorum.
Bazen beni zorla denize götürüyorlar. Denizi hiç sevmiyorum. Pis ve ıslak oluyor tüylerim.

Çevredeki kedilerin korkulu rüyası oldum. Hepsini kovalayıp kaçırıyorum. Ama bir tane anne kedi var , ona laf geçiremiyorum. Havlıyorum tıslıyor, ben de masanın altına kaçıyorum. Yavruları da benim balkonuma geliyor.
Bir de laftan anlamıyor, benim mamamı yiyor.


 

 İşte ben böyle tek başıma mutlu mesut yaşarken bir gün anneannemle teyzem eve bir köpek daha getirdi. Bir anne köpek saldırmış, bacağını iki yerden kırmış.
Bu da yetmiyormuş gibi aldılar onu arka balkona koydular. Benim mamalarımla kemiklerimi verdiler. Ben ondan hiç hoşlanmadım, hep uzak durdum.


 Adı Köpüş.
Köpüş'ün iyileşip gideceği günü iple çekerken, anneannemler Köpüş'ü iyileştirip bahçeye saldılar. Artık o da bahçede yaşayacakmış. Bekçi köpeği olacakmış.
Olacak iş mi şimdi.
Ne zaman dışarı çıksak üzerime atlıyor, oynamak istiyor. Ben de hemen hırlayıp üzerine patimi koyup evin hakiminin kim olduğunu ona gösteriyorum. Gerçi son zamanlarda iyice zor olmaya başladı çünkü Köpüş çok büyüdü.
Yine de evin hakimi benim dostum bunu unutma !

İşte böyle sevgili it dostları.
Keyfim yerinde. Annemi çok özlüyorum, geldiğinde hemen ayaklarına sarılıyorum, diş gösteriyorum, böylece onu ne kadar sevdiğimi gösteriyorum.

İki de haberim var.
Bu arkadaşımız yuva arıyor.


 Kendisi çok oyuncu. Benim gibi airstokrat olmasa da çok uslu bir köpek. Üstelik diğer köpeklerle çok iyi anlaşıyor.

 Bizim evdeki nüfus Köpüş'ün gelişiyle kontejanını doldurdu. Doldurmayan ailelerden haber bekliyoruz .



Bir haber de sokaklardaki diğer canlar için.
Katliam gibi yasa tasarısını protesto etmek için


Gidemiyorsanız da dilekçeyi imzalamak için:

http://www.sessizkalmasucaortakolma.com/dilekce/dilekce_detay.asp?id=1311


Herkese mutlu sallanan kuyruklar diliyorum.

3 Eylül 2012 Pazartesi

Mal

Bu aralar yazmak hiç gelmiyor içimden.
Ülkenin gündemine her gün yeni korkunç olaylar eklenirken, devlet büyüklerimiz (!) korkunç demeçler verirken, gün be gün daha ayrılıkçı olurken ve endişelerimiz büyürken yazmak gelmiyor.
Öyle mal gibi izliyoruz olup bitenleri endişeyle.
Çok kötü şeyler olacak ve biz de seyirci kalacağız sanki.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kedi Kadın


 
Netbook'um sizlere ömür. Bir süredir ekranı pırpırlıyordu. Ben de gayet  Türk işi bilgisayarı sarsarak ekranı kendine getiriyordum. Geçenlerde sıcaktan dolayı yükselen sinir seviyeme bağlı olarak fazla tartaklamış olacağım ki yaşam ışığı söndü gitti. Yani mort. Hemen garantisine baktım, 1 ay önce bitmiş. Yani bir ay önce pırpırlarken götürseymişim şimdiye cillop gibi bilgisayarım olacakmış. Aldım götürdüm Teknosa'ya. Elime epikrizini verdiler biz sizi arayacağız dediler. Artık ne kadar tutar bilmem.
İşte bundan dolayı fotolarım nanay. Gerçi Harici Ayşe'de hepsi ama şimdi blog postu için kim alıp yükleyecek allasen. Neyse ki instagram var.
İşte ben bir aydan fazladır kedi kadın oldum aslında anlatacağım da bu. Bilen bilir köpeğim Nancy annemde artık. O bir Akçaylı oldu.Uzun yürüyüşlere çıkıyor, sokaklarda bahçelerde takılıyor. Çok mutlu. Ablamlar da Akçay'da olduğu için onlardaki 2 kedive bir hamster bize misafir oldular.

Bu Biber hanım.


Kendisibize gelmeden 3-4 gün önce azıp 5.kattan aşağı atladı. Şu an hamile sanırım. Veteriner hekim kesin hamilerdir demişti ama bir ayı çoktan geçti hala bir şişlik yok. Şüpheleniyoruz. Olmaya da bilir. İnşallah değildir.





Aynı zamanda hamsterları çok sever. Başından ayrılmaz. Vaktiyle devirip yemek üzereyken yakalanmışlığı vardır. Hatta enayi gibi uzun uzun oynadığı için yakalanmıştır.


 Bu da Pofur hanım. Biber'e çok benzer ama kardeş değiller.



