27 Şubat 2009 Cuma

Zaman

Bu aralar hiç bir şeye vakit ayıramıyorum. Hem de özellikle bir şeyle meşgul olmamama rağmen.
Ablama gidip Ece ile ilgilenemiyorum. Msn de arkadaşlarımla konuşamıyorum. ( O konuda isteksizim de ayrıca msne kılım çünkü) , dişçiye gitmem lazım aylardır , mr çektirmem lazım migrenim yüzünden aylardır, kuaföre gideceğim bekliyorum hala, geçen bir baktım saçımda 3-4 beyaz tel var boya aldım duruyor hala, Nancy hanımın aşısı geldi o şart oldu artık bekle de bekle...
Hiç bir şeye yetişemiyorum. Sabah 07:20 de kalkıyorum 08:20 de evden çıkıyorum 9 da işteyim akşam 17:45 e kadar iş. Eve gelişim 18:20 civarı. Bir soluklanma kanepeye yayılma,yemek,girilmesi gereken siteler okunması gereken yazılar derken oluyor 22:00 arada banyo varsa yarım saat o, Nancy hanımın gezmesi etmesi ohoo.
Gelelim haftasonuna. Benim için haftasonu diye bir şey yok çünkü cumartesi de yarım gün çalışıyorum. Yarım gün dediğime bakma saat 15:00' a kadar. Eve geliş 15:30 yaz ayıysa mesele yok ama bu kış günlerinde hava erken kararıyor,soğuk,yağmurlu yerler ıslak iğrenç, bir cumartesi karşıya geçeyim dedim boyumun ölçüsünü aldım o vakitten beridir aylar oldu geçmiyorum. E arkadaşlarım karşıda görüşemiyoruz. Millet cumartesi akşamı plan yapsa bu yakada bile olsa nasıl gözümde büyüyor anlatamam. Evde yayılarak saatler geçirmek bir lüks oldu.
Haftasonu gelip de sevgilimle olduğum saatler huzur bulduğum,streslenmediğim tek zamanlar. Onlar da güzel olduğu için o kadar çabuk geçiyor ki bir bakmışız bize ait olan o kıymetli miniminnacık zaman geçivermiş.
Ben bu pazartesi-cumartesiye endeksli hayattan çok sıkıldım. Daha demin Şebo ile mis gibi hayaller kurduk bu konudan bahsederken.
Bir düşünelim.

Diyelim İstanbul'da bir apartman dairesinde değil de yandaki gibi bir evde uyanıyorum. Önce camları açıyorum içeri misler gibi mor salkımların kokuları girsin. Öyle öğlene kadar da uyumama gerek yok erkenden uyandırıyor beni zaten doğa. Mutfağa gidip demliğime çay için su koyuyorum. Evin içi bembeyaz, balkondan rüzgar güllerinin sesi geliyor uzaktan deniz görünüyor mis gibi.
Kahvaltı için kendi yaptığım reçelleri çıkartıyorum, kekikli zeytinyağlı domates salatası yapıyorum çeşit çeşit zeytinler vs.
Sevdiğim adamla karşılıklı kahvaltımızı yapıyoruz. Balkonda gazetemi okuyorum.
Kapının önünde bisikletlerimiz oluyor çünkü başka araca gerek kalmıyor. O kadar küçük bir yer ki yaşadığımız yer bütün esnafı tanıyoruz. Şehirde yaşamanın gerektirdiği şeylerden uzağız. Şıpıdık terlik ve bir elbise ile bütün yazı geçirebilirim , manikür de şart değil, fön çektirmeyeli aylar olmuş oluyor. Mahallede bir sürü kedi-köpek besliyoruz, pencerede güvercinler. Bizi İstanbul'dan ziyarete gelmiş insanların hayatlarını dinlerken bir tuhaf oluyoruz ne kadar uzak ne kadar yorucu hayatları diyoruz ve bir kere daha yatarken şükrediyoruz.

Üff bir gün böyle bir hayat istiyorum. Sakin, huzurlu. Bu yaşadığımız hayat değil koşturmaca. Hafta içi çalış dur akşam zor bela trafikten evine dön, haftasonu tıklım tıkış alışveriş merkezlerinde çoluk çocuk sesleri arasında alışverişini yapmaya çalış,sinemaya gitsen kalabalıkta yok o önüme geldi yok bunun mısır sesi film izlemeye çalış, şehirdışı günübirlik kaçsan trafikte yol al oof of.

Şu gün ölsem gitsem gözüm açık gideceğim vallahi.

10 yorum:

lale kunt dedi ki...

ay o ne güzel bir hayal öyleeee.. keşke...

gribulut dedi ki...

bende istiyorum öyle bişe. bu ne boktan bi hayat diyesim geldi :D

Primarima dedi ki...

hayalini seveyim senin:) evede bayıldım.

Adsız dedi ki...

yaa Ayşegül'üm hayalini okuken aklıma Zülfü Livaneli'nin kitabı geldi. Son Ada'yı okudun mu sen? aynen orayı tarif etmişsin. süper bi kitaptır tavsiye ederim okumadıysan.
keşke hayatlarımız bu kadar koşturmacalı olmasa. yaptığımız işleri mecbur olduğumuz için değil de canımız istediği için ya da severek yaptığımız için yapsak... off ucu bucağı yok hayallerimizin...

Adsız dedi ki...

INSALLAH oda olur bir gün :) gelecekte ne olacagini bilemeyiz... ;) ama güzel hayal....

Damlo dedi ki...

ve ne için bütün bunların hepsi? kendimiz için ama nasıl kendimiz için belli değil.
hayat değil valla.

Ful yaprakları dedi ki...

canım aynı şeyleri düşünüyoruz!
daha emekliliğime 30 sene varken ben bu şehirden kaçıp, tenhalara yerleşip,domates biber yetiştirme ve bu koşturmacadan kaçma hevesindeyim.Çünkü bu hayatta sadece cumartesi ve pazar bir şeyler yapabliyoruz,off damarıma basın offff:)

A.Ş.K dedi ki...

öyle bir evde bende yaşamak istiyorum, çocukluğum gökçeada da geçtiği için orayı anımsadım :((( İstanbul'a sadece tatil için gelmek isterdim mümkünse !

Adsız dedi ki...

İstanbul'a yerleşmeyi düşündüğüm sırada iki tane korkunç zamansızlık, bıkkınlık yazısı okudum biride bu

http://gugukusu.blogspot.com/2009/03/allah-rizasi-icin-birazcik-zaman.html

gözümü korkuttunuz ya, ama ama küçük yerlerde sıkıcı, hele rüzgar estiğinde, gece yalnızken korku filmi gibi valla bak :)

Robin Goodfellow dedi ki...

uyuz cadı: keşkeee

gribulut: :D

ebru: ben de bayıldım:(

gülcan:o kitabı hemen D&R dan sipariş ettim bir kaç güne gelecek hadi bakalım.

dilek isabelle:inşallaaaah

eğreltiotu: valla ya hayat bu mudur.maddi şeylerden alacağımız 2 günlük haz için mi bunca koşturmaca?

ful yaprakları: sen yine şanslısın bende cumartesi bile yok!

gofrett: alıp başımızı gidelim :)

siminya: ama öyle ya hiç gelme buraya bu şehir adamı öldürür!