Zeki , çevik ve son derece ahlaksızdır. Evde işemediği sçmadığı halı , kilim , paspas kalmadı. Şimdi şuraya bir örtü atayım. Sabahında leş bulurum. O kadar tuvalet terbiyesinden yoksun. Evdeki bütün halıları kaldırdık. Mecbur gidip kumda takılıyor. Ama yaptığının üstünü falan örtmez. Öyle pislik.


 

İkisi gün boyu yalaşır ve uyurlar. Gerçekten günün hepsini yemeden içmeden ve sçmadan uyuyarak geçirirler. Amaa gece olup da biz yatağa gittiğimizde gösteri başlar. Haldır haldır koşmalar, saçma sapan ayaklara atlaıp ısırmalar, olmayacak şeyler oyuncak edinip oynamalar. Bu yüzden yatak odasına almıyoruz. Ama Pofur sabahın köründe kapının önünde yalvarır kedi miyavlamasıyla bizi uyandırdığından dolayı yatak odasının kapısını sabah açıyoruz.
Kıllı hayvan zor iş, ama çok güzeller. Gırıl gırıl sevdirirler, gözbebeklerini kocaman yapıp oyun oynarlar. İnsan ister istemez kayıtsız kalamaz.
Kedileri severim kısacası.













6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaz depresyonu

Benı bu sıcaklar mahvetti. Hayır yaşlı teyzeler gibi söylenmek istemiyorum ama gerçekten çok sıcak. Bir kutup ayısının ülkemizde yaşadığı sıcak hava buhranını yaşıyorum. Oldum olası sıcağı sevmem, ama yaz mevsimini severim (severdim) . Ama bu ne yahu!
Bir aydır uyku yok, her yer yapış yapış sıcak, sanki herkes pis, her an terliyim. Günde aldığım duş sayısı üçlere çıktı. Yaşam sevincim söndü.
Normalde yapmayı sevdiğim şeyleri bile yapmak istemiyorum. Öyle lök gibi zamanın geçmesini bekliyorum. Fenalardayım .
Uzi ile ilişkimiz bile değişti. Birbirimize dokunmaktan özenle kaçınıyor, gece kazayla birimizin kolu bacağı diğerine deyince huysuzluk yapıyoruz. Sonbahara kadar kardeşçe takılacağız başka yolu yok.
Evlilik aşkı öldürmez bence, yaz öldürür.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

20 Temmuz 2012 Cuma

Tatil ganimetleri

Millet tatilde takı, magnet, incik boncuk alır, biz gittik kendimize bir sürü kitap aldık. En güzel bir şey. Soldakiler Uzi'nin, sağdakiler benim kitaplarım.
Normalde Uzi kitap okumayı sevmez. Ancak böyle beyin kurcalayıcı, düşündürücü, problem çözmeli vs. kitapları sevior okuyor.
Tatil süresinde Aklından Bir Sayı Tut ile Gözlerini Sımsıkı Kapat'ı bitirdi ve Empati'ye başladı bile. Adam hızlı, kitabı sanki ona verilen projeymişcesine okudu bitirdi.
Sağdakilerden de ben Tavan Arasındaki Buda'yı okudum. İtiraf etmeliyim ki biraz sıkıldım. Kitapta konuya ilişkin pek bir ön bilgi veya son bir yazı yok. O kadınlara ne oldu, kim nasıl ulaştı onlara bilemiyorsunuz. Yazarın dili de iç karartıcı ve yorucu.
Uzi'nin Empati'sini geçen yıl okumuştum, tavsiye ederim.
Şu anda Gizli Anların Yolcusu'nu okuyorum. Yarısına geldim sayılır. Diğer bütün Ayşe Kulin kitapları gibi akıcı ve merak uyandırıcı ilerliyor. Konusu ilginç okunası bir kitap.
Yaşasın kitaplarım!

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Tatil kafası bitti, hafta çoktan başladı

İyice üşengeç oldum. Fotoları makineden pc'ye aktarmak zor geliyor diye yazı yazmaz oldum.
Bütün yıl bunun hayaliyle yaşayan nice yurdum ailesi gibi biz de tatile gidip döndük. Dödükten sonra bir türlü yazamayışımı da geldiğimizde bizi karşılayan iğrenç ve yapış yapış sıcak havaya bağlıyorum.
Geçen hafta Akçay'da annemin yanındaydık Uzi ile. Kedicikleri de evde bıraktık, arkadaşlarım gün aşırı gelip ilgilendiler sağolsunlar.


Neyse, normalde güzel esintili olan Akçay bizim olduğumuz haftanın şansına sıfır esintiyle bizi pişirdi. Ama tabi ki moralimizi bozmadık ve hiç birşey yuapmamanın keyfini sürerek değerlendirdik bunu. Mesela haber seyretmedik doğru düzgün, plan üstüne plan yapmadık, bol bol yatavizyon, uyuklama, oraya buraya yürüyerek gitmenin keyfi gibi minik keyifleri yaşadık. İstanbul'dan ne kadar bıktığımızı anladık. Trafiğinden , pis havasından gereksiz pahalılığından yakındık. Uzi ile eniştemin aynı gün olan doğum günlerini kutladık. Köpeğimizle hasret giderdik. ( Daha doğrusu ben giderdim olacaktı heheh.) Yattık kalktık keyif çattık yani. Ayrılırken insan üzülüyor, kalbi oralarda kalıyor ama neyse ki bir ay sonra uzatacağımız bayram tatilimiz var, sonrasında kurban tatilimiz var diye kendimizi teselli ettik.
Normalde Uzi ile tatillerde bir motor kiralarız ve o gün gönlümüz nereye isterse oraya gideriz, nerde durmak istersek orda dururuz, yüzeriz, yeriz , içeriz... Bu kez annemin yanında olmanın nimetlerinden yararlanıp (ultra herşey dahil sistem)  sakin bir tatil geçirdik. Bildiğimiz Akçay işte nesini gezeceksin üstelik.
Bu arada bir karar aldık Uzi ile. Hayaller kurduk ( hayır çocuk değil, hala ikimiz de istemiyoruz) . Her şey yolunda gidecek buna inanıyorum ve planlarımızı gerçekleştirebileceğiz heheh.
Tatil dönüşü eve girer girmez evin tam anlamıyla içine eden kedilerin yüzünden derhal kolları sıvadık ve temizlik yaptık. Ancak öyle kafayı vurup uyuyabildik.
Tatil ardından işe başlamak elbette çoook zor geldi. Haftanın 3 günü çalıştığıma hiç bu kadar sevinmemiştim. Bugün boş günüm şükürler olsun ki.
İşte böyle.

25 Haziran 2012 Pazartesi

Kardeş olmak

Şimdi Allah'ı var babam çok çalışkanmış. Annemden önce çok evlilik yaptığı için ben doğduğumda 2 ablam, 2 abim, ve hepsi benden büyük 3 yeğenim vardı.
Çok küçükken anlamazdım bu durumu. Hepimiz annemle babamın çocuklarıyız sanırdım. Büyüyünce öğrendim mevzuyu. Hala komik gelir bu durum bana.
Biz çok kardeştik yani . Ama aslında ben tek çocuktum, ama aslında Elem ablamla ben 2 kardeştik . Biraz değişikti yani durumlar anlayacağınız. Bunu ancak çizerek anlatabilirim ama ona da üşenirim.
Neyse kısacası kardeşlik, kardeş olmak nedir ne değildir iyi bilirim. Şimdi mesela Uzi tek çocuk. O kadar anlaşılıyor ki bu. Hayatı boyunca tek olmuş, paylaşmamış, annesiyle babası bütün dünyası olmuş bir çocukla kardeş sahibi olmuş insan arasında gerçekten bariz farklar var.
Bir kere kardeşsen doğal olarak evdeki herşey kardeş sayısına bölünür. 2 Kardeşsen eve bir gofret alındıysa yarısı senindir, ablan varsa onun küçülmüşü senindir, odanın yarısı senindir, yarısı onun. Evde oynanacak bir atari varsa olay çıkar ama macbursun paylaşacaksındır. Ablalık müessesesi nasıl bilmiyorum ama küçük kardeş olmak demek her daim ezilmek demek. Tabi ki ablan tarafından yoksa en küçük olan anne-baba nezdinde her zaman bebe her zaman bir numaradır , şımarıktır prensestir. Unutmuyorum ablam beni arkadaşlarının arasına almazdı, onlar gelince kapıyı kapatırlardı, patates kızartır kim bilir neler konuşurlardı. Ablam önüne koca aynayı koyup müziği de açıp saatlerce makyaj yapardı mesela, saatlerce telefonda konuşurduve saatlerce bunalım takılırdı.Ne çok kavga ediyorduk Allah'ım.
Ablam beni gerçek hayata mümkün olan en sert koşullarda yetiştirmeye ant içmişcesine sert davranırdı bazen. Sigara yaktırırdı sonra da içiyo musun yoksa diye kızardı. Halbuki hiç içmedim hiç de sevmem sigarayı. Kzıdı mı saçıma yapışıveriyordu ve bir keresinde dişim kırılmıştı hararetimizden.Her nanemiz ortaktı. Kumbaramdaki param, yeni aldığım kıyafetim falan. Ona almış gibi karşılardı durumu herhalde kardeş olmak buydu.
Doğal ortak.
Sonuçta üzüntüde de sevinçte de kendini sana doğal olarak yakın hisseden hayatında bir tek o oluyor.
Ben de çocuğum olursa bütün o çocuksevmezliğime rağmen kardeşsiz çocuk olsun istemiyorum. Kardeşi olsun, paylaşsın kavga etsin, mücadele etsin, sevsin, didişsin ama kardeş olsun .
Ablalar candır.

22 Haziran 2012 Cuma

Akrep değil, örümcek değil çıyandır o

Geçen yıllarda evde akrep çıkması olayı yaşamış, uzun süre gözümü yerlerden ayırmaz olmuştum. Geçtiğimiz akşam banyo paspasında sülün gibi uzanmış olan bu arkadaşı  görünce geçmişe korkunç bir dönüş yaşadım. Hayvan da hayvan değil canavar ! Normalde evde gördüğümüz örümcektir, efenim çok bacaklı değişik böcek elemalardır tipleri öldürmeyiz, peçeteyle falan alıp camdan aşağı sallandırırız. Ama arkadaş bu da çıyan ya! Görünce kendimden beklenmeyecek hareketler yaptım. Uzi'ye "bu evdeyken ben yaşayamam" dedim :D Topuklu ayakkabının toğuğuyla pekmezini akıtmak suretiyle öldürdük yaratığı. Biz yine şanslıyız. Milletin yatağında çıkmış,tavandan üzerine düşmüş, bacağına tırmanmış. Oyy düşünmek bile feci yapıyor.
Eh şimdi yine yollara baka baka evde dolanacağız mahkum. Bir daha karşımıza çıkarma yarabbim yaaav.

Yaşam hakkına sonuna kadar saygı ama üzgünüm sevgili çıyan seni kendi yoluna bırakamazdım.

21 Haziran 2012 Perşembe

Arkadaş arkadaş dediğin nedir?


Son bir kaç yılda artık büyümemin meyvesi midir nedir ama artık arkadaş- dost çevremi daraltmaya başladım. Önceden "ne olursan ol yine gel" düsturundayken bunun artık işe yaramadığını görüyorum. Neler oluyor yahu herkese, neden insan kimseye güvenemiyor, neden kalbini açtığına bin pişman ediyor, neden sende olana bu kadar takıyor, neden hırsını bu kadar belli ediyor? Çocukken arkadaş olmak ne kolaydı. Annen "haydi içerde güzel güzel oynayın kardeşle" derdi sen de oynardın. Arkadaş olurdun. Veya lisede. Aynı müzik grubunu mu seviyordun, hoop arkadaş olurdun. Şimdi çok zor sanki her şey. Bu yıl yollarımı ayırdıklarım, notunu verip kenara koyduklarım, barışıp güvenemediklerimin yılı oldu sanki. Ben de sakınıyorum kendimi artık. Herkes ve herşey değişiyor. Ama yeni insanlara güvenmen zorlaşıyor.Böylece kemik eski dostlarına daha da bir kıymet veriyorsun.
Geçen Uzi ile de konuştuk bu konuyu.O da çevresini dartutangillerden. Boşuna dememişler nerde çokluk orda pokluk.
Neymiş; eski dosttan düşman olmaz. Ama eski düşmandan da dost hiç olmaz.

7 Haziran 2012 Perşembe

Yol göründü


Bana yine yol göründü. Bu akşam yola çıkıyorum, annemin yanına Akçay'a gidiyorum. Annemi özledim, köpeğimi özledim, sakinliği özledim.
Her ne kadar tren harici bütün araçlar midemi bulandırsa ve beni tutsa da yolculuk etmeyi seviyorum. Koltuğuma yerleşip orayı geçici bir eve çevirmeyi, uyumayı falan seviyorum.
Bakalım yaklaşık 8 saatlik yolculuk nasıl geçecek.
Haydi İstanbul kendine iyi bak.

4 Haziran 2012 Pazartesi

İlk Yıl

Ne çabuk oldu bir yıl.
Daha uzun süredir evli olanların dediklerini duyar gibiyim "daha dur ne yıllar geçecek" .
Bu yıl , ilk yıl, evimize , birbirimize alışarak, çokça gülerek, eğlenerek, gezerek, didişerek, küsüşerek geçti. Biz zaten haftanın 3 gününü birlikte geçirdiğimzi için evlilik çok farklı olmaz sanıyorduk ama farklıymış gerçekten. İki farklı insanın tamamen aynı evi paylaşması bambaşkaymış. Bahsettiğim "ay çok değişti anacım, evlenince erkekler çok değişiyor" tarzı bir durum değil. Değişen şeyler, dahası değişmesini beklediğim şeyler zaten yoktu çok şükür. Farklılık şu; aile olmak seni dönüştürüyor, anlayışlıysan daha anlayışlı oluyorsun mesela, sivriysen törpülüyorsun.
Birbirine denk olmak ne kadar güzelmiş, aynı yere bakmak, ruh ikizi olmasak da dengimiz olmamız ne kadar mutluluk vericiymiş.
Mutlu yıllar bize ^^
Daha nice nice

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ağva

Uzi ile cumartesi günü uyandık. Bir gece öncesinden bavulu hazırlayıp bagja atmıştım. Hemen yola koyulduk. Uzi tabi bilmiyor nereye gideceğimizi ne yapacağımızı. Yolda Şile üzerindeki yemyeşil bir yerde kahvaltımızı ettik.
                                                                                                                                                                        

Sonra ver elini Şile, mis gibi yollar, ver elini Ağva. Yollar şahane, köyler şahane. Anlıyorum ki beni mutlu edecek en önemli şey köy hayatı gibi bir hayat. O evler, sokaklar.

                                
Sürpriz yapacağım diye hızlı hızlı geçmekten adam gibi gezemedik. En kısa zamanda tekrar ziyaretimizde yollarda durup dolaşıp gideceğiz.
Neyse otelin önüne gelip de bagajdan bavulları çıkartınca çok mutlu oldu. Kalacağımızı hiç tahmin etmemiş.
Odamıza yerleştikten sonra havanın kötü olmasına aldırmadan kendimizi yollara vurduk. Gönlümüzce gezdik. Sanki İstanbul'dan çok uzaktaymışsın gibi bir uzaklık ve mutluluk hissi. Zaten beni şehirden al iki karış çayıra sal mutlu olurum. Orası da köy desen değil kasabadan hallice haliyle pek bir sevdirdi kendini.

                                                                                                              
Hava kapalıydı, deniz köpürüyordu, ilk kez Karadeniz gördüm şaşırdım. Hırçın, çılgın ...
                                                                                                                                                                
                                                                                              
Yemeğimizi yedik, gölde dolaştık, kedileri sevdik, gözlerimizi kapatıp kuşları dinledik. Pek mutlu olduk.

                                                          

Ertesi gün hava çok güzeldi. Kahvaltıdan sonra bisikletle gezdik.

                                 
Dönüş yolunda baktık deniz çok güzel görünüyor. Dayanamadık kendimizi denize attık. Çoşan dalgalara girdik çıktık, manyaklar gibi eğlendik.  Yanımızda ne havlu var ne terlik, sadece otelde havuz var diye yanıma aldığım mayolar.
                                                                

Sonra el mahkum dönüş. Trafik, kalabalık, gürültü.
Seni sevmiyorum İstanbul , bıktım senden.

Sanıyorum bir kaç yıl içinde orası da bozulur, güzelim iki nehri bulanır, kokar, ağaçları kesilir, her yer zevksiz "butik" otel dolar, betonlar dikilir. Bu kadar yakında bu güzellik rahat bırakılmaz çünkü.
Esnafı bozmuş zaten kendini şimdiden. Yabancısın diye seni yolunacak kaz gibi görüyorlar, her yer pahalı. Gideceklere tavsiye, nerede kalınır ne yenir nerede yenir iyice baksınlar. Biz sonra daha uygun yerler de gördük ama geç akıllandık. Bir dahakine saklıyoruz bilerek gezme hevesimizi.

Bu kısacık tatil sanki uzunmuşcasına bizi tatmin etti. Dilediğimiz an dilediğini yapma rahatlığının bu kadar yakında olduğunu öğrenmemiz iyi oldu. Biz aynı tatil kafasındayız. Yani otelde tesiste tatil yerine gezerek, canın isteyince mola vererek, termosuna içeceğini doldurarak, yapabiliyorsan motor kiralayarak, uzun öğleden sonrası pineklemeleri yaparak tatil yapmayı seviyoruz. Bir programa bağlı kalmaksızın tatil daha hoşumuza gidiyor.
Sıradaki tatilimiz 8 Temmuz'da. O zamana kadar arada bir yerlere kaçmayı düşünüyoruz. Yazın burası çekilmiyor çünkü. Hoş yazın geleceği yok ya neyse.


25 Mayıs 2012 Cuma

Yaşasın yarın

Bir şeyleri bekliyorum bekliyorum dedim ya işte beklediğim günler gelince mutlu oluyorum.
Neredeyse bir yıl olacak evleneli. Bu yılki yıldönümü organizasyonunu ben aldım ve Uzi'ye sürpriz bir program ayarladım. Ama çok sevdiğimiz arkadaşımızın nikahı olduğu için yıldönümümüzden bir hafta önceye çektim programı.
Yarın sabah yola çıkıyoruz ve gidiyoruz. Haydi bakalım.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Hasta pasta

Sen misin "oh bu sene adam gibi hasta olmadım yaşasın" diyen. Gidersin cumartesi incecik üstle Beşiktaş'a, üfür üfür rüzgarı yersin sonra böyle kendini doğrultamazsın.
Kendi kendine nazar vol.2190831989318219383
Biz böyle Uzi ile de habire kendimize nazar değdiririz. Bak normal şartlarda öyle nazar boncuğudur gözdür inanmam.
Ama ne zaman Uzi ile "ay ne kadar güzel herşey1 diye ötsek daha sabahında akşamında saçma sapan bir nedenden küsüşüyoruz. Öyle saçma ki millete anlatıyoruz millet gülüyor. Artık söylemiyoruz öyle şeyler. İyiyse iyi herşey arkadaş ne dillendiriyorsun.
Hastayım işte, Uzi'yi de hasta ettim oturdum aşağı :)

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Beklemek

Bir şey bekliyor gibiyim aylardır. Ne olduğunu bilmiyorum. Aslında beklediğim bir şey de yok. Çok şükür Uzi ile ne istiyorsak sahibiz ama hep zamanın geçmesini gözlüyorum. Ne için bilmiyorum. Anı kaçırıyorum belki ama bekliyorum. Ne menem hissiyattır bu?
Önümüzdeki haftasonalrı hep dolu.
Ajandama bakıyorum ve 23 Haziran'a kadar hep bir olay var.
Haftaya Uzi arkadaşlarıyla kendin pişir kendin ye
Öbür hafta Uzi'ye yıldönümü planım
Öbür hafta çok sevdiğimiz arkadaşımızın düğünü
Öbür hafta anneme Akçay'a gideceğim
Öbür hafta yine çok sevdiğimiz başka arkadaşımızın düğünü
Eee geldik 23 Haziran'a.
Daha neyi bekliyorum zaten planlar yığıldı.
Hadi bakalım anlarız yakında :)

10 Mayıs 2012 Perşembe

Kahraman Kukır


 Annemin evine hırsız girmiş. Hem de aydınlıkta. Annem sabah kalkmış 6'da. Uyuyamamış. Balkon kapısını açmış balkonda biraz oturmuş, içeri girmiş. Kitap okuyormuş, başını bir kaldırmış adamın biri mutfakta yere çökmüş. "Sen kimsin" diye bağırmasıyla o zamana kadar battaniyenin altında horul horul uyuyan Nancy yatağın altından bir fırlamış, adam da balkondan atlayıp kaçmış. Hıyar herif hiç mi bakmazsın evde biri var mı yok mu. Sezon açılmadığı için kıyamet kadar ev var boş, sen kalk içerde gezinen kadının evine gir. Ya bir şey yapsaydı kadına.
Polis gelmiş, sabıkalı hırsızların fotolarını göstermişler ama adamın şapkasıyla gözlüğü varmış annem fotolardan bir şey çıkartamamış.
Ne korku. Ben evde yokken ne yaparsa yapsın ama evde bulmak korkunç olmalı.
Köpeğimi de kahraman ilan ediyorum. Gerçi el kadar it ama havlayınca on pitbull gücünde :)


Bu kuzular da bizim, annemle ablamın kedileri. Kardeş değiller ama çok benziyorlar dimi? Kucak kuzuları.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Yüce Gülden









Vallahi bana hak vereceksiniz okuyunca.
Bu arkadaşımın adı Gülden.
Hani biz hayvanseverler hep deriz ya "ay bahçeli evim olsa bir sürü köpeği alır bakarım beslerim" diye. Hah işte biz öyle deyip bahçeli ev hayalleri kuraduralım O gitti, Ankara'da bir arazi tuttu, içini de kimsenin yüzüne bile bakmadığı köpeciklerle doldurdu. Aşılarını yaptırdı, kısırlaştırdı, hasta olanlara baktı ve karınlarını doyurdu. Bitti mi? 74 (yanılmıyorsam) canın olduğu yerin masrafı , işi biter mi? İçlerinde anneler var, bebekler var, yaşlılar var. Gülden tek başına zorlanıyor. Kimse doğru düzgün yardımcı olmuyor. Ben istiyorum ki herkesin haberi olsun.
Mamaya ihtiyaçları var, battaniyeye, brandaya , ekmeğe, ilaca, maddi yardıma, ne olursa aslında. İlgiye de ihtiyaçları var tabi canların.
Şu fotoğraflardaki kuzucuklara bakın, ne güzel seviliyorlar bakılıyorlar, onların da hakkı değil mi sevilmek, karınlarının doyması?
Gülden'e yardım etmek isteyen olursa facebook linki BU

İletişim numarası 0532 600 07 62
Dileyen buralardan kendisine ulaşıp bilgi alabilir, oraya gitmek için veya mama vs. yardımı için adres alabilir.

Haydi ben inanıyorum ki güzel geri dönüşler olacak. Ne kadar çok duyurabilirsek o kadar iyi.

30 Nisan 2012 Pazartesi

Evlilik işleri

Sevgili evlenmek isteyen, pembe panjurlu ev hayalleri kuran arkadaşlarım, yavrularım.
Evlenince bütün bir gün göz göze bakışacağını, sürekli el ele, kondüsyonuna göre bütün günü yatakta geçireceğini düşünen aklıevvellerim. Şimdi size çok gerçek bir şey söyleyeyim: öyle bir şey yok. Bir kere bütün günü birlikte geçiremiyorsunuz. Çalışıyorsunuz bi kere iş diye bir şey var. Sonra bütün haftasonunu yatakta geçirirseniz ev leş gibi olur, çamaşırlar dağ olur, evin içinde vahşi batıyı aratmayacak tüy topakları dolaşır. Aman ha. Ne yapacaksanız evi temizleyin öyle yapın.

Ki benim Uzi gerçekten çok az erkeğin yaptğını yapar ve bir çok ev işi yapar. Gocunmaz. Yardım eder demiyorum dikkat haşa yardım ne demek. Kim diyor benim önceliğim de yardım ediyor. Hayır efendim. Bu evi o da kirlettiği, onun da tabağı, çamaşırı olduğu için o da yapacak. Bu erkekleri böyle alıştırmayın, işlerini yapıp durmayınız , oğullarınızı böyle yetiştirmeyiniz lütfen.

Ben biraz fazla ev işi yapıyorsam o da 3 gün çalıştığım için oluyor. O da ortada haksız bir durum yaşatmasın diye.
Şimdi size geçenlerde instagram semalarında paylaştığım fotoyu gösteriyorum. Sıradan bir pazar günü fotosu

                                                                                                                           

Biz iki kişiyiz evde dikkatinizi çekerim. Bu kadar çamaşır nasıl birikti, kim katlayacak bunları? Eh şimdi yarın iş günü, hadi göz göze bakışalım bütün günü el ele geçirelim. E bunların ütüsü lazım katlanması lazım.

Tamam kabul ediyorum, eve birini çağırırsın, temizlik de yapar ütü de yapar. Ama her gün yapılması gerekenler var. Sonra öyle zırt pırt birini çağıramazsınız.
Mesela yemek, mesela bulaşıkların dizilmesi, mesela sağa sola attığın eşyaların ortadan kalkması.
Sevgili kadınlar, ev işi yapan biriyle evlenin. Bu ev işleri çok zor. Öyle sevgiliyken :" ben sana yardım ederim aaşşkkığğğm" diyen, "alırız  bir yardımcı haftada bir geliiiir" diyen erkeklere kanmayın. Hepsi evde sularını bile analarından istiyorlar, odalarını onlara toplatıyorlar. Yemezler. Valla bu işler böyle. Sonra demedi demeyin.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Kalbim orada kaldı


Sessiz, ılık, sade günler geçirdim. Dinlendim. Kendiliğimden son derece dinç sabah erkenden uyandım. Bahçeyle ilgilendim, dinlendim, çok az tv izledim, hiç bir şey yapmamanın tadına vardım. Pazarda gezdim. Dinlendim dinlendim dinlendim...
Gönlünce. Anahtar kelime bu. Gönlünce dinlen, ye ,iç ,düşünme..
Ama Nancy'm orda kaldı. Annem istedi çünkü. Canım yavrum orda dilediği gibi koşturur yalnız kalmaz.

İstediğim bu benim. Burada bu şehirde yaşamak , bu şehirde kalmak için deliler gibi para ödemek, stresinden gıdasından hasta olmak istemiyorum. Gerçekten bu hayatta en büyük dileğim başka bir yerde sade bir hayat, bağ-bahçe uğraşmak.


Portakal reçeli komşumuzdan. Bana da bir kavanoz yaptılar tabi. Bir yaz gelsin de. Uzanırım sahiline, kendimi dinlerim.


21 Nisan 2012 Cumartesi

Özledim


Özledim seni be anneanne. Kına gecemde nasıl durgundun. Kafan da nasıl karışıktı. İyi ki beni de görebildin gelin olarak. Geçen yıl bu zamanlar bizimleydin.
Sevdiklerimizi hasta bile olsa yanımızda istemek bencilllik biliyorum ama. Özlemek de çok fena.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Bir köpek hikayesi mutlu son

Aylaaar aylar önce bir köpek bulmuş, "bir köpek hikayesi" başlıklı yazı döşenmiştim . 
Sitede beyaz bir terrier bulmuş, sahibinin izini sürmüş,bulamamış ve köpeciği barınağa bıraktıklarını öğrenmiştim. O canım köpeğin barınakta kalmasına çok da üzülmüştüm.
Ama bugün hiç beklemediğim bir yerden mail geldi.
Köpeği Yedikule'den evlat edinen aile benim blog sayfamı bulmuş ve bana ulaşmıştı. Şubat ayında onu evlat edindiklerini , adını da Arşimet koyduklarını yazmışlar.
Çok sevindim. Hiç gönlüm razı olmamıştı barınağa gitmesine.
Bazı fotolarını da yolladılar.
Darısı diğer ıslak burunlu itlerin başına.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Yeni hafta


Haftalar nasıl hızlı geçiyor anlamıyorum. Nisan ayının ortasına geldik bile.  Mayıs 'ın son haftası Uzi 'ye evlilik yıldönümü sürprizim var onu dört gözle bekliyorum. O yüzden aslında bir an önce zaman geçsin istiyorum.
Geçen yıl bu zamanlar evimizin eşyalarını alıyorduk , aldıkça da fotolarını çekiyorduk. Bu aşağıdaki foto da onlardan biri.
Koltuklarımız yeni gelmiş sevinçle "ay öyle mi koysak böyle mi ? " yapıyoruz. Daha perdeler gelmemiş yerler cascavlak ne komiğiz.
Nasıl geçti yahu 10 ay. Valla her gün daha da değişik duygular içerisindeyim.
Bu hafta da hevesle beklediğim eşyler var. Bu cuma yola çıkıyoruz mesela. Annem Uzi , Nancy köpek ve ben Akçay'a gidiyoruz. Uzun haftasonu yapacağız, dinleneceğiz , temiz hava alacağız ve pazartesi geze geze döneceğiz. Ama Nancy'yi annemde bırakacağız. O yüzden biraz üzücü. Özlerim ben yavrumu. Zaten bu yıl şahane bir köpek oldu. Agresyonu falan kalmadı hayvanın. Böyle devam eder inşallah.
Cuma gününe az kaldı dimi, alt tarafı 4 gün kaldı. Yuppiiiii.Umarım hava da güzel olur da  uzun yolun tadını çıkartırız.

Yaşasın gezmek.
Herkese iyi haftalar.



10 Nisan 2012 Salı

Teyze beybi

Konunun başlıkla alakası yok. Geçen gün gördüğüm bir karikatürden aklımda kaldı günlerdir. Söz konusu karikatürü buraya koymayayım ayıp azcık.
Neredeyse bir ay olmuş yazmayalı ayıp bana.
Bu arada neler yaptım bakayım. Aslında bir değişiklik yok gibi bir şey.
Annem Akçay'dan evini tuttu, bu yaz ve sıkıldıkça Akçay'dayız maaile. Neden bilmem ama çok sevinçliyim bu tatil için. Hem artık yurt içi görülebilecek fiks yerlerin çoğunu gördüğümden midir yoksa zaten emekli kafası yaşadığımdan mıdır bilmem  ama ev tatilini otel tatilinden daha çok seviyorum. Annemin tuttuğu ev bahçeli üstelik. Dilediğin gibi ek biç. Çok özledim bahçeyi, sade hayatı, pazara falan gitmeyi, çay bahçesi ruh halini. Bu ev orada bana arada nefes alabileceğim bir yer oldu.
Dün gece Uzi ile konuşuyorduk da. Bir iş teklifi gelse dedik mesela 3 yıllık falan bir sözleşmeli. Alsak başımızı gitsek mesela İzmir'e, Urla'ya , deniz kenarı güzel yerlere yerleşsek. Beğenirsek orada kalsak hatta. Buranın derdiyle uğraşmasak. Çocuğumuz sokakta büyüse, taze hava alsak ciğerlerimize, taze sebze meyve yesek, bahçemiz olsa, tavuktur ördektir. Kesmesek ama onları semirseler hepsi dana gibi olsalar.
Tekliflere açığız yani. Anında kaçarız buradan.
Haftada 3 gün çalışmaya devam ediyorum. Süper ötesi bir durumdayım. O iş bunalımlarım "Allah'ım öleyim de kurtulayım bu buhrandan" saçmalıklarım bitti. Kafam rahat. Pazartesi- salı iş , çarşamba hoop tatil, perşembe yine iş vee hafta biteer. Şükürler olsun.
Büyük ihtimalle 23 Nisan 'da pazartesi tatil olduğundan mütevellit uzun haftasonu tatili ile gideceğiz Akçay'a. Hem Nancy yavrumu anneme bırakacağız hem de kafamızı dinleyeceğiz bir kaç gün. Geze geze gitmek ve yol üstü lezzet molaları da bonusu.
Güzel günler görmeye devam edeceğiz, güneşli günler :)

11 Mart 2012 Pazar

Pazar rutini


Alırsın gazetelerini. Çayını koyarsın . Mis gibi kahvaltını hazırlarsın . Patates de yaparsın. Eskiden annem kızartırdı. Şimdi biz Uzi ile actifry da yapıyoruz. İkisinin de yeri ayrı valla. O yağlı vıcık vıcık patates de başka, bizim yaptığımı dondurulmuş patatesin yeri de başka. Ama tabi ki yanında beyaz peynir olacak. Tercihen ezine.  Sonra tembellik. Bütün gün gazete, film, oyun, alışveriş. Pazar günleri başka. Bir sürü insanın aksine ben evde geçirmeyi seviyorum. Yani eğer çayırda çimende değilsem o kalabalık alışveriş merkezlerine gideceğime evimde otururum daha iyi.
Sonra çamaşırlar yıkanır, ev zaten temizdir. (3 gün çalışmanın faydaları, pazara iş kalmıyor.) Banyolar yapılır. Akşama doğru hafiften için sıkılmaya başlar. Ertesi gün iş var ya. Aslında iş olmasa da yapılacak bir şey yok ya neyse. Pazar akşamı en kısır akşam. Birine gitsen ertesi gün iş var geç dönemezsin, kafayı sıfırlayamazsın. Ancak sinemaya falan gidilir. Onda da sakin bir yer bulacaksın veya son seansa falan gireceksin ki relax duruma geçeceksin.
Çocukken pazarlardan nefret ederdim aslında. Çünkü ertesi gün okul demekti. Annemin her pazar sabah bozuk atması demekti nedense. Akşam Bizimkiler dizisinden sonra cup yatırırlardı bizi. Meşhur pazar gecesi sinemasını izleyemezdik. Şimdi böyle yetişkin olmak güzel, istediğin gibi yatmak falan hehe.

Yaşasın pazar